2010’da yayımlanan Prag Mezarlığı, Umberto Eco‘nun okuduğum ilk kitabı. Prag Mezarlığı’nı Eco’nun dili ve anlatımı hakkında fikir edinmek isteyerek seçtim.
İlk olarak okuması zor bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Başlarda kitaptaki olayları takip etmek için Avrupa tarihindeki belirli olayları ve kişileri biraz olsun tanımak gerekiyor. Kitabın konusu kasvetli ve karmaşık olmasına rağmen kurgusu okunmasını sağlıyor.
Hikâyede, Eco iki karakteri bir kişi üzerinden anlatıyor. Noter Simon Simonini ve peder Dalla Piccola sırayla bir günlüğe yazıyorlar ve olayları bu yazılardan, kendi kendilerine itiraflarından ve konuşmalarından öğreniyoruz. İtalyan savaşları, İtalya-Fransa-Almanya arasındaki politik oyunlar, Paris kulisleri ve büyük küçük düzenbazlıklar zaman zaman fazla geliyor. Okurken arada bir “kendime bunu neden yapıyorum” diye düşünsem de sonunda Prag Mezarlığı’nı okumanın bu hayatta yapılması gereken bir şey olduğunu düşünerek kitabı bitirdim, çünkü hikâyeden çok şey öğrendim.
Kitapla ilgili diğer blogger ve yorumcuların “Umberto Eco Yahudi kıyımının temelini oluşturan siyon belgelerinin nasıl oluştuğunu anlatıyor” demesini çok yüzeysel buluyorum. Bu kadarını söyleyerek özetlemek bence yazara haksızlık. Kitapta daha fazlası var. Eco’nun anlattığı her şey bugüne uyuyor. Hepsi bugün yine yapılıyor. Öyle ki, sanki bugünün siysetini geçmişte de planlanan buymuş gibi anlattığını, bugünden geçmişe giderek ders verdiğini düşünüyorum.
Eco’nun yarattığı ana karakter Simon Simonini sahte belgeler düzenleyen bir noter ve aynı zamanda bir katil. 1850’lerden 1890’lara kadar kimden hoşlanmıyorsa, kimle çıkar çatışması yaşıyorsa hem kendi hesabına hem onu tutanlar adına öldürüyor veya öldürtüyor. İşine geldiği gibi çalışacak bombacılar buluyor. Patlattırdığı bombalarla siyaseti direkt olarak etkiliyor. Eğer bunları yapmazsa kendi hayatı tehlikeye gireceği için her defasında bir adım daha ileriye gidiyor, onu tutanlar da ölüyor o hayatta kalıyor. Simonini savaş çıkaracak yazılar hazırlıyor, bunları yüksek meblağlara satıyor. Masonlar, Cizvitler, Fransız politikacılar, kilise tarafları ve karşıtları hepsi bir ipte oynuyorlar bu üst düzey ajanın elinde. Tüm bu cambazların oynadığı ipte tek bir konu ağar basıyor, o da yahudi düşmanlığı. Yahudilerin kendi çıkarlarını güden, dünyadaki diğer ırklara düşmanlık ve hainlik besleyen, devletleri içeriden ele geçirmeye çalışan insanlar olduğu farklı sahnelerde ve yıllarda sürekli tekrarlanıyor. Toplulukta ayağı kaydırılmak istenen kim varsa, o kişinin Yahudi olduğu iddia ediliyor. Yahudiler doktor oldukları için, bankacı oldukları için, sanatla uğraştıkları için suçlu ve kötü oluyorlar. Gerçekte kötü olmayan özellikler çeşitli hikayelerde hep kötü kılıflara sokuluyor, düşmanca anlatılıyor. Yazılanlar, planlananlar basın aracılığı ile halka aktarılıyor. Bu da halkta yahudilere karşı nefret tohumlarının nasıl ortaya atıldığını sere serpe anlatıyor.
Kitabı ilginç yapan unsurlardan biri ana karakter haricindeki kişilerin hepsinin gerçekte yaşamış ve kitapta geçen konuşmaları gerçekte de yapmış olmaları. Taxil adında bir gazeteci bütün basını, masonları, kiliseyi elinde oynatıyor. En sonunda kilise ile dalga geçmesi için yüklü bir para alacağını düşünerek, yaptığı oyunları anlatıp kiliseyi rezil etmeye çalışıyor, ancak kendi sonunu hazırlıyor. Bugün Taxil’in düzenbazlığı Wikipedia’da bulunuyor. Kitapta Emile Zola, Dostoyevski ve Proust gibi yazarların adları geçiyor. Ana karakter Simonini, Zola ve Proust için “onlar kim” diyerek yazarları küçümsüyor (Çünkü kendisi Prag Mezarlığı gibi bir eser yaratmış!).
Genel anlamda siyasete kafa yormayan, Avrupa’nın yakın tarihi konusunda bilgisi olmayan okurlar için okuması zor, ancak okuduktan sonra tatmin eden bir kitap. Bu okunması zor kitap için Eco’nun verdiği emek, bilgi birikimini aktarış şekli ve kötü olayları okura kuruntu yaptırmadan, kızgınlık hissettirmeden anlatması yazarın soğuk kanlılığını ve profesyonelliğini gösteriyor.
- Prag Mezarlığı – Umberto Eco
- Doğan Kitap – Roman
- 496 sayfa
- Çeviri: Eren Yücesan Cendey