Elemim Bir Yüreğin Kârı Değil, şair ve fikir adamı Mehmet Akif Ersoy’un hâl tercümesini kronolojiye bağlı kalarak, fotoğraflarla ve yakınlarının tanıklıklarıyla nakleden bir Mehmet Akif albümü. Zamanımızda gerek tarihî olayların daha da açıklık kazanmasında, gerekse bir sanatkârın şahsiyetinin müşahhas olarak anlaşılmasında metinler kadar görsel malzemelerin de payı önemlidir. Albümü yayıma hazırlayanlardan İsmail Kara yazdığı sunuş yazısında bu konuya şu tespitiyle dikkati çeker: ‘‘Çünkü bir kişinin hayatı biraz da geride kalan görsel metrukâtıyla kuşatılıp anlaşılabilir.’’
Mehmet Akif’in hayatının bir panoraması olan albüm, doğumundan ölümüne değin şairin yaşamını etraflıca gözler önüne seren bir görsel biyografi niteliğinde. Sayfalar çevrildikçe okur, birtakım notlar ve dostlarının şahitliklerinin ışığında fotoğraflarla ve resimlerle adeta anlatılan devirlere dâhil olup Mehmet Akif’in gerek fikirlerinin gerek şairliğinin teşekkülünde etkili olan amilleri müşahede etme fırsatını bulur.
Mehmet Akif, Mithat Cemal’in naklettiğine göre çocukken biraz haşarıdır. Fatih’te devam ettiği mekteplerden daha çok onun şahsiyetini şekillendirenlerin başında babası Temiz Tahir Efendi’den aldığı tahsil ve terbiye gelir. Babasının vefatı, akabinde Fatih’teki evlerinin yanmasının, ailesini büyük geçim sıkıntısına uğratmasıyla meydana gelen geçim darlığına kısa yoldan bir çare bulmak için Mülkiye’den ayrılıp İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın naklettiğine göre mesleğine-meşrebine tamamıyla muhalif olduğu halde –o sıralarda açılmış olan- Halkalı Baytar Mektebi’ne girer. Maddi sıkıntılar içinde olduğu halde okulu birincilikle bitirir. Bir veteriner olan Tahsin Nahit, Akif için şu satırları yazar:
‘‘Akif, Yüksek Baytar Mektebi’nde fizik, kimya, fizyoloji, anatomi, hayvanat gibi her biri uzun bir ömre kâfi gelmeyen müsbet ilimleri heyecanla takip etmemiş olsaydı, ruhu yükselmez, kafası inkişaf etmezdi. Akif irfanının temelini Baytar Mektebi’nde kurmuştur. Onun tetkik ve tefahhus (bir şeyin, bir meselenin içyüzünü dikkatle araştırma) kabiliyeti o mektepte açılmıştır.
Safahatında şöyle bir muhaveresi var:
-Keşki baytarlık edeydim…
-Gene et mümkünse!
-Yapamam.
-Belki yapardın be…
-Unuttum be Köse!
Keşki zihninde kalaymış, ne kadar lazımmış;
Beni dinler misin evlad? Gene kabilse çalış;
Çünkü bir tecrübe etsen senin aklında yatar,
Bize insan hekiminden daha lâzım Baytar.’’
Mehmet Akif yüksek seciye sahibi bir insandır. Eşi İsmet Hanım da hakeza. O beş çocuk sahibi, evindeki mangala kömürü borçla alan, kışın paltosuz gezen bir adam. Mithat Cemal, şaire uğradığı günlerden birine ait şu hatırasını nakleder:
‘‘Bir cuma Akif’in evinde sekiz çocuk buldum. Teker teker çok sevimli olan çocuklar bir araya gelince ne manzara alırlar, malumdur. Evde sekiz kişilik bir kıyamet kopuyordu. Akif’in beş çocuğuna katılan bu üç çocuğun komşudan gelmiş ufak misafirler olduğunu zannettim ve ertesi Cuma bu çocuk gürültüsüyle karşılaşmam sandım. Fakat her Cuma sekiz çocukla sofada aynı kıyamet kopuyordu. (…) Akif’e sordum:
-Kim bu evlatlar? (…)
-Misafir çocukları değil, benim çocuklarım! dedi.
-Hasan Efendi öldü..
dedi ve bu çocuklar, kim evvel ölürse hayatta olanın bakacağı çocuklardı, rahmetli Hasan Efendi’nin çocukları.’’
Akif eşi İsmet Hanım için şöyle bir kıta yazmıştı:
Seni bir nûra çıkarsam diye koştum durdum,
Ey bütün dalgalı ömrümde hayat arkadaşım!
Dağ mıdır, karşı gelen, taş mı hep aştım, lakin,
Buruşuk alnıma çarpan bu sefer kendi taşım.
