Takvim 26 Ağustos 1922 tarihini gösteriyordu. Büyük taarruz hazırlıkları sona ermiş, artık düşmana karşı asıl ve vurucu harekata başlanmıştı. Mustafa Kemal, tıpkı büyük şair Nâzım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı destanındaki tasviri ile sarışın bir kurda benziyordu ve bıraksalar, ince uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına yayılacaktı. Savaş nihayete ermişti, düşman işgal ettiği ülkeyi terk etmek durumunda kalmıştı artık. Bilinmesi gereklidir ki, Kurtuluş Savaşı elbette halkın eşsiz direnişi ile ayrı bir anlam taşımakta, öte yandan ve aynı zamanda bir kumandanlar savaşı özelliğini de içermekte. Bizim taraftan öngörülü Mustafa Kemal, özverili İsmet İnönü, ilk kurtuluş hamlelerini yapan ihtiyatlı Kazım Karabekir, diğer öncüler Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Fevzi Çakmak ve daha da ötesinde birçok komutan, savaşın sonucu ile halkın makus talihini bir arada görerek mücadeleyi kazanmayı bilmişlerdi. Gerek İstanbul’un işgali sürecinde Fransız Komutanı “d, Esperey”in II. Mehmet benzeri beyaz ata binerek yaptığı imaj, aslında bir korku propagandasının parçası görünümündeydi. Sonrasında Yunanlı komutanların Ege sathında yaptıkları işgallerinde yapıp ettikleri de yine tarihteki yerini almıştı. En bilineni General Trikoupis’in savaşın kaybedilmesi sonrasında esir düşmesiydi. Günümüz savaş hukuku normlarına uygun bir şekilde General Trikoupis’e herhangi bir zarar verilmeden bu süreç yürütüldü, en iyi şekilde misafir edildi.
Emperyalist bu savaşın en bilinmeyen yönlerinden birisi de harp sahnesinde devam eden mücadelenin iç politik gelişmelere etkisiydi. Türk tarafında savaşın sonrasındaki gelişmeler bilinirken, işgal devletlerinden Yunanistan’da savaşın kaybedilmesi sonrasındaki ahvâl hakkında yeterince bir kaynak bulunmamakta. İşte bu noksanlığı giderecek yayınlardan birisi olarak Tufan Atakişi’nin “Kralın İzmir Günleri” isimli eseri önemli bilgiler vermekte bizlere. Kral’dan kasıt dönemin Yunanistan Kralı I. Konstantin’dir. 12 Haziran 1921 yılında tantanalı bir şekilde prensleri ile birlikte İzmir’e gelerek, Karşıyaka’daki köşke yerleşen ve ardından İstanbul’u da ele geçireceği zannıyla Bizans İmparatoru olma hülyalarına dalan talihsiz o Kral. Atadost Yayınlarından çıkan bol fotoğraflı ve dönemin gazetelerinin bilgilerini de ihtiva eden 95 sayfalık eserin yazarı olan Tufan Atakişi, ilk orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra, Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde Klasik Şark Dilleri eğitimi almış. İzmir’de birçok derginin yayımlanmasına katkıda bulunan yazarın, “Selçuk Yaşar ve KSK”, “Bir Zamanlar Smyrna”, “İzmir Eski Kartpostalları” isimli kitapları da bulunmakta. Eser adlarından da anlaşıldığı üzere, yazar Atakişi çalışmalarını yoğunlukla İzmir üzerinde yoğunlaştırmış, dolayısıyla yazara kent tarihçisi denilmesinde herhangi bir mahsur bulunmamakta kanımca. Yazar eserin giriş kısmında kitabının yazılış amacını şöyle ifade ediyor:
“…Konstantin, yaşamı sıkıntı, üzüntü ve başarısızlıklarla geçmiş bir Kral. Bilerek ve istemeyerek, belki de baskı altında kalarak aldığı kararlar sonrası kendisinin trajik sonunu da hazırladığı bir dönemi sizlerle paylaşmak kolay bir iş değil. Değişik tarihlerde iki kere tahta çıkmak, iki kere sürgüne gönderilmek, yaşadığı o kadar ihtişamdan sonra ülkesinden uzakta, bir otel odasında yapayalnız ve yokluk içinde ölmek acı bir şey olsa gerek. Kendisinin, hükümetinin, generallerinin ve muhalefetin yanlış kararları sonucunda yaşadığı sıkıntılara ister istemez üzüldüm. Amacım bir yaşanmışlığı, belgelere dayanarak siz okurlarıma aktarmak. Bir yarayı kaşımak veya tekrar gündeme getirerek yermek değildi. Bu yüzden sadece bilgi, haber ve fotoğrafları paylaştım.”
