Oğuz Atay kitapları içerisinde diğerleri kadar çok konuşulmayan Eylembilim, Atay’ın tamamlayamadığı, aslında yarım kalmasıyla da bana göre ironisini büyütmüş son kitabı… Her ne kadar bir yarım kalmışlıktan söz edilse de daha önce Günlük’te ilk bölümü bulunamadığı için eksik olarak yer alan Eylembilim, Atay ailesinin katkılarıyla İletişim Yayınları tarafından ‘tamamlanarak’ ayrıca basılmış.
Romanda matematik profesörü Server Gözbudak’la tanışıyor, hocanın akademik dünya ile kesişen ve önümüze çıkan ülke fotoğrafını çekiyoruz. Hocamızın kişisel hezeyanları, hayatı, ailesi, duyguları, akademik bakış açısı; fakültede işlenen bir öğrenci cinayeti sonrası eyleme geçiyor. Öğretim üyeleri arasındaki ilişkiler, fakülte yönetimi, dekan, işgal, eylem, silah, kavram kargaşası içinde yükselen olay örgüsü; altını çizmeden, sağa sola yazmadan geçemeyeceğimiz çıkarımlar, eleştiriler ve ders esnasında söylenen hayat notları bırakıyor.
Server Hoca’nın “Bu ülke soruların yanlış sorulması yüzünden batıyor zaten.” cümlesine arkamı dayayarak birkaç soru sormak isterim: Ülkemiz üniversitelerinde her alandan, her öğrencinin aldığı ortak dersler vardır. Bu derslere Eylembilim dersi eklense de bir romanın ülkeye ve akademisine söyledikleri konuşulsa çok mu ‘Oğuz Atay ironi’si taşıyan hayal olur, bu hayal? Hem ders sayesinde hocasını ifşa etmeyi iş bilmiş öğrenci arkadaşların yeni yolları öğrenmeleri kolaylaşmaz mı? Atay’ın bıraktığı yerden, şimdilerde ve daha bilumum yakın gelecekte yaşayacağımız ironisi arttırılmış gerçeklikleri kitabın devamı gibi okuma fırsatını yakalayamaz mıyız? Sorulardan kitabın sadece öğrencilere seslendiği çıkarılmasın. Kitap, en çok bilimi eyleme dönüştürmesi gerekenlere, unvanlarının ağırlığını kavramadan onları hemen üzerlerine alan ‘akademik’lere cümlesini esirgemiyor.
Cevat Çapan , kitabın başında önsöz yerine Atay’a bir mektup yazar ve der ki: ‘‘Sahte sağduyuya, yapay aydınlara, kof duygululuklara, ‘Eylembilim’in intikam kılıcını korkusuzca çeken Server Gözbudak aracılığıyla çok dolaylı bir biçimde ve kendine özgü inceliğinle çekilen acıları da eski ustalar gibi yerli yerine yerleştirmeyi başardın. Binlerce teşekkür. Gözlerinden öperim.’’
Oğuz Atay’ın Eylembilim’i bir kitap hâlinde görememesinin verdiği iç burukluğuna, yazarın önsözleri hiç sevmemesi de eklenince kitap hakkında kelâm etmek çok zorlaşıyor. Bu yüzden Eylembilim’den bir alıntıyla bitirmek isterim yazıyı: ‘‘Yarattığım hayal kırıklığı için herkesten özür dilerim.’’
Fotoğraf: iletisim.com.tr