Aziz Nesin’in ilk kez “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez” adlı yapıtında yer alan 16 yaşına kadar olan zaman dilimine ait anılarını anlattığı yazılar, daha sonra Ben de Çocuktum adıyla ayrı bir kitapta bir araya getirilmiş. Aziz Nesin bu yazılarıyla insanın çocukluk döneminde yaşadıklarının yetişkinliğinde nasıl belirleyici etkileri olduğunu vurgulamak ve yaşama dair çocuk Aziz Nesin’in penceresinden küçük yaştaki okurlarıyla söyleşmek ister gibidir. Türkçede “Kanını Satan Adam” romanıyla iyiden iyiye tanınan Çinli yazar Yu Hua’da çocuklukta yaşadıklarının yazdıkları üzerindeki etkisini anlattığı bir yerde şunları söyler:
“Öteden beri hep savunduğum bir düşüncem var. Bir insanın büyürken edindiği tecrübelerin onun hayatının yönünü belirleyeceğine inanıyorum. Dünyanın en temel görüntüsü bu zamanlarda insanın zihninde yer eder, sonra bir fotokopi makinesi gibi sayfa sayfa kopyasını çeker büyürken. Büyüdükten sonra başarılı ya da başarısız olsun. Olağanüstü ya da vasat olsun insanın tek yaptığı şey bu temel görüntü üzerine kısmi düzenlemeler yapmaktır, görüntü asla tamamen değişmez.”
Yu Hua’nın çocukluk ve ilk gençliği Mao dönemine rastlar. Küçük yaşlarda halka açık duruşmaları izlemiş ve insanların göstermelik yargılarla nasıl vahşice katledildiğine tanıklık etmiştir. Yıllar sonra, 2005 yılında Çinli bir eleştirmen Yu Hua’nın 1986-1989 aralığında yazdığı öyküleri değerlendirdiği bir çalışmada, öykülerdeki karakterlerin 29’unun eceliyle ölmediğini tespit eder. İlk öyküleri erken yaşlarda şahit olduklarının etkisiyle kan ve şiddetle doludur.
Aziz Nesin’in yazı hayatında tam tersi bir durum söz konusu olur. “Ben de Çocuktum” okununca Aziz Nesin’in çocukluğu yangınlar, yoksulluk ve yaşam kavgasıyla geçtiği görülüyor. Böyle meşakkati bir çocukluk onun yazı evreninde tersinden bir yazınsallığı vücuda getirir. Mizah, Aziz Nesin’in olmazsa olmaz yanı haline gelecektir.
“İlk anım yangın… Çocuk zihnimin duru aklığına dış dünyadan yansıyıp ilk iz bırakan yangın rengi.”
Çocukluğunda evlerinin yanması dünyaya dair ilk hatırladığı şeydir Aziz Nesin’in. Üstelik bir gün babası eve bir yangından sağ çıkmış olarak gelecek ve kapıda onu görünce tanıyamayacaktır:
“Bigün çalınan sokak kapısını ben açtım. Karşımda saçları, kaşları, kirpikleri yanıp kavrulmuş, bitik bir adam duruyordu. Korktum, “Anne!” diye bağırdım. Kapıdaki adam “Oğlum… Beni tanımadın mı?” diye sarılıp beni kucağına aldı. Babam, düşmanın çekilirken bir mescide doldurup benzin dökerek yaktığı insanlar arasından kaçıp canını kurtarmış.”
Bütün bunlar ister istemez Madımak Oteli’ni hatırlatıyor insana. Aziz Nesin’in hayatına küçük yaşlarında bir musibet olarak giren yangın ve onun imajı, daha sonra taassubun, caniliğin; müfsit, acımasız ve kara bir yobazlığın yedeğinde çıkacaktır karşısına. Yazdıklarına bakılırsa çektiği yoksulluk az buz bir yoksulluk değildir Aziz Nesin’in. Zaman zaman bu yoksulluktan utandığı da olmuş, ta ki yazar olana dek:
“Çoğumuz kendi suçumuzmuş gibi yoksulluğumuzdan utanırız. Ben de yıllarca yoksulluk ayıbımdan utandım, taa yazar olana dek… Çoğunluğun yoksul olduğu ülkede, yoksulluğun değil, varlıklılığın daha utanılası olduğunu yazarlığa başlayınca anladım.”
Bütün bu yangınlardan ve yoksulluktan sonra, yazıda mizahla gelişip serpilen bir kavga doğar Aziz Nesin’in kaleminden. Bu kavga “böyle gelmiş böyle gider” miskinliğine açılmış bir kavgadır. 1953’te yayımladığı “Geriye Kalan” kitabının önsözünde şu satırları yazar:
“On beş yıl oluyor. Babıali’ye aşk şiirleriyle girdim, yokuşun alt başından ellerin kelepçeli çıktım. Bir küçük, bir güdük kalem ki şeflerin, diktatörlerin, yardakçıların, bütün bu kar nişancıların hıncına, gayzına, gazabına hedef oldu. Şimdi dönüp geriye bakıyorum. Bir yaz güneşi altında, yedi rengin bütün şekilciliğiyle, bocuk boncuk ışıldayan, oynamak isteyen bir yaramaz çocuğun akıbetine uğramışım. Bütün suçum kendilerini arıbeyi sanan eşekarılarını tedirgin etmiş olmamdır. Sevgili okurlarım, işte o kavgadan “Geriye Kalan” gözyaşlarımdan süzdüğüm şu birkaç avuç kahkahadır. Böyle gelmiş, ama böyle gitmeyecek, böyle götürmeyeceğiz.”
Öyle anlaşılıyor ki çocukluğumuzu ve çocuklarımızı bir arada hatırlama ve düşünebilme becerisi, geçmişimizi ve geleceğimizi bu iki çocukluğun safiyeti adesesiyle görüp tartabilme yetisi, şimdideki fiil ve davranışlarımızı, tutum ve tercihlerimizi arıtan bir yetenek olarak sunar.
22/10/20 – Tekirdağ, Aİ132
- Ben de Çocuktum – Aziz Nesin
- Nesin Yayınevi – Anı
- 128 sayfa