“Makineler, Andy Warhol’a dışlanmanın ve yabancılaşmanın anlamsız sorunlar olduğu çünkü bizzat insan doğasının kökünden makineleştiği insani özelliklerden tamamen arındırılmış bir dünyayı vadetti.”
Warhol’un çizime başladığı dönemki özgünlüğü ve sonrasında imzasını taşıyan “pop” işlere kadar geçen süreçte, o her zaman aynı kaliteyi hedefledi. tek kaliteyi. Otoportresi, birbirine ardına çıkan meşhur çalışmaları ve portreleri… Ona göre insan makineleştiğinde bu kadar duygusal bir dünya olmayacaktı. Factory meselesi de tam bunu işaret ediyordu. Düzen, intizam, parlak çelikler, seri üretim, baskılar, çok ve çok fazla eser ortaya koymak ve bunu özgün yapmak… Bir yanda da insanların yüzlerinin çok önemli olması ve kendisinin de bu “kültür” içinde var olurken gri saçlarla gezinmesi. ikonlamak!
Kitabın yazarı Michael Angelo Tata; psikolojiye, felsefeye, kültüre ve kültür “tanrı”sına işaret ederek; reklamdan, makineleşmekten, bir adamın portresinden bahsediyor. Kitap; Warhol’u biraz daha tanıyabilmek isteyenlere başka bir bakış açısı kazandırmaya yönelik bir kaynak olanilir. Ama bir yaşam anlatısı beklentisi içindeyseniz de bu kitap bir hayat hikayesi değil. Kitapta geniş bir kaynakça, birkaç çizim ve bol bol terim var.
Kitap birkaç soruyu beraberinde getiriyor ve yanıtları içinde olsa da okuyucusunu düşünmeye itiyor:
Warhol kapitalist sistemde nasıl bir yere sahipti?
Çalışanlarına nasıl davranıyordu?
Çoğu popüler sektörde “üretim” neyin etrafında dönüyordu?
Sub Press‘in arka kapağa taşıdığı bu anlatım, okuyucu için yol gösterici olabilir: “Andy Warhol’un simgesel kapitalist uygulamasından Gilles Deleuze ve Felix Guattari‘nin anti-oedipus’unun kapitalizm ve şizofrensi’ne”…
- Andy Warhol’un Makinesi – Michael Angelo Tata
- Çeviren: Cemal Topçu
- Sub Yayımları, 2017
- 58 Sayfa