Kitapta Kral Konstantin’in yalnızca işgal günlerine yer verilmemekte. 1868-1923 yılları arasındaki yaşantısının her bir anı aslında bir şekilde kitapta var. Üstelik yine eserde Kral’ın hiç bilinmeyen, özellikle çocukluk dönemi fotoğraflarını içermesi itibariyle de önemli bir yönü bulunmakta. Kral George ve Kraliçe Olga’nın en büyük oğlu olarak Atina’da doğan Konstantin, Almanya Berlin Harp Okulunda mükemmel bir askeri eğitim aldıktan sonra, Leipzig Üniversitesi’nde hukuk eğitimi almıştır. Konstantin’in daha sonra Almancı olarak tanınmasına neden olacak önemli bir yaşam durağı 27 Ekim 1889 yılında Alman İmparatoru II. Wilhelm’in kardeşi Sophie ile evlenmesi olmuştur. Kitabın başlarında Konstantin’in askeri bir kısım hayatına dair anekdotlar sunulurken, öte yandan babası Kral George’nin Selanik’te bir suikast sonucu öldürülmesi sonrasında 1913 yılında tahta geçmesine dair bilgilerle de devam edilmekte. Bu tarih aynı zamanda dünyanın reel politik durumunun baştan aşağı değişeceği bir kısım olaylarında arifesine tekabül etmekte, en önemlisi de kuşkusuz I. Dünya Savaşı olarak kayıtlara geçmekte. Konstantin ilk başta eniştesi olan Kayser II.Wilhelm’in tüm itirazlarına karşın savaşta tarafsız kalmış, ancak Venizelos döneminde Yunan Genelkurmay Başkanı olan Ioannis Metaxas’ın uyarı ve karşı duruşuna rağmen 1915 yılında Çanakkale kuşatmasında İngilizlere yardım etmiştir. Sonra Venizelos ile bitmeyen iktidar mücadelesine girmesi ayrı bir başlıkta ele alınmaya muhtaç bilgilerden olarak görülüyor. İşte tam da bu dönemlerde Kral Konstantin’in Müttefik Devletlerinin yanında yer almaması nedeni ile tahttan çekilmesi yönündeki baskıların artması ve bu aradaki seçimleri de ezeli rakip Venizelos’un kazanması, 1917 tarihinde tahtın ikinci oğlu olan Aleksander’e bırakılmasına neden olmuştur. Ve sonrasında ilk sürgün olan İsviçre günleri işte tam da bu nedenle başlar. Ancak hiçbir zaman Konstantin taht mücadelesinden vazgeçmez. Yeni Kral Aleksander Müttefik Devletlerinin yanında savaşa girer. Takvim sarkacı 1917 Temmuz tarihini gösterdiğinde Avusturya-Macaristan, Türkiye ve Bulgaristan’a savaş açılmıştır artık. Venizelos savaşın kazanılması ile savaş sonrasında Versailles Paris Barış Konferansı’nda İzmir de dahil olmak üzere toprak isteklerinde bulunmuştur. I. Dünya Savaşı’nın bitmesine müteakip savaş artık Yunanistan ile işgal altındaki Türkiye arasında yoğunluk kazanacak ve 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan askerleri İzmir’e çıkacaktır artık. Tam bu süreçte Kral Aleksander 27 yaşında iken vefat etmesi üzerine yapılan halk oylaması ile Kral Konstantin yeniden Kral olarak ülkesine dönmüştür. Konstantin, kitapta da ayrıntılı olarak belirtildiği üzere, Venizelos’un yayılmacı siyasetinin gölgesinde kalarak daha sonra bir felaketle sonuçlanacak “Mikrasiatikis Ekstrateias” politikasının devam ettiricisi politik bir yönelim içinde olmuştur. 12 Haziran 1921 tarihinde ise Kral, yanına kardeşi Prens Adrew ve büyük oğlu Nicholas’ı da alarak İzmir’e gelmiştir. Mustafa Kemal, Başkumandanlık Meydan Muharebesinden zaferle ayrılarak kuvvetleri ile birlikte 9 Eylül 1922 yılında İzmir’e girecektir. İşte bu safhadaki tüm ayrıntılar kitapta zengin bir fotoğraf arşivi ve gazete yazıları ile birlikte sunulmaktadır. Sonuçta ise yoğun politik tepkiler sonrasında Kral Konstantin tahtı 11 Ocak 1923 günü büyük oğlu II.Georgios’a bırakarak Sicilya’nın Palermo şehrine sürgüne gidecek, sonuçları itibariyle trajik bir şekilde, ucuz bir otelde yokluk içinde 54 yaşında vefatı ile sonlanacak bir öyküde kendimizi bulacağız artık.
