Yazar: Gabriel Garcia Marquez
Çeviri: İnci Kut
Yayın: Can Yayınları
Basım Yılı: Nisan 2015 (22.Basım)
Sayfa: 175
*1982 Nobel Edebiyat Ödülü
Kitabın ilk sayfasına şöyle bir alıntı iliştirmişim;
Yazıyı hazırlamak için kitabı elime aldığımda bu alıntının bu kitaba ne kadar yakıştığını fark ettim. Tesadüfler mi gerçeğe ulaşıtırır, gerçekler mi tesadüfleri var eder? Sizce?
Çeviri bir eser olmasına karşın kurgusu ve çevirmenin becerisiyle akıcı ve anlaşılır bir dil içeriyor kitap. Bazen duruluğunu kaybedip ağdalı bir hâl alsada okunamayacak kadar kaba bir anlatımı yok. 175 sayfa ve betimlemelerle süslenmiş. Konu ilgi çekici ve insan neden olmasın diyebiliyor. İlginç, mistik bir kurgu ve bunların arasında saklanan yasak bir aşk…
Yazar gazetecilik yaparken karşılaştığı bir olayla; çocukluk yıllarında büyükannesinin anlattığı eski bir efsaneyi bağdaştırıp bu romanı yazmış. En azından bize böyle söylüyor. Marquez’in büyükannesinin efsanesine göre yıllar önce saçları bir gelin duvağı gibi arkasında sürünen, kuduz bir köpeğin ısırmasıyla 12 yaşında kuduzdan ölen ve gerçekleştirdiği pek çok mucize nedeniyle Karayip halkları tarafından yüceltilen bir markiz varmış. Gazetecilik yaparken karşılaştığı olay ise; tarihi bir manastır olan ve sonradan hastaneye dönüştürülmüş Klaris Manastırı’nın yıkılıp yerine otel yapılmak isteniyor bu yüzden manastırın mahzeninde bulunan mezarlar boşaltılmaya başlanıyor. Bu işlem yapılırken Marquez muhabir olarak orada bulunuyor ve bir mezar açıldığında bakır rengi saçlar ortaya çıkıyor. Saçlar işçiler tarafından mezardan çıkarılıyor ama çok gür ve çok uzun olması, 22 metre 11 santim, bu durumu ilginçleştiriyor. Marquez bu durum karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor. Mezarın kırılan parçalarından soy adı bulunmayan şu ismi okuyor; Sierva Maria de Todos los Angeles ve bu isim kitabımızın ana kahramanı oluyor.
Sierva Maria istenmeyen bir bebek olarak doğuyor. Zengin bir markizin kızı olmasına karşın hırçın ve kendine özgü bir tuhaflığı var çünkü evde kölelerle birlikte yaşıyor. Onların inançlarını, kültürlerini ve davranışlarını özümsüyor. Annesi tarafından hiçbir zaman kabul görmüyor. Babası ise yıllar önce yaşadığı bir olay yüzünden ruhundan vazgeçmiş bir hâlde hiçbir şeyi umursamadan yaşamını sürdürüyor. Olay 12 yaşına basmak üzere olan Sierva Maria’yı kuduz bir köpeğin ısırmasıyla başlıyor. Kuduz nedeniyle bir manastıra kapatılıyor. Üzerindeki o garip hava ve yaşanan olaylar yüzünden içinde cin olduğu düşüncesi herkes tarafından onaylanıyor. Sadece bir kişi bu durumun aksine inanıyor o da Sierva Maria’yı incelemek ve içindeki cini çıkarmak için görevlendirilen rahip Delaura. Rahip zamanla Sierva Maria’ya aşık oluyor ve bu aşkına karşılık buluyor. Şiirlerle süsledikleri yasak aşkları rahibin görevden alınması ve bunun üzerine Sierva Maria’nın aşkından ölmesiyle sonsuzlukta yok oluyor.
“…Delaura titreyerek gözden geçirdi kitabı ve artık neredeyse kurtarılamaz bir hâlde olduğunu fark etti. Sonunda sormaya cesaret edebildi:
“Bunun yasaklanmış bir kitap olduğunu biliyor musunuz?”
“Son yüzyıllardaki en iyi romanların hepsinin yasaklandığı gibi,”dedi Abrenuncio…”
“…Sierva Maria, yarayı görmek istedi. Delaura, sargıyı çıkardı; kız, halka halindeki mosmor yaraya, sanki korkmuş gibi işaretparmağıyla hafifçe dokundu ve ilk olarak güldü.
“Hastalıktan daha beterim ben,” dedi.
Delaura ona İncil’den değil, Garcilaso’dan alınmış bir yanıt verdi:
“Bu acıya dayanacak olana elbet yaparsın bunu.”
“…Kendi sesiyle birden uyandı ve Sierva Maria’yı manastır gömleği içinde, alev alev yanan saçları omuzlarına dökülmüş olarak, solmuş karanfili atıp masanın üzerindeki vazoya yeni açmış bir demet gardenya koyarken gördü. Delaura, yanıp tutuşan bir sesle, Garcilaso’nun sözleriyle şöyle dedi ona: “Sizin için doğdum, sizin için yaşıyorum, sizin için ölmek zorundayım ve sizin için ölüyorum.” Sierva Maria ona bakmadan gülümsedi…”
“Yo acabaré, que me entregué sin arte
a quien sabrá perderme y acabarme
si ella quisiere, y aun sabrá querello;”
“Öleceğim çünkü vuruldum bilmeden,
isterse öldürmeyi çok iyi bilen
ve elbet bunu isteyecek olana”
Garcilaso de la Vega…”