Bir gemi yolculuğunda iki dahiye birden denk gelmek… Biri taşralı bir genç olan Dünya şampiyonu Czentovic’tir. Yoksul bir ailenin “özürlü” oğludur, papaza emanet edilmek zorunda kalmıştır, hiçbir şeyi anlamıyor gibi görünen taşranın “mucize”si oluverir. Çünkü yalnızca oyunlar ve oyunlar izleyerek satrancı çözmüştür. Üstün bir yetenek olarak dünyaya açılır ve çok para kazanır. Üstten bakışı, kendine güveni, üstünden atamadığı yoksul günlerin izi ile şimdi bir yenilmezdir. Diğer dahi ise Dr. B.’dir. Tesadüfen ve delirmemek için bir şekilde eline getirdiği satranç kitabıyla aklını yitirme noktasına gelen Dr. B. İkisi aynı gemidedir. Gemi uzun ve sallantılı yolculuktur. Her daim bilinmeze açıktır. Ve satranç oyunu da özellikle izleyen için böyledir. Zweig, burada metaforik bir bağ kurduğu gemi yolculuğu ile satrancı iç içe geçirir.
Gemide bu taşralı dünya şampiyon ile oynamak isteyen genç, hırslı İskoç mühendis McConnor, şampiyonu bir oyun için ikna eder. Oynamaya başladıklarında hırs bir aptallığa dönüşür. Kişinin kendini kaybetmesi, satrancın bir “akıl” oyunu olduğunun altı çizilir. Oyunu kurtaran kişi ise gelip sessizce tüyo veren bir yabancıdır. Bu yabancı Dr. B’dir. Hikâyesi oldukça acıklıdır: Gestopalara yakalanır, ağzından lâf almaya çalışırlar ama o istikrarla hiçbir şey söylemez. Üst düzey biri olduğu için onu bir otele yerleştirirler, toplama kampına değil… Günler günleri kovalar ve bomboş odasında, hiçbir şey görmeden geçen zaman içinde ve bitmek bilmeyen sorgularda aklını yitirmekten korkan Dr. B, kendine bir satranç kitabı bulur. O kitaptaki oyunları okur, okur… Başta bir şey anlamasa da zamanla kitabın dilini çözer ve ifadelerin anlamlarını keşfeder. Bu hazla birlikte yeniden, yeniden okur. Kitaptaki oyunları kendisi canlandırır ve sonrasında ezberler. Kafasından, defalarca oynar. Artık aylar geçmiştir ve kafasını bundan başka bir şeye yoramaz hâle gelmiştir. En sonunda soluğu hastanede alır ve oradaki doktor, Dr. B’yi kesin bir dille uyarır: satranç artık onun için bir hastalık olmuştur ve bir daha oynarsa nüksedebilir. Sonucunda ise gerçekten aklını yitirebilir. Böylece Dr. B, özgürlüğe adım atar. Zihnen de çok sevdiği ve son aylarda yaşamasını sağlayan bağımlılığı hâline gelen satrançtan kurtulmuş olur. Ta ki bu gemi yolculuğuna dek. Şimdi McConnor, dünya şampiyonuyla oynadığı oyunda yenilmenin acısıyla, Dr. B’nin kendilerine ikinci bir oyunda yardım etmesini istiyordur. Kitabın anlatıcısı da bu ricayı iletmek için Dr. B ile tanışmıştır zaten. Dr. B bir oyun kabul eder. Şampiyonla çekişmeli bir müsabakaya başlarlar…
Zweig hırsın yersizliğini, bir düşünce ya da olay yüzünden esir alınan hayatları, aynı zamanda esir alınan beyinlerle birlikte işler. Aklın önemine vurgu yaparken, gündelik telaşların gereksizliğinin altını çizer ve pek çok ön yargıyı yıkarak okuyucuya yeni bir bakış açısı sağlar. Satranç, hayatın kendisidir. Stratejik, çıkışsız, sonucu galibiyet ya da yenilgi, az da olsa “berabere” olan…
Stefan Zweig
Satranç
Can Yayınları
Çeviren: Ayça Sabuncuoğlu
5O. Baskı
71 sayfa