Arşiv Odası’nın bu kaydında Oktay Akbal Cahit Sıtkı Tarancı’yı ve sanatını anlatıyor. Oldukça hüzünlü bir yazıyı sizlerle buluşturuyoruz.
Yazı 1989 yılında Oktay Akbal’ın Evet Hayır köşesine ait.
Ölüm yıldönümünde Cahit Sıtkı Tarancı’yı bu kıymetli yazıyla anıyoruz.
İyi okumalar.
“Yaşayıp Öldüğümü Kimseler Bilmeyecek…”
Cahit Sıtkı Tarancı, 1930 yılında, Galatasaray Lisesi’nin son sınıfındayken kardeşi Nihal’e şunları yazmış:
“Güzel, çirkin, uzun, kısa, zengin, fakir, şerefli? şerefsiz. Bütün bunlar hiç, baştan aşağı saçma ve lüzumsuz. Ama tuhaf değil midir ki yaşayabilmek için bu evsafın iyilerini şahsında toplamak elzem ve elzemdir. Güzeli çizdim, uzunu çizdim, zenginliği çizdim, şerefsizliği çizdim. Geriye ne kaldı, çirkin, kısa, fakir, şerefli…”
Tarancı, “Şiir kelimelerle güzel şekiller kurmak sanatıdır, başka bir şey değildir. Ama kelime nedir? Annedir, dosttur, kadehtir, hasrettir, hayaldir, yani bir manası, bir tedaisi, bir gölgesi, hatta bir rengi ve adı olan nesnedir. Kelime insanoğlundan haber verir, insanoğlu dünyanın en zengin madenidir” derdi.
Önümde iki kitap var; Biri “Cahit Sıtkı Tarancı’nın evine ve Nihal’e Mektupları”, öteki de Tarancı ve şiirleri üzerine sağlam bir araştırma olan Asım Bezirci’nin “Tarancının Bütün Şiirleri”… Yaşasaydı 79 yaşında olacaktı Tarancı. Bir şiirinde “Yaş otuz beş yolun yarısı eder – Dante gibi ortasındayız ömrün” diye yazmıştı. O günlerde Nahit Sırrı Orik şöyle demişti “Bu şiire karamsar diyorlar, oysa Cahit bey yetmiş yaşa varacağına inanmış, bak sanıza yolun yarısındayım diyor.”
Oysa 46 yaşında öldü. Bir iki yıl bitkisel sayılabilecek bir yaşam sürdükten sonra… Kırklı yılların en gözde şairlerindendi. Hatta en çok sevilen, aranan bir kişiydi. CHP şiir ödülünü aldıktan sonra ünü büsbütün yaygınlaşmıştı. Şimdilerde azıcık gölgede kalmışa benzer. Sanat dünyasında böyle şeyler olur. Bir yazar, bir şair bir süre unutulur, ama sonra bir kuşak gelir, o şairi yeniden gündeme getirir. Heceyi başarıyla kullanan, sözcüğe hakkını veren bir şairdi o. Pek çok şiiriyle yaşıyor. Sanırım daha uzun yıllar da şiirsevenlerin belleğinde etkisini sürdürecektir.
Cahit Sıtkı’nın babasına, özellikle kardeşi Nihal’e yazdığı mektupları İnci Enginün bir kitapta toplamış. Bunlar genç bir insanın en yakını saydığı kızkardeşine içtenlikli seslenişleri. Kısa boylu bir insan. Kendini güzel, yakışıklı bulmayan bir insan. Ahmet Haşim de çirkinliğinin acısını çekenlerdendi, Tarancı da öyle. Nihal’e yazdığı mektuplarda hep bu üzüntünün izleri var. Şiirlerinin karamsar havasında da bu ilkgençlik yakınmalarının etkisini görmüyor muyuz?
“Görüyorsun ki bütün yaşamak ümitlerim şerefli olup yaşamakta. Mesut olabilir miyim? Yüzde yirmi beş. Çünkü eğer çirkinlik, kısalık, fakirlik olmasaydı yüzde yüz mesut olmak şansım olurdu. Vakıa bazı zamanlar talihimin bu müthiş haksızlığına bir aslan kükremesiyle haykırıyorum. Fakat emin ol ki sukûti zamanlarımda çirkinliğimden, kısalığımdan adeta şeytani bir zevk duyuyorum ve aynanın karşısına geçerek ne kadar küçük, ne kadar maskara olduğumu görerek gülmekten katılıyorum.”
Tarancı avuntuyu sanatta bulur, kendi sanatına güvende: “Ciddi bir vaziyet takınıyorum ve kendi kendime diyorum ki, sen eğer yaşamış olmak istiyorsan, eğer hakiki saadete mazhar olmak ihtirasında isen, bu gülünç suratından ölmez bir çehre yap. Şimdi haline gülenler ilerde varlığın önünde el bağlasınlar. Şimdi gururunu ayakları altında çiğneyenler yarın gururunun zirvesine basamak olsunlar. Şimdi seni ölüme mahkûm görenler bir gün senin ölmeyeceğine inan getirsinler.”
Tarancı’nın şiirlerinin çözümlenmesinde, şairin kişiliğinin daha derinden anlaşılmasında bu mektuplar çok yararlı bir belge olacaktır. Yalnız Tarancı’nın değil bütün yazın adamlarının özel mektupları, hele en yakınlarına yazdıkları iç dökmelerinde aydınlatıcı bir yan vardır. Bu mektuplarla şiirleri karşılaştıracak olanlar Tarancı’yı daha çok seveceklerdir.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın Galatasaray Lisesi öğrencisiyken yazdığı şiirler şairlik değerini daha o günlerde belirlemiştir:
"Çıngıraksız, rehbersiz deve kervanı nasıl, İpekli mallarını kimseye göstermeden, Sonu gelmez kumlara uzanırsa muttasıl, Ömrüm böyle esrarlı geçecek ses vermeden,
Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika, Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek. Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka, Yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek!"
Cahit Sıtkı Tarancı’nın yaşadığını, birbirinden güzel şiirler yarattığını, 46 yıllık yaşamının ürünlerin kuşaklar boyu sevilerek okunacağını söylemeye gerek var mı?