Mehmet Akif şahsiyeti, hayatı şiiriyle iç içe geçmiştir. O bütün faaliyetleriyle kuvvetli bir terkibin adamıdır. Şairliğinin ilk anlarına ait kendisinden altı yaş büyük arkadaşı Ağlarcazade Ispartalı Mustafa Hakkı’nın izlenimleri şöyledir:
‘‘O zaman Akif çocuk denecek yaştaydı. Gelir, bana şiirlerini okurdu; Muallim Naci tarzında gazeller… Ben bu şiirleri yalnız dinler, bir şey söylemezdim. Bir gün yine geldi, yine bir gazelini okudu; ben yine bir şey söylemedim. ‘Beğenmedin mi Hakkı?’ dedi. ‘Beğenmedim Akif’ dedim. Başını çevirdi; daldı. Dakikalarca sonra döndü: ‘O kadar da mı fena?’ dedi. Ben onun üzerine ‘Seninle biraz konuşmak lazım geldi. Yazdığın şeyleri sen beğeniyor musun Akif?’ dedim. ‘Bu gazellerle nihayet bir Muallim Naci olursun. Halbuki edebiyat bu mu? Medeni memleketlerin edebiyatından haberin yok. (…) Sen bu şairliği bırak da evvela bir lisan öğren. Ondan sonra şair mi olacaksın, alim mi, seninle oturur karar veririz.’’ der ve şöyle devam eder: ‘Yarım saat kızdı; fakat sonra 7 sene çalıştı. Şimdi en güç Fransız muharrirlerini okuyor, hatta en uzunlarını bile.’’
Dil, işleyen bir dimağın en mühim vasıtasıdır ve bir lisanın en güzel kıvamını alışı onun şiir katına çıkabilmesine bağlıdır. Bu açıdan Mehmet Akif, şiirle düşünceyi bitiştiren, şiirle birlikte düşünebilmeyi açığa çıkaran bir sanatkârdır. Darülfünun’da öğrencilerinden Reşat Nuri Güntekin dersleri baştan sona şiirle işleyerek geçirmesine hayıflandığı olunca onlara şöyle söyler: ‘‘Çocuklar, bu halle siz nazariyeyi ne yapacaksınız? dedi, ben zaten nazariyeci herif değilim. Siz bugün Sahaflar çarşısından yüzer paraya bir Terkib-i Bend ile bir Terc-i Bend alıp getirin de onu size okutayım.’’ Bütün sene edebiyatımızın eski ve yeni şiirlerini okumak, manalarını anlamakla geçer.
Albüm bu ve buna benzer önemli notların ışığında neşredilen fotoğraflarla devam eder. Hayatı süresince karşı karşıya kaldığı önemli dönemeçler, şairliği, seciyesi, Tevfik Fikret’le kavgası, Milli Mücadele yıllarındaki gayretleri, İstiklal Marşı’nın yazılış süreci, Mısır yılları, Kuran Meali çalışması ve bunların yanı sıra yaşamının ayrıntılarına ilişkin kesitler, ölümü, Akif’in şair, ilim adamı, müzisyen ve ressam zümreden çeşitli meslek ve meşrebe mensup dostlarının, onun hakkındaki değerlendirmeleri ve tanıklıklarıyla verilir.
Çoğu büyük şairin ülkemizdeki bir kaderi olarak meşhur olan bir şiirinin, gitgide şairin diğer şiirlerini perdeleyici, hatta o şairin şiir evreninin anlaşılmasında tekelleşen bir odak noktası haline gelmesi söz konusu. Mehmet Akif, İstiklal Marşı ve öne çıkan birkaç şiiriyle idrak edilmenin ötesinde bir anlama kavuşmuş mudur, meçhul. Çoğu zaman, şairleri, öne çıkan şiirlerinden ibaret olarak varsaymak yanılgısı okurların önünde bir engel olarak duruyor. Her sanatkârın tüm eserleri yaşamda varmak istediği yahut vardığı terkibin ifadesi addedilebilecek bir cümle gibidir. Eksik okunacak bir cümle hakkında verilen hüküm ve değerlendirmeler klişeleşme ve yanılgıları sonuç veren bir eğilim gösterebilir. Bu da sanatkârın ve fikir adamının anlaşılmasında zamanla durağanlık olarak tezahür eder.
Yakın tarihi iyi anlamanın, Cumhuriyeti ve günü anlamak için gereklilik derecesi ne ise dönemin edebiyatı ve şiirini, bunların içinden bilhassa –sessiz yaşadım- diyen, kahramanların ayırt edici en kuvvetli seciyesi samimiyetle şiirini yoğuran Mehmet Akif’i anlamak o derece lüzumludur. Bu albümü önemli kılan ise işte buna kapı aralayan bir çalışma olmasıdır.
Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince
Günler şu heyûlayı da er geç silecektir
Rahmetle anılmaktadır ebediyyet budur amma
Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir?
- Elemim Bir Yüreğin Kârı Değil – Mehmet Akif Albümü
- Hazırlayan: İsmail Kara & Fulya İbanoğlu,
- Timaş Yayınları