İrene Nevirosky, öykücülerin babası Çehov’un yaşamını anlattığı Bir Yazarın Romanı’nda (Anton Çehov’un Yaşam Öyküsü) öykünün tanımını şöyle yapar: “Öykü, bilinmeyen bir evin bir an aralanıp kapanan kapısıdır.”
Öykü Gazetesi, Ekim 2016’da edebiyatımızın kapısı aralandı. Güncel edebiyat dergileri ve dergicilik kavramlarının tartışmaları sürerken edebiyatımıza, öykücülüğümüze ve dergiciliğimize farklı bir bakış açısı sağlandı artık çok rahatça söyleyebiliriz: “Öykünün bir gazetesi var!”
Birinci sayısı elimde bulunduğu için birinci sayı hakkında bilgiler vererek tanışmanızı sağlayacağım. Birinci sayı 22 öykü içeriyor. Öyküler şöyle:
Daha önce Değişim’de 15 Mayıs 1962’de yayımlanan Erdal Öz’ün İkilem öyküsü ile başlıyor ve “…kimi de onunla kol kola yürürken buluyordum kendimi; yani onunla kol kola yürümelerim oluyordu” dediği gibi artık öykülerle kol kola yürümeye başlıyorsunuz. İkinci öykü Evimizin Çevresinde Çakallar Dolaşıyor ile Faruk Duman güzel bir soru soruyor size: “Yüz bir ayna mıdır?”, üçüncü öykü Yedinci Gün ile Zeynep Gülçin izmariti sonuna kadar çeken, hiçbir şeyi yarım bırakmayı sevmeyenlere selam veriyor. Dördüncü öykü İmam Efendinin İlk Votkası ile Feramus Şogun bir imamın ironisini anlatıyor. Beşinci öykü Haciz ile Kadire Bozkurt, zamanın kıvamlı, hastalıklı bir rengi olduğunu, ağır ağır aktığını ve bütün evi kaç çöp poşetini sığdırabileceğini düşünen birini anlatıyor. Altıncı öykü Köpeğin Kokladığı Adam ile Hasan Özkılıç, araba gecenin sessizliğine akıp gidiyorken bırakıyor yazdıklarını. Yedinci öykü Ölümün Elleri ile Onur Çalı, “kör gibi” bir öykü bırakıyor.
Sekizinci öykü Şant Belki Şair ile İsahag Uygar Eskiciyan, şair olduğunu tahmin edemediği için kendisini, tek ayak üzerinde kırk dakika durmakla cezalandıran bir şairin, öyküde tek mutlu olduğu anı keserek öyküsünü bitiriyor. Dokuzuncu öykü Mikrop ile Deniz Dengiz Şimşek, “Yalnızlık serbesttir, geceler boyu içilecek sigaralar, şaraplar, özlemle bakılacak fotoğraflar serbesttir” diyor ve ekliyor: “Damarlarında dolaşıp mikrobumu her yerine bulaştırdığım şehir. Ben senin her zemininde yüz karası olmayı sürdüreceğim.” Onuncu öykü Mahrem ile Neslihan Önderoğlu, oğlundan geri kalanlar sandığın içinde olan kadını, onun nefessizliğini ve adamı hatırlatıyor. On birinci öykü Dokuzuncu Murat’ın Merakı ile Aziz Gökdemir, bir hünkârın öyküsünün içine bizleri çekip, hünkârın sonunu anlatıyor. On ikinci öykü Bir Roman Karakterinin Öyküye Konukluğu ile Semih Erelvanlı, adında olduğu gibi bir roman karakterini öyküsüne konuk ediyor. On üçüncü öykü Diyet ile Deniz Tarsus “Aynı mıyız ya da benzer. Tek değilim” diyor. On dördüncü öykü Aslında Çeşme Nedir? Öyküsü ile Ahmet Büke, divan altında bekleyen elmaları andıran güz kokusu ve Sucu Rasim’i anımsatırken öykünün sonunda soruyor okuyucuya: “Öykü nedir o halde?” Daha sonraysa, “Bütün bu açıklığa öykü denir belki de ey okur!” diyerek bitiriyor öyküsünü. On beşinci öykü Ekmekle Peynir ile Billur Şentürk, “Bir insan bir evi büyütebilir, tekrar tekrar çizebilir miydi?” diyor. On altıncı öykü Genç Veysel’in Acıları ile Onur Caymaz, hem Genç Werther’e selam yolluyor hem de insanı olmayacak diye düşündüğü bir öyküye çarpıyor. On yedinci öykü Sıradaki ile Muzaffer Kale, mutluluğu, “Mutluluk dediğin birçoklarının hayatını kaybettiği ve artık bir türlü bulmak olanağının da kalmadığı kazadan küçük sıyrıklarla kurtulabilmek demektir” diyerek tanımlayan ve “Birbirinin yaşama ve düşünme şekli otomatik olarak aynı olan… köklü bir değişiklik şansı bulunmayan binlerce çocuk geliyor şu anda dünyaya” diye düşünen birini anlatıyor. “Arada sırada, ben bunu tanıyorum; ama nereden, nereden diye belliği zorlamaya gerek yok, yeter ki gülümsensin. Gülümsemek, bir karanfilin yerine geçebilir bazen” diyerek sonlandırıyor öyküsünü. On sekizinci öykü Her Şey Yolunda ile Fergun Özelli, “Her şey bir anda olmuştu” diyerek sıradan ama vurucu bir cümle ile başlıyor.
