Lal Laleş, 1975 Mardin Kızıltepe doğumlu, şair, çevirmen ve editör. Dicle Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu. Tiyatro Anadolu, İmgesel Düşler, Teatre Orient gibi bağımsız tiyatro gruplarında dramaturg, rejisör ve sanat yönetmenliği yaptı. Kürtçe’nin Kurmancî diyalektiğiyle yazdığı şiirlerini 2003 yılında yayımlanan Berbejna Rê (Yol Kolçağı) kitabında topladı. Eserlerinde ağırlıklı olarak tarihî ve mitolojik figürlere, referanslara yer veren Laleş, 2004’ten beri Lîs Yayınları genel yayın yönetmenliğini yürütmekte.
Anadilinde kaleme aldığı şiirleri Türkçe, Arapça, İsveçce, Gürcüce ve İngilizce dillerine çevrilerek çeşitli süreli dergilerde yayımlandı.
Berbejna Rê (Yol Kolçağı-2003), Deqên Qesas (Katil Dövmeler-2009) Matmayînên Ronyayê (Ronya’nın Afallamaları-2011) yayımlanmış eserlerinden bazılarıdır.
112 sayfalık kısa kesit şiirlerden oluşan Nora, İstanbul Bir Hiçtir, sırasıyla Suret Uğruları, Hakikat Taşları, Hisar Fragmanları, Kusur Provaları, Rüya Kayıtları ve Susan Saatler gibi altı ara başlıkta toplanmış.
Yetkin bir şiirde aranılan genel ölçütler şunlardır; içtenlik, özgünlük, biçem, yalınlık, lirizm, tematik öğe, metafor, imgelem gücü, alegori, semboller, sözcüklerin seçimi, dizedeki sıralanışı, ses ve sözcüklerin seçimi, dizedeki sıralanışı, ses ve anlamsal yönden dizilimi, şairin dil işçiliğine gösterdiği titizlik, emek, yaratıcı ustalık vb.
Melih Cevdet Anday şiire dair daha kısa/net bir perspektif çizerek şaşırtıcı bir tespitte bulunur; tanım akıl işidir, şiir ise akıl dışıdır! Kuşkusuz burada yazarın kastettiği şey; şiirin mantıksal bir çerçeveye indirgenemezliği, hiçbir dar kalıba sığdırılamaz oluşudur. Tersinden baktığımızda şiir bir deli saçması/sayıklaması olmaktan öteye geçmez.
Sanatsal öğelerin temel üretim aşamaları vardır. sanatçı, sanatsal ürün veya eser, sanatsever ilgi. Bu tansık öğeleri şiire uyarladığımızda ise; şair, şiir ve okurları karşımızda buluruz. Her sanatçı; akıl, duyu, esin, duygusal yoğunluk süreçlerini kendine has bir seziş, duyuş, ritim ve yorumuyla sentezler. Bilgisel donanımı, tekniği, birikimi ve yeteneğiyle de eserini ortaya koyar. Hep yanlış anlaşıldığı üzere ‘yoktan bir var etme’ değildir bu. Varlığı kesin veya gizil kimi içsel seslerin, duyuların, kültürlerin, renklerin, kayıp harflerin, sözlü, yazılı ve görsel materyallerin özgün form ve biçemlerle yeniden yorumlanma sürecidir…
Rüya Kayıtları’yla Adorno’ya merhaba der gibidir. Masalını Yitirmiş Dev’le Adnan Binyazar’ın acıklı romanına uzanırız. Onun Ahmet Muhip Dranas’la olan anısından dipnotları fısıldar. Tekrar tekrar okuyunca anlarız ki bu göndergesel s’imgelerin varlığı biz anlarız ki bu göndergesel s’imgelerin varlığı biz şiir okurlarını daha derinlikli bir okuma mecrasına sürükleme isteğindendir belki de.
