“İki Gözüm Ayşe” serisinin son bölümüyle karşınızdayız. Bir önceki bölümde Ayşe Sıtkı’ya evlenme teklif eden Sabahattin Ali’nin bu teklifinin olumsuz cevaplandığını öğreniyoruz. Sonraki mektuplarda ise Aliye ile evlenme kararını bildiriyor ve evlense dahi aralarındaki bağın aynı ve hatta daha güçlü olacağını belirtiyor Sabahattin Ali.
Bu seriyle Sabahattin Ali’yi daha yakından tanıma ve onun iç dünyasını, yaşadıkları karşısında düşüncelerini kendi ağzından dinleme imkanı bulabildik. Umarım sizler için de faydalı ve onun hakkında aydınlatıcı bilgiler edinebildiğiniz kaynak niteliği taşıyan bir çalışma sunabilmişizdir.
İyi okumalar diliyoruz.
Ne tarafa dönsem, içimde kaynayan şeyleri dökmek için ne tarafa koşsam bir duvarla karşılaşıyorum. Adımlarım hiç kimseninkine uymuyor. Herkes beni yolun ortasında bırakıveriyor. Yolun ortasında… Herkes…
12 MAYIS 1934
Çok daha yalnızım
Ayşe,
Bu mektubu sana yazılmamış telakki edebilirsin. Bunu isteyerek yazmıyorum, sana çok dargınım, bunu mecbur olduğum için yazıyorum. Yazmasam deli olacağım. Sanki birisi bir yastıkla ağzımı burnumu tıkamış gibi: Ancak birisine içimi dökersem derin bir nefes almış kadar ferahlayacağım.
Kime içimi dökebilirim? Beni senin kadar çok kim dinledi? Benim içimin dalgalarını senin kadar kim bilir? Ve ben senden başkasına kendimi anlatırken anlaşılacağımdan bu kadar emin olabilir miyim? Seninle aramızda adeta hususi ve başka bir lisan teşekkül etti gibi geliyor bana… Sana çok dargın olduğum halde…
Bu gece yine içimde birçok dertler var, hiçbiri o zamanki kadar büyük değil, belki daha müzmin dertler, fakat ben asla nankör olmak istemem, bugün o geceye nazaran çok iyiyim. Yalnız o zamankinden çok daha yalnızım. Düşünüyorum, şimdi bir sene evvelki vaziyetimde olsam çok daha perişan olurdum. Gitgide inanmak saadetinden uzaklaşıyorum. Gitgide yalnız kalıyorum. Ama ne kadar yalnız!.. Ne tarafa dönsem, içimde kaynayan şeyleri dökmek için tarafa koşsam bir duvarla karşılaşıyorum. Günden güne hiç anlaşılmadığımı anlıyorum. Hiç anlaşılmadığımı, hiç…
Bila istisna (istisnasız) herkesle aramda adeta görümez bir soğuk hava tabakası hissediyorum. Ben ateş gibi yanan kalbimin sıcaklığını ne kadar sarf etsem bu soğuk tabakayı ısıtamayacağımı anlıyorum. Adımlarım hiç kimseninkine uymuyor. Herkes beni yolun ortasında bırakıveriyor… Yolun ortasında… Herkes…
…
Gözlerinden öperim Ayşe.
Sabahattin Ali
Adresim hep Sıhhat Yurdu’dur. Her gün eve uğrar, senden mektup sorar, “yok” cevabını alırım. Sinop’ta her perşembe postadan bir şey çıkacağını bekleyip ancak dört beş haftada bir mektup aldığım zamanlardan bilirim bu beklemenin tadını…
29 KASIM 1934
“Kubaşır” ismini alacağım
Ayşe,
Üç kitap gönderiyorum. Okur okumaz bir tanesini derhal bana iade edeceksin (Manifest’i). Diğerlerini, yani Buharin ile Stalin’in kitaplarını, bilhassa birinciyi muhakkak tercüme etmen lazımdır. En faydalı çalışmak yolu şimdilik budur. Tercüme biter bitmez müsveddeleri ve kitapları derhal bana yollarsın. Ben temize çektikten sora müsveddeleri sana iade ederim. Türçe mukabillerini kati olarak bulamadığın kelimelerin yanına Fransızcalarını da yaz, fakat muhakkak, parantez içinde olarak, bir veya birkaç Türkçe mukabil yaz. Biz ya bunlardan birini seçeriz ve o kelime için artık hep onu kullanırız, yahut da yeni bir kelime bulur ve onu müsveddede işaret ederiz…
Şimdilik yazacak bir şey yok. Kitaplarını aldığını ve tercümeye başladığını derhal bildir. Uzun mektuplarını da beklerim. Gözlerinden hasretle öperim…
Yeni isim aldın mı? Benim almak istediğim isim “Kubaşır“dır. Kubaşmak* kelimesinden geliyor. Orta Anadolu’da çok kullanılır. Tarama dergisine bak… Manasını nasıl bulacaksın.
