Mehmet Başaran’ın Elif Diye Bir Türkü isimli öyküsünde Hamdi, kafası baltayla parçalanarak öldürülür ve oğlu Dursun elinde kanlı baltayla ölünün başında bulunur.
Tanık ifadeleri şeklinde akan hikâyede, metnin sonuna kadar Hamdi’nin kimin tarafından öldürüldüğünü bilmeyiz ama sezeriz. Köy yerinde bir kumpasa kurban giden bir ailenin üç ferdi (Hamdi (baba), Dursun ve Elif) sahip oldukları tarlalar nedeniyle köyün ağası ve onun etrafındaki insanların tertip ettiği bir oyunun içerisine düşerler. Hamdi’nin ikinci eşi henüz on beşindeki Elif’i ağanın yanaşmasına vermesi için Hamdi’yi ikna eder. Oğlu Dursun da bu evliliğe karşı çıkar. Baba oğul kavgaya tutuşurlar. Bu kavga hikâyenin düğümüne sebep olacak cinayetin vesilesi olur.
Mehmet Başaran enstitülü bir yazar. Kaleme aldığı öykü ve romanlarda toplumcu gerçekçi bir üslup kullanarak, yereldeki insanın sıkıntılarını, şehirleşme içerisinde taşralı insanların yaşadığı zorlukları anlatır. Döneminin önde gelen kalemleri gibi, köy enstitüsünden çıkan diğer yazarların taşıdığı izlekleri metinlerinde görmek mümkün. Fakir Baykurt, Mahmut Makal ve hatta enstitülü olmasa da türün en önemli isimlerinden olan Yaşar Kemal’in çok başarılı bir şeklide yaptığı “doğayı metne dahil etme” unsurunu, Başaran da hakkaniyetli bir şekilde yerine getiriyor. Metnin ana karakterlerinin yanında bizlerle konuşan mekânın tüm köşelerini de hikâyeyle beraber okuyor, o dönemi görmesek, o insanların sıkıntılarını yaşamasak da bunları duyumsuyoruz. Ayrıca Başaran’ın metin dilinde kullanmış olduğu dil, yaşayan bir organizma gibi bize sımsıkı yapışıyor. Öyle güzel, öyle bilinmedik kelimeler okuyorsunuz ki, dilin büyüsü içerisinde metnin içinize sızdığını duyumsuyorsunuz.
Elif Diye Bir Türkü isimli öyküde, köyün ağasının kurduğu bu sinsi plan nihayetinde bir aile dağılmış, Elif hiç sevmediği bir adama eş olmuş, Dursun idama yollanmış, Hamdi de kafası parçalanarak öldürülmüştür. Fakat sonrasında tüm bu çirkin tuzak ortaya çıkmış ağa ve eşrafı tutuklanmıştır.
Öyküde verilmek istenen alt metin, adalet duygusunun zamanlamasının genelden yerele değişmediği, güçlünün elindeki tüm imkânları zayıfın elindekini almada kullanmaktan çekinmediği ve gerçeğin gizlenmesi noktasında da her zaman güçlünün yanında olanların “kraldan çok kralcı” olduklarını görüyoruz.
Öykünün nihayetinde adaletin tecelli etmesi ise yine üzerine konuşulması gereken başka bir konu. Evet, adalet yerini bulmuştur, suçu işleyenler cezalandırılmıştır ama iki insanın hayatı sona ermiş, Elif daha 15 yaşında tek başına kalmış ve hayatı sona ermekten beter olmuştur. Ayrıca bu süreç öncesinde de koca zulmü görmüş, üvey anne baskısıyla hayatı cehenneme dönmüştür.
Tüm bu yaşananlardan, çekilen acılar ve insan kayıplarından sonra, suçluların cezalandırılması neyi yerine koyabilir ki?
Elif Diye Bir Türkü, 1976 yılında kaleme alınmış. Az önce sorduğum soruyu alın, günümüz için kendinize sorun.
Son olarak Mehmet Başaran’ın metinlerini gün yüzüne çıkaran, onları yeniden okumamıza vesile olan Literatür Yayınları’na teşekkür ediyorum. Kıymetli bir hazineyi önümüze sunuyorlar. Temin edip okumanızı iyi niyetle öneririm.
- Elif Diye Bir Türkü – Dilsiz Oyunu – Mehmet Başaran
- Öykü – Literatür Yayınları
- 232 sayfa