‘’Edebiyat, nazım ve nesir olmak üzere iki çeşidi bulunan bir bilim dalıdır. Psikoloji ise davranışı ve davranışın altında yatan süreçleri bilimsel olarak inceleyen çalışma alanı. Sosyal bilimlerin iki disiplini arasındaki bu iletişim neticesinde edebiyat psikolojiden, psikoloji de edebiyattan istifade etmeye başlar. Edebiyat ve psikolojinin birbirini etkilemesi sonucu Freud tarafından icad edilen ve ‘’edebiyat psikolojisi’’ adı verilen bir ara alan ortaya çıkar. Edebiyat psikolojisi; yazarın nasıl bir insan olduğunun, bir edebi eserin nasıl yaratıldığının veya edebi eserlerde karşımıza çıkan insan tipleri ile bunların davranış özelliklerinin ve nihayet edebiyatın okuyucular üzerindeki etkilerini inceler. ‘’
Yusuf Atılgan, tam olarak bundan yararlanır. Aylak Adam’da tanıştığımız C.’den, Anayurt Oteli’nde tanıştığımız Zebercet’e uzanan bir ruh çözümlemesi…
Anayurt Oteli, Atılgan’ın 1973’te yayımlanan ikinci romanıdır.
İstediğim bazı noktalara değinebilmem için romanın olay örgüsünden kısaca bahsetmem gerekirse; Zebercet babasından miras kalan Anayurt Oteli’nin kâtibidir. Tekdüze bir yaşamı olduğunu anladığımız bu karakterin hayatı, bir akşam gecikmeli Ankara treniyle gelen bir kadının otelde kalmasıyla değişir. Zebercet, bu kadından fazlasıyla etkilenir. Kadın, bir gece kalıp otelden çıkışını yapar ve yine geleceğini söyler. Kahramanımız ise bu dakikadan sonra her an onu beklemeye başlar. Fakat bu bekleyiş, büyük bir çöküşün/yok oluşun sesidir adeta. Zebercet her gece, kadını düşleyerek kendini tatmin eder. Kadının hayali öyle bir hâl alır ki, bir süre sonra kahramanımız kediye bile cinsel arzu ile bakar. Ve sonunda kediyi öldürür. İş daha sonra ciddi boyuta gelir ve otelde ortalıkçı olan Zeynep’i cinsel arzularını tatmin etmek için kullanmaya başlar. Ve sonunda Zeynep’i de öldürür. Bu hadiseden sonra küçük olaylar yardımıyla, bilinç tekniği ile verilen ipuçlarıyla, kahramanın çevresindeki kendisi gibi sorunlu olduğunu anladığımız yardımcı karakterler ile, Zebercet’in şizoid karakter bozukluğunun yansımalarını net bir şekilde görürüz. Sonucunda ise, özgürlüğün kendisine ağır geldiğini ifade ederek hayatını bir ipin ucuna bağlar ve ip çatırdar…
Romanda, olaylar anlaşıldığı üzere kahraman Zebercet’in psikolojisine göre kurulur. Özellikle kahramanın bilinçaltından yararlanılır çünkü, Zebercet toplumdan yabancı, içine kapanık şizoid bir kişiliğe sahiptir.
Cengiz Güleç, Varlık dergisinde yayımladığı bir yazısında Zebercet’in bu durumdan şu şekilde bahseder:
“Zebercet psikiyatrik teşhisler açısından bakıldığında tam bir şizoid kişilik yapısı göstermektedir. Alabildiğine içine dönük, toplumsal ilişkileri soğuk ve mesafeli, karşısındakilere güvensiz, kuşkucu ve ürkek bir insan. Doğup büyüdüğü kasabada çalıştığı otelin bulunduğu sokaktan bir adım öteye hemen hiç geçmemiş ve tüm gününü otelin içinde geçirmekten hiç yakınmayan sessiz biraz garip bir insan. Fiziki yapısı da ruhsal yapısı ile uyumlu. Dar omuzlu, zayıf ve çelimsiz.”
Roman, temelde belli başlı konular üzerine oluşturulur. Zebercet’in şizoid kişilik bozukluğu, sapkınlık derecesinde cinsel dürtüler, yalnızlık, toplumdan soyut bir birey olguları üzerine kurgulanır.
Aylak Adam’ın aksine bu roman daha ağır ve yavaş geçiyor kanımca. Çünkü, roman boyunca sürrealizm sürekli olarak kendini gösteriyor. Atılgan, en küçük detayları bile –kahramanın tabağa yağ koyması, koltukta otururken gaz çıkarması, cinsel dürtüleri, intihar edeceği ipi hazırlaması, bir erkeğin bacağının sıcaklığından duyduğu haz vs. – öyle gerçekdışı bir üslupla kaleme alınıyor ki; o en küçücük detayların aklınızdan uçup gitmesi imkânsız hâle geliyor. Kurgunun oluşturulduğu mekânda, öyle şeyler oluyor ki bir süre sonra otel, mekân olmaktan çıkıyor ve bir şahsiyet hüviyetine bürünüyor resmen. Zebercet’i anlamaya çalışmakla geçen 108 sayfa sonunda ise sonucun hüsran olacağını kesinlikle tahmin etmiyordum. Çünkü, yazarımız Aylak Adam’da C. için bir son hazırlamamıştı ve bizim hayal dünyamıza bırakmıştı. Zebercet için ciddi manâda üzüldüğümü söyleyebilirim. İntiharın, kahramanımız için bir isyan veya bir kaçış olduğu aşikâr. 7 aylıkken ana karnından düşen Zebercet, daha küçüklüğünden itibaren dış dünya tarafından soyutlanır, annesizliği yaşar ve sonuç olarak kişilik bozukluğu yaşayan bir karakterin tekdüze hayatı çıkar karşımıza… Anayurt Oteli, Türk edebiyatında psikolojik roman olarak gösterilmesi gereken ilk üç roman arasında ve Zebercet kesinlikle Raskolnikov gibi unutulmayacak bir tip olarak tarihe geçmiştir… Yazının sonuna doğru kitabın arka yazısından küçük bir alıntı yaparak bitirmek istiyorum:
‘’Küçük ayrıntıların tekdüze şaşmazlığında neredeyse takıntılarla sürüklenen bir yaşamın öfkesi de, çaresizliği de büyük oluyor.’’
Yazardan okuyucuya minik bir not: Sevgili okuyucu, Yusuf Atılgan’ın eserlerini anlamak ve yorumlamak bir hayli zordur -kanımca- Kurguladığı karakterler ki Aylak Adam’ı okumakla başlarsanız C. karakterinde göreceksiniz; tekrar tekrar okuyup sindirilmesi gereken şahsiyetlerdir. Ele aldığım roman ile ilgili, romanı okuduktan sonra mutlaka bir çözümlemesine bakmanızı öneririm. Kaleme aldığım yazı da bizzat bu amaç içindi. Umarım faydalı olmuştur! Sevgiler.
Kaynak: Güleç, Cengiz.(1992). “Anayurt Oteli:Zebecret’in Dünyası”, Varlık, Şubat 1992, No:1013, ss.21-23
Atılgan, Yusuf. Anayurt Oteli. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, Nisan, 2015
Fotoğraf: Yazara ait.