Mary Shelley birkaç arkadaşıyla birlikte “Hadi hepimiz bir hikâye yazalım!” dedikleri bir gün yazmaya karar vermiş Frankenstein’ı. Sonrasında bunu bir romana dönüştürmüş ve ortaya bu meşhur gizem ve gerilim romanı çıkmış. Hem heyecanla okunuyor hem de pek çok düşünceyi ve soruyu peşi sıra sürüklüyor. Hikâye malum, Victor Frankenstein azimli, hırslı, bilgili bir bilim adamı olarak insan varlığının sırlarını çözmek için kendisi bir insan yaratma işine girişiyor. Devasa ve çirkin bir şey çıkıyor ortaya. Ve fakat bilinçli bir varlık oluyor kendisi. Düşünen, hisseden, farkında olan fakat alabildiğine çirkin ve ürkütücü bir görüntüsü olan bu yaratıktan korkuyor Victor Frankenstein. Sadece o değil, gören herkes korkuyor ve olaylar gelişiyor. Kendisinin fikri alınmadan yaratılmış bu varlık kendi çirkinliğinden sorumlu olmadığı halde görüntüsünden dolayı acı çekip kötü işlere bulaşıyor.
Frankenstein’ı okurken kader, seçim, ahlak, iyi – kötü, sorumluluk, yaradılış vs.vs. konusunda türlü türlü sorular üşüşüveriyor insanın zihnine. Kötülüğü seçmek zorunda mı kalırız, yoksa her şeye rağmen seçmeyebilir miyiz? Var olduğumuzu fark ettiğimiz andan itibaren yaptığımız her şeyden sorumlu muyuz, varoluşumuz konusunda fikrimiz alınmadığı halde? O yaratık ben olsaydım ne yapardım, nasıl davranırdım diye de düşünmeden edemiyor insan. Aynı şekilde yaratıkla karşılaşan olsaydım ne yapardım; taş atar, sopayla kovalar, defol, diye bağırır mıydım?
Yaratığın ateşle karşılaştığı ve onu keşfettiği kısım insanlığın bu konudaki olası ilk tecrübesinin güzel bir özeti gibi geldi bana:
“…Ateşi inceledim ve sevinçle ağaçtan ibaret olduğunu gördüm. Hemen biraz dal topladım, ama ıslaktılar ve yanmadılar. Buna üzüldüm ve yine ateşin yanmasını izleyerek oturdum. Sıcağın yanına bıraktığım ıslak ağaç kurdu ve kendiliğinden alev aldı. Bunun üzerine düşündüm ve çeşitli dallara dokunarak nedenini keşfettim ve kurutabilmek, bol bol ateşe sahip olmak için çok miktarda odun toplamaya koyuldum. …. Yeniden gece olduğunda, ateşin ısı vermesinin yanında ışık da verdiğini keyifle fark ettim ve bu öğelerin keşfi, gezginlerin bıraktığı sakatatların kızardığını ve ağaçlardan topladığım kirazlardan çok daha lezzetli olduklarını keşfettiğimden, yiyeceğim için de işime yarıyordu. Bu yüzden, ben de yiyeceğimi, yanan alevlerin üzerine koyarak bu şekilde hazırlamayı denedim. Ancak kirazların bu işlemle bozulduğunu, fındık ve köklerin daha iyi sonuç verdiğini gördüm.”
Frankenstein – Mary Shelley
İthaki Yayınları