Kitabın önemli özelliklerinden birisi ise, döneminin kurtuluş mücadelesine destek veren ya da aleyhe duruş sergileyen basından kimi pasajların kitaba eklenerek, dönemin ruhunu daha iyi algılamamıza imkan veren bir özellik taşıması. Örneğin millici özellikten hiç kopmayan 1918 tarihinde Celal Nuri İleri ve kardeşi Suphi Nuri İleri tarafından kurulan “İleri Gazetesi” tam savaşın çetin geçtiği anlarda, “…Atina’da iş başında bulunanlar çok sıkıntılı. Gunaris’in maruz kaldığı akıbet belki Kral’ı da sürükleyecektir” şeklinde başlıklar atarak Milli Mücadeleye tam destek vermiştir. Hemen araya girip parantez açmak gerekirse, 15 Kasım 1922 yılında generaller “Dimitris Gunaris”, “Petros Protopapadikis”, “Nikolaos Stratos” ile “Yorgo Hacıanestis” Küçük Asya felaketine sebep olmak ve vatana ihanetten suçlu bulunarak Atina’da kurşuna dizilmişlerdir.
Kitabın sonlarında ise 1919 ve 1922 yılları arasındaki yayın organlarının kuruluş süreci ile Milli Mücadelede aldıkları tavırlar net olarak ve oldukça doyurucu bilgilerle sunulmakta. Örneğin “İrade-i Milliye”, “Hakimiyet-i Milliye”, “Akşam”, “İkdam”, “İleri”, “Tasvir-i Efkar”, “Vakit”, “Yeni Gün” ile Anadolu’da çıkan “Açıksöz”, “Öğüt”, “Hukuk-u Beşer” gazeteleri millici bir politik yönelimi tercih ederlerken, başyazarlığını Ali Kemal’in üstlendiği “Peyam-ı Sabah”, Sait Molla tarafından kurulan “İstanbul” gibi gazeteler ise milli mücadele aleyhtarı söylem içinde olmuşlar ve Kurtuluş Savaşı kazanılana kadar da bu politik eğilimlerini terk etmemişlerdir. Ayrıca yine kitapta Kral Konstantin’in Karşıyaka’da ikamet ettiği “Allatini Köşkü” ile sahipleri “Moiz Allatini” ailesi ve Fikri Altay köşküyle Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 10 Eylül 1922 yılında balkonda çekilmiş fotoğrafının da olduğu “İplikçizade Köşkü”ne dair de ayrıntılı bilgiler, yine kitapta edinebileceğimiz bilgiler arasında. Bu kitabı bitirdikten sonra bir yüzyıl önce emperyal siyasa gereği iki komşunun birbirlerine düşman kılınmasının, savaşın askeri ve siyasi bürokrasinin tavır alışları ile nerelere kadar evrilebildiğini, Anadolu insanının şair ve destanlara yakışır mücadelesini yürüten ufku geniş Kurtuluş Savaşı önderlerine ne kadar minnettar olsak azdır şeklindeki algının haklılığını bir kez daha idrak ediyoruz. Kral Konstantin’in yönünden ise aslında baştan kendisini haber eden talihsiz tarihinin hikayesini de aynı zamanda…
- Kralın İzmir Günleri – Tufan Atakişi
- Atadost Yayınları
- 95 Sayfa
1 Yorum
Kitabımı okuyup yorumladığınız için teşekkür ederim. Bu kitabın bir özelliği de Dünyada ve Türkiye’de Kral Konstantin için yazılı yegane kitap olması. Üstelik Yunan Devleti Kral Konstantin’i tanımıyor ve belleklerinden de silmişler. İzmir’de yaptığım İmza Gününe Yunanistan Konsolosunu davet ettiğimde; “Bizim öyle bir kralımız yok dediler.