Söyleyiş tarzıyla çağdaşlarından ayrı bir anlatım dilini yakalayan Laleş’in Nora, İstanbul Bir Hiçtir kitabına bütünlük bağlamında baktığımızda bir tür “nehir” şiir diyebiliriz. Herhangi bir zaman ve mekân ile sınırlı değil çünkü. Rotası, şehirler ve kültürler arasına evrilmiş bir hakîkat yolculuğu. Sayfalarda ilerledikçe Doğu-Batı arasında nice medeniyetlere yurt olup, kucak açmış iki kadim şehir imgesi çıkıveriyor karşımıza; Diyarbekir ve İstanbul. Galata, Kız Kulesi ve boğazın masmavi sularından, Kırklar Dağı, Sur ve Karacadağ’ın sırlı bazalt taşlarının kalbine doğru acıyla sürüklenen içsel/düşsel bir hesaplaşma sanki…
“Diyarbekir’de hikâyelerin son cümleleri suya atılmış hakikât taşlarıdır.” Taş ve Nefes, 38
“Dirliğin hayat suyu söz ki her söz doğuda taşa kazılır.” Taş ve Nefes, 37
Adonis, ‘Kitap, Hayal ve Hakikat’ adlı yapıtında özetle şöyle yazar; “Kimlik, farklı özelliğinden kaynaklı devamlı bir canlılık, hareket ve yaratıcılıktır. İnsan için çok kimlikli olma yalnızca bir imkân değil, hevesle omuzlanacak bir şeydir…” Kitaptaki şiirleri bu perspektifle incelediğimizde Laleş’in gerek tarihsel, gerek mitolojik altyapısı olan Farsça, tarihsel, gerek mitolojik altyapısı olan Farsça, Arapça ve Kürtçe’de kullanılan kimi arkaik ‘yitik’ sözcükleri şiirinde sıkça kullanmasında tarih öğretmeni olmasının önemi yadsınamaz. Evet, yanlış duymadınız. Yitik sözcüğünü bile isteye kullandım. Çünkü bilinen, yalın bir gerçekliktir; yalnızca hacimli sözlüklere sığınmış/unutulmuş her sözcük aslında biraz ölüdür!
“Karanlık çökünce aşıkların ve yılanların ıslık çaldığı şehir Diyarbekir, Hakikat, hüviyet ve hürriyet coğrafyası.” Islık, 44
“Dar ikindi su içinde senin için tutuştu!” Dağ Aşkı, 93
Kelimeler, dilin kurşunudur! Şiirin, kalbimizin kılcal çeperlerinde yarattığı kelebek etkisini anlamak için müneccim olmak gerekmez. Zaten esaslı bir şiir sığ/yüzeysel bakışlardan soyutlar nitelikli okurunu. Dilsel estetiğin gizil güzelliğine, evrensel hakikatin zorlu, engebeli, dolambaçlı yolculuğuna içtenlikle çağırır. Düşlerimizin ağır kanamalı karanlıklarını dağıtır, seherin serin göz aydınlığına kavuşturabilmek telâşına hep dahil etmek ister bizi…
“Sen varsın artık/ devrimde kendine bakacak mecra bulur kalbin.” Sen Varsın Artık, 84
“Kalbe çivi çakıldı Nora! Sırtını dönüp ne kadar yol alabilirsin ki?” Vadiye İnen Kısrak, 72
Laleş, masalsı dili, lirizmi önceleyen yalınkılıç anlatımı, derinlikli mısralarının imgelem gücü ve çok dilli yazınsal birikimiyle okurunu şiirsel poeitikasına müdahil etmekte. Size “Ormanlar aldatıcıdır, yakın gösterir!” diye kardeşcesine seslenen bir şiir, okurunu yarı yolda bırakmaz. Ona ihanet etmez! Modern dünyanın, sırtında kaktüs dikeni olarak gördüğü farklı kimliklerin, ötekilerin, mazlumların, unutulmuşların dilsiz yarenidir o. Dağıtır yalnızlığımızı, mısraların lirik ezgisiyle avutur bizi. Ve onun diriltici soluğuyla bileylenir ancak üzerine ölü toprağı serpilmiş şu yaralı ruhlarımız…
“Seni öptüğüm her yerde erguvan boşluk belirir Teninde esrarlı bekleyişin saçak bulutu.” Erguvan Boşluk, 83
“Aşkta güneşin düştüğü yeri arıyordun. Buldun mu?” Mor Ceket, 27
Evet “Yaşam gölgedir!” diye hatırlatıyor şair. Salt yüzeysel açıdan bakıldığında gördüğümüz tüm şeylerin özünde derin bir yanılsamadan ibaret olduğunu söylüyor ince bir bilgelikle. Gölgelerin o esrik serinliğini ve şiirin sağaltıcı gücünü biliyoruz! Dört mevsim ışığın doğudan yükseldiğini de. Ve sonra ozanın kendi dilinden/ gözünden bir kez daha bakıyoruz sevgili Nora’ya. Coğrafyasının onulmaz kederini omuzlarından öte kalbinde taşıyan hüzünlü bir Dengbej’in gür çağıltılı sesine kulak verir gibi…

- Nora, İstanbul Bir Hiçtir – Lal Laleş
- Ayrıntı Yayınları – Şiir
- 112 Sayfa