Sabahattin Ali
*Halk dilinde ortaklaşa, birlikte iş yapmak.
Nişanlım şu “masume”ler sıfatına dahil. 1.60 boyunda. Gayet sessiz, okumaya ve düşünmeye meraklı, kendi halinde bir mahlûk… Yaşı tam 20… İsmi Aliye
5 MART 1935
Mühim haber: Evleniyorum
Ayşe,
Senden cevap alıncaya kadar yazmamak niyetinde idim. Fakat dayanamadım. Mühim bir havadisim var: Evleniyorum. Hatta nişanlandım bile. Sen benim gibi kelepiri kaçırdığınla kal.
Nişanlım şu “masume”ler sıfatına dahil, ne yazık ki ……. değil… Erenköyü’nde oturuyor. Babası bir proleter. Kendisi sekizinci sınıfta Erenköy’ü bırakmış… Amcamın evi ile komşu… Kendisini pek iyi tanırım. Avrupa’dan geldiğim sene beraber denize falan girerdik (Bu sözüm üzerine masumeliğinden şüphe etme, o zaman ufaktı ve yengem, teyzem ve diğer komşularla beraber, şimdi Suadiye Plajı’nın olduğu yerde, yıkanırdık. Orası o zaman boş bir tarla idi.) Altın gibi sarı saçlı, fevkalade güzel lacivert gözlü, beyaz tenli, gözlerinin etrafında yazın beliren seyrek çilli ve uzunca boylu bir kızcağızdır (Uzunca boylu dediğim, “1.60” boyunda, kadınlara göre uzun. Ben “1.62”yim) Gayet sessiz, okumağa ve düşünmeğe meraklı, kendi halinde bir mahlûk… Yaşı tam 20… İsmi de Aliye…
Birisi sorarsa: Niçin evleniyorsun, dese vereceğim cevap şudur: Çalışabilmek için… Ben kendi kendimi her hususta idare edemiyorum. Halbuki muhakkak muntazam ve ölçülü bir hayata muhtacım ve ancak bu şekilde faydalı işler çıkarabilirim. Bu serserilikte şiir ve hikâyeden başka bir şey yazamıyorum.
Seninle evlensem muhakkak ki daha iyi olurdu. Ne yapayım, sen istemedin. O zamanlar yazdığın bir mektupta dediğin gibi, ihtimal böyle olması daha iyi oldu. Çünkü şimdi kendimi yokluyorum da katileşen evlenmek meselesi karşısında bile sana olan muhabbetim asla değişmiş değil. Ve görüyorum ki aradan seneler geçse, çoluk çocuk sahibi bile olsam, seni hep bugünkü gibi seveceğim, hep aramızdaki bu yakınlığı hissedeceğim… Bu dostluğu, hatta evlenmek pahasına da olsa (yani seninle evlenmek) feda etmediğimiz belki çok iyi oldu. Bunların kendimi kandırmak için söylemiyorum, hakikaten böyle gibi görünüyor bana… Sen ne fikirdesin… Ben de eminim ki sen evlensen, çoluk çocuk sahibi olsan, ben, senin için bugünkü Sabahattin olmaktan çıkmayacağım. Sen kocandan iyi beni, ben karımdan iyi seni anlayacağım…
Gözlerinden deli gibi öperim Ayşe.
Sabahattin Ali