1984 ve Cesur Yeni Dünya gibi çok ses getirmiş distopik romanlarla birlikte anılan Swastika Geceleri’ne hoş geldiniz! 1937’de Katherine Burdekin tarafından Hitler henüz yaşarken kaleme alınan eser, Hitler’in dünyayı ele geçirmesinin üzerinden geçen 700 yılı anlatır. Erkeklerin statü kazandığı, kadınların damızlık hayvan vasfına düşürüldüğü, tapılan tek kutsalın Hitler olduğu bu eseri diğer distopyalardan ayıran özelliği, feminist eleştiriyi içeriyor olması.
Dünyada sadece iki devlet vardır; Almanya ve Japonya. 700 yıldır savaş yoktur, Hitler ve Almanlar tek kutsaldır. İnsanlar ‘’Kan Soyu’’na göre sınıflandırılır. Kadınlar, bu sınıflandırmaya göre hayvanların aşağısındadır. En başta tanrı Führer ve onun bir aşağısında ise Şövalyeler vardır. 700 yıl öncesine dair hiçbir kitap, heykel, fotoğraf kalmamıştır. Tek gerçek Nazilerdir, Hitler’dir. Kutsal topraklar, Almanya topraklarıdır. Erkekler en büyük güç statüsündedirler. Kadınlar kendilerine ayırılan ahır gibi bir yerde yaşam süren, saçları tıraşlı, vücut hatlarını belli etmeyecek kahverenginde tek tip kıyafetler giyen, düşünceden ve ruhtan yoksun, sadece çocuk veren, hayvanlardan bile daha aşağı bir yaratıktır. Erkekler istedikleri zaman onlarla cinsel ilişkiye girebilir, her türlü şiddeti uygulayabilir ve istedikleri zaman başka erkeklere verebilir. Tecavüz hiçbir şekilde suç değildir. ‘’Teslimiyet Yaşı’’na gelmiş her kadın erkeklerin isteklerine boyun eğmek zorundadır. Kadınlar erkek çocuğu doğurmak zorundadır, kız çocuk doğuran kadınlar aşağılanır ve dışlanır. Erkek çocuklar ise 18 aylık olduktan sonra tam bir erkek gibi yetiştirilmesi için annesinden alınır. Erkekler kadınlara cinsel ilişki haricinde dokunmaktan tiksinirler. O kadar tiksinirler ve mideleri bulanır ki kadınlarla ilişki içerisinde olmamak için başka erkeklere ilgi duymaya başlarlar..
‘’Hermann çok hevesliydi. Kadınların İbadeti’ni zerre kadar umursamıyordu, kadınlar üç ayda bir sığır sürüsü gibi güdülerek kiliseye getirilirlerdi. Küçük kız çocukları, hamile kadınlar, yaşlı kocakarılar, yürüyüp ayakta durabilen bütün dişi yaratıklar gelirdi. Sadece bebeklere bakmak için birkaç kişi Kadınlar Bölgesi’nde kalırdı. Kadınlar kilisede Göring ve Goebbels kollarından öteye geçemezlerdi, hatta daha az kutsal olan bu şapellere girmeleri bile yasaktı. Swastika!nın bir bölümüne tıkışıp kalmak zorundaydılar ve oturmalarına izin verilmezdi. Şu anda bile iki Nazi, erkeklerin oturduğu sandalyeleri kaldırıyordu. Kadınların sağrıları kutsal yerlere yakışmayacak kadar pisti, o küçük ayaklarından çok daha pis. Onlar öyle ayakta dururken Şövalye onları aşağılıyor; erkeklere körü körüne boyun eğmelerini ve itaat etmelerini salık veriyor; Tanrı Hitler’in, erkeklerin oğullarını beslemelerine ve Erkekliğin Kutsal Gizemi ile temas kurmalarına izin verdiğini hatırlatıyor; erkek Dokunulmazlarla, Hristiyan erkeklerle herhangi bir alışverişte bulunduklarında en korkunç şekilde cezalandırılacaklarını söyleyerek tehdit ediyor; sözle ya da gözyaşıyla veya Erkek çocuğun alınması cezasıyla karşılaşacaklarını bildiriyordu.’’
Hikâye Hac için Almanya’ya gelen İngiliz pilot Alfred’in, Şövalye von Hess ile helikopter turu atmasıyla başlar. Roman boyunca kahramanımızın uyanış hikâyesini okuruz. Von Hess, Alfred’e 700 yıl öncesinde her şeyin farklı olduğunu bir kitap ve bir fotoğrafla kanıtlar. Olaylar silsilesi ise bu noktadan sonra başlar.
‘’Nedir erkek? Onur, cesaret, saldırganlık, barbarlık, acımasızlık mı diyeceksin? Ama tüm bunlar kızgın bir erkek hayvanın özellikleridir. Bir erkekte bundan daha fazlası olmalı değil mi?’’
diye sorar Şövalye von Hess. Kadının ve erkeğin sorgulandığı bu roman, içler acısı gerçekleri göz önüne sunar. Burdekin, bir bakıma günümüz dünyasında ve Türkiye’sinde kadına bakışı yansıtır. Sistem aynı: Üstün erk diktası ve boyun eğmek zorunda olan kadınlar! Keşke okurken şaşırabilseydim, ‘’Ama bu kadarı da olmaz!’’ diyebilseydim. Fakat hiç yabancılık çekmedim. Ütopyalar ve distopyalar genellikle gerçekdışılıkları ile anılır fakat Swastika Geceleri için en azından ben bunu söyleyemeyeceğim. Fevkalâde bir üslup ve ilgi çekici bir olay örgüsüyle arka plânda verilmek istenen mesaj realist bir gözle okuyucuya sunulmuş. Daphne Patai’nin önsözü ile de mükemmelleştirilmiş. Patai, Katherine Burdekin’in diğer eseriyle asıl eseri harmanlayarak güzel bir tablo koymuş önümüze.
Roman, erkek okuyucular için bir hesaplaşma vaat ederken kadınlar için ise bir aydınlanma getiriyor. Tüm kadınların kendi üstünlüğünü, haklarını, benliğini, ruhunu, kahkahasını, bedenini, düşüncelerini, ideallerini, sevgisini bulması dileğiyle.
”Kadınlar çiçek değil, kadındır. Çiçek, babandır!”
Kaynak: Burdekin, Katharine. Swastika Geceleri. çev: Mehtap Gün Ayral. İstanbul: Encore, Temmuz, 2015
Fotoğraf: Yazara ait.