Serinin beşinci bölümünde, hapishaneden çıkan Sabahattin Ali’nin iş bulma çabasını ve bu süreçte yaşadıklarını okuyoruz.
İyi okumalar dileriz.
30 KASIM 1933
‘Seni kurtarmaya çalışıyoruz, ama artık uslu dur’
Ayşe’ciğim,
Hapishanede olmadığımı ve kafam kızarsa oraya kadar gelip senden bu ihmalkarlığın hesabını sormak imkanlarına malik bulunduğumu unutuyorsun galiba… Maarif Vekaleti bana herhalde iş verecek. Açlıktan öldürecek değil ya… İşim şimdilik Müdiran Encümeni’nde. Burası tavzifimde (görevlendirilmemde) mahsur-u kanuni (yasal sakınca) olmadığına karar verirse vekil de bunu kabul edecek gibi. Aman Ayşe, bir vekile çıkışım ve karşılanışım var ki anlatmaya değer:
Müsteşarvekili Rıdvan Nafiz Bey beni sever, ahvalimle alakadar oldu. Yalnız korkak ve re’sen (kendiliğinden) bir şey yapabilmek iktidarından mahrum bir adam olduğu için bana mütemadiyen Vekil Bey’i bizzat görüp izahat vermemi tavsiye ediyordu. Nihayet randevu aldık, bir sabah Kalem-i Mahsus (özel kalem) Müdürü Nihat Adil Bey’in delaletiyle huzura çıktık. Vekil Bey kalktı, elini uzattı, sonra bir yer gösterdi, ne istediğimi sordu…
Yavaş bir sesle meramımı anlatmaya başladım, elini kulağına götürdü, “Biraz hızlı söyleyiniz” dedi. (Ha, bu esnada odada Rıdvan Nafiz, Talim ve Terbiyeden Rüştü Beyler de var idiler.) Ben sesimi biraz daha yükselttim, yine işitmedi, bağırarak konuşmaya mecbur oldum ve bu anda yegane silahım olan çenemin bu adama karşı tesirden mahrum bir alet olduğunu idrak ederek “Eyvah” dedim. Neyse, mecburi hizmetim olduğu için vekaletin beni çalıştırmaya mecbur olduğunu, mahsur-ı kanuni olmadıkça herhangi bir idari esbabın (nedenlerin) devletin bu alacağını bana bağışlattıramayacağını falan söyledim. Vekil bir müddet düşündü, vaziyeti muhakeme etti. Reis-i Cumhur’a hakaretten mahkum olmuş bir adama vazife vermek mecburiyetinde olduğunu galiba aklı almıyordu. Gerçi re’sen emir verir ve kanuni haklarıma rağmen beni dehleyebilirdi, fakat bu kadarına da herhalde namusu müsaade etmiyordu. Neyse, en sonunda ne dese beğenirsin? Kızgın bir eda ile başını uzatıp: “Böyle bir kabadayılıkta bulunan adam bu kabadayılıkta devam etmeliydi. Ne diye şimdi gelip bize müracaat ediyorsun?” demez mi? Derhal ayağa kalktım, bermutad (alışıldığı gibi) bağırarak: “Vekil Beyefendi, dedim, ben böyle bir kabadayılıkta bulunmadığım iddiasında olduğum için buraya geldim ve müracaat ettim. Hem bu kabadayılığı yapmış olsam bile bunda devamımın vekalet makamınca matlup olmasının (istenmesinin) esbabını (nedenlerini) anlayamıyorum. Acaba arzu edilen şey, benim bu yolda bir ikinci şiir yazmam mıdır? Yanılmış olanların doğru yola dönmelerini mümaneat (engelleme), ve bunların istihfaf (küçümseme) ve istiğrab (garip karşılama) edilecekleri aklıma gelmemişti…” Şak, şak, şak…
Sözlerim aşağı yukarı böyle idi ve “Bir ikinci şiir yazmamı mı tavsiye ediyorsunuz” cümlesi Vekil Bey’i pek hoplattı. İşlerimi Müsteşar Bey’le halletmemi, Müdürler Encümeni Tarafından verilecek olan kararı kabul edeceğini söyledi. Elini uzattı, tüydük…
Dün Rüştü Bey’i gördüm, “Hadi bakalım, seni kurtarmaya çalışıyoruz, ama artık uslu otur” falan dedi. Yani havalar iyi. Sen ne alemdesin. Hasan Ali Ortatedrisat Müdürü oldu. Lehimde bir adam daha… Nereye tayin oldun, hâlâ haberin yok mu?.. Ben hiç Ortatedrisat’a gitmiyorum. Belki bundan sonra giderim. Allah aşkına fazla bekletme…
Sabahattin Ali
31 ARALIK 1933
İstihdamı caiz değildir
İki Gözüm Evladım
Benim işler hep bildiğin gibi. Müdiran Encümeni istihdamım (çalıştırılmam) icap ettiğine dair karar verdi, Vekil bu kararı: “Eski zihniyet ve ruhi haletini değiştirdiği sabit olmadıkça istihdamı doğru ve caiz değildir” diye reddetti. Kendisini bir daha gördüm. Bunu nasıl ispat edeceğimi sordum, “Yazı yazınız” dedi. Bu sefer yumuşaktı. “Sizin himaye ve siyanete değer bir genç olduğunuzu birkaç defa ve birkaç yerden söylediler, fakat ben de elimde sizin fikir ve zihniyetinizin salim olduğuna dair (temiz) bir vesika olmadan, hiçbir şey yapamam, bunu başka bir vekil de yapamaz…” dedi. Öyle mazlum bir kukla, öyle şuursuz bir alet ki… Aleyhimde hiçbir fikir ve fikir niyeti yok, hatta ihtimal benden hoşlandı bile, fakat korkuyor, elinde bir vesika istiyor…
Hasan Ali Ortatedrisat’ta. Vekil’e lehimde en çok söyleyen bu. Hatta mali vaziyetimi bile pek sarsıldığı zaman, biraz destekliyordu. işimin bir yola gireceğine emniyet-i kâmilesi (tam güveni) var… Şimdilik bu kadar. İzmir senin için yeni bir yerdir, asabi değil, sakin ve hoşgörüşlü, akıllıca mektuplar yaz. Etrafında birçok nakle değer şeyler ve insanlar olsa gerek…
Binlerce defa gözlerinden öperim iki gözüm Ayşe.
Sabahattin Ali

Taha Toros Arşivi – Cumhuriyet – 18 Aralık 1990