Paul Auster‘in New York Üçlemesi üç ayrı hikâyeden oluşuyor: Cam Kent, Hayaletler, Kilitli Oda. Üç hikâye birbirinden bağımsız da okunabilir ama aradaki göndermeleri yakalamak keyif verdiği için art arda okumanızı tavsiye ederim.
New York Üçlemesi’nin ilk hikâyesi polisiye roman yazarı Quinn’e gelen yanlış bir telefonla başlar. Israrcı yanlış telefona bir oyun oynamak isteyen Quinn, kendini bir anda bir özel dedektif olarak bulur. Kendisinden istenen bir kişiyi izlemesidir. İkinci hikâyede özel dedektif Mavi’den Siyah isimli bir adamı gece gündüz gözlemesi istenir. Siyah’ın evinin karşısında bir ev tutan Mavi, Siyah’ın kim olduğunu bilmediği gibi bu gözlemin sebebinden de haberdar değildir. Üçüncü hikâyede genç bir adam yıllardır görmediği çocukluk arkadaşının karısından bir telefon alır. Çocukluk arkadaşı ortadan kaybolmuştur. Karısı genç adamdan yardım ister. Adam kadına âşık olurken yavaş yavaş arkadaşının sahip olduğu her şeye onun yerine sahip olur.
Üç hikâyede de ortak bir temayla karşılaşırız. Kahramanlarımız birinin peşine düşer. Ancak iş sadece izlemek ya da aramakla sınırlı kalmaz ki hikâyelere artan biçimde bir gerilim hissi veren de sınırların aşılmasıdır. Kahramanlarımız bir başkasını ararken giderek ona dönüşür ve kendi benliklerini adeta kaybederler. Benliği oluşturan, bir kişiyi “ben” yapan şey nedir? Bir kişiyi izlemek, takip etmek, onun gibi düşünmeye çalışmak, kendimizi onun yerine koymak bizi adım adım kendi düşüncelerimizden uzaklaştırıp bir süre sonra “o” yapar mı? Bir kişinin evinde yaşamaya başlayıp onun kıyafetlerini giyip onun yerine işe gidip onun görevlerini yerine getirip onun adıyla yaşasak “o” olur muyuz nihayetinde? Kendimizi algılayışımızdaki temel nedir? Beden mi, zihin mi, ruh mu? Benlik algının temelini hangisi oluşturur?
Hikâyeleri okurken bu sorular kafamda dönüp durdu. Karakterler sınırlarını yitirirken “kendimi onların yerine” koydum ve çok ürktüm. Paul Auster, buradaki gerilimi bize öylesine canlı yansıtmış ki gözümün önüne büyük bir delik geldi. Dibi karanlık bir kuyu belki. Sanki tek bir adım oraya düşmemize yetecek ve orada tüm benlik duygumuzu yitirip hiçliğe dönüşeceğiz hissine kapıldım. Bunu Paul Auster’ın usta anlatımına borçluyuz. Hikâyeler tematik benzerliğinin yanı sıra zaman zaman birbirlerinin karakterlerine gönderme yaparak da arada bağlantı kuruyor. Öyle ki bazen üç hikâyede aynı kaçıp kovalamayı anlatıyor gibi geliyor.
Paul Auster kimdir dersek, kendisinin 1947 yılında doğmuş Amerikalı bir yazar olduğu malumumuz. Hâlâ yazıyor. Yazarlığının ilk yıllarında Paul Benjamin mahlasıyla bir polisiye kitabı yazmış. Köşeye Kıstırmak adıyla Can Yayınları tarafından basılmış.
New York Üçlemesi’ni yine Can Yayınları’nın mini kitap serisinden okudum. Mini kitapların artması dileğiyle iyi okumalar!
- New York Üçlemesi – Paul Auster
- Can Yayınları Mini Kitap – Roman
- 648 sayfa
- Çeviri: İlknur Özdemir