On dokuzuncu öykü Labirent ile Ertuğ Uçar, bir anlatıcı ile başlıyor öyküye: “Anlatıcı başlamadan uyardı: Katmerlidir dinleyecekleriniz.” Katmerli olan dinlediklerimiz en sonunda insanı bir labirente çevirerek sordu: “Her gece yeniden ölüyor muyuz yoksa her sabah yeni bir rüyaya mı uyanıyoruz?” Yirminci öykü Her Neyse… Ondan Size Ne? ile Çağnam Erkmen, öyküsünü hep aynı soru etrafında şekillendiriyor. Yirmi birinci öykü Susmayı Bilen Tüy ile Emine Bayındır, Sait Faik’in meşhur “Yazmasam deli olacaktım” cümlesinin farklı bir şeklini sunuyor bizlere: “Konuşmasam hep iyi olacaktım. Dayanılır gibi değil.” Yirmi ikinci öykü Şarkımı Duymuyorum ile Gökçe Ceylan, “Susuyoruz. Öncesinde o kadar çok şey konuştuk ki susmak iyi geliyor” diyor ve ekliyor: “Bir gün öncesinde biten bir hikâyenin kahramanı duruyor yanımda.”
Gazetede çoğu öyküde karşılaştığım öykü yazarının ve okuyucunun kendisine sürekli bir biçimde sormaktan sıkılmadığı, sorarak kendini yeniden yarattığı “Öykü nedir?” sorusu hâkim diyebilirim. Şant Belki Şair öyküsüyle İsahag Uygur Eskiciyan’da, Dokuzuncu Murat’ın Merakı öyküsüyle Aziz Gökdemir’de, Aslında Çeşme Nedir öyküsüyle Ahmet Büke’de daha yoğun hissetmek mümkün. Mustafa Orman’ın dediği gibi çeviri öykülerin, söyleşilerin, öykü üzerine yazıların, yazar dosyasının hazırlanması olabilir1, farklı bir yön katabilir gazeteye fakat olacaksa bir okur olarak genel düzeni bozmayacak nitelikte olmasını tercih ederim.
Öykü Gazetesi’ni birçok kişinin yaptığı gibi alışık olduğumuz dergilerle kıyaslamak istemiyorum çünkü dergi gibi görmüyorum daha farklı bir kulvarda olduğu ve farklı bir solukla çıktığı inancındayım. Fakat kıyaslandığında boyutu, çizimleri ve sadeliği ile okuyucuya hem sadelik hem içerik öncelikli bir yayın sunuyor. Aşırı büyük fotoğraflar ve çizimler yerine öyküyle ilişkili ufak çizimler bulunuyor. Ayrıntıyı unutmadan söyleyeyim, çizimler ve tasarım, öyküleriyle tanıdığımız Faruk Duman ve Ercan y Yılmaz’a aitmiş bu da gazetenin tam anlamıyla öykü yazarlarının elinden çıktığının bir göstergesi daha.
Diğer sayılarına gelince ikinci sayı 21 öykü, üçüncü sayı 20 öykü içeriyor.
Ulaşabildiğim zaman daha ayrıntılı yazmayı diliyorum. Ayrıca Öykü Gazetesi, Ocak 2017’den itibaren Can Yayınları bünyesinde yayın hayatını sürdürecek. Bu işbirliği, Can Yayınları Genel Müdürü Can Öz kişisel Twitter hesabından kamuoyuna duyurdu. Dilerim birçok şehirde bulunur Öykü Gazetesi.
Ve son olarak Öykü Gazetesi, edebiyatımızdaki öykülerin en güzel soluğudur, uzun ve güzel bir öyküdür, geç olsa da hoş geldin diyorum. Julia Cortazar’ın “Roman hep sayıyla kazanır, oysa öykünün bu maçı nakavtla alması gerekir.” cümlesine dayanarak Öykü Gazetesi’nin bu maçı nakavtla aldığını söyleyebilirim. Dilerim sayısı bol, okuru tahmin edeceğimizden çok olur…
Öykü Gazetesi
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Suat Duman
Yayına Hazırlayanlar: Ercan Y Yılmaz, Nalan Kiraz, Faruk Duman
Mail: oykugazetesi@gmail.com
Twitter Adresi: https://twitter.com/oykugazetesi
(Öykü Gazetesi’nin fotoğrafları hariç diğer fotoğraflar Ne Okuyorum’a aittir.)
Kaynakça: