Bu yazın başında dergide karşıma çıkan Federico Garcia Lorca ismi ilk defa duyduğum ve karşılaştığım bir ozana aitti. İnsan hayatında bir yaşa kadar geldi mi bundan sonra hayatında bir daha aksiyon almayacakmış gibi hissediyor. İstemsiz olarak hissettiğim bu duygudan sonra Federico Garcia Lorca ile tanışmış olmak tüm dengemi altüst etmişti. Yaşadıkları, yazdıkları, çizdikleri, besteledikleri, hisleri, anlamları ile heyecanımı yeniden hissetmemi sağladı. Sonrasında işte her şey evrenin gücü… Federico Garcia Lorca, bir dergide Ömür Uzel’in parmaklarından bana doğru yola çıktı. Kitaplığımda, elimde, avucumda ve aklımda ismini taşıyarak onu anıyorum.
Federico Garcia Lorca’nın kaleme aldığı şiirinlerden oluşan kitabı Deniz Bile Ölür, ağustos ayında Ketebe Yayınları tarafından yayınlandı. Deniz Bile Ölür’ün çevirisini değerli şairimiz Ülkü Tamer üstlenmekte. Bu sayede Deniz Bile Ölür hem yazarı hem de çevirmeni ile tam bir hazine gibi saklanıp geleceğe taşınmalı. Federico Garcia Lorca haricinde Ketebe Yayınları’nda Charles Simic, Max Jacobs, Ezra Pound ve daha bir çok insanın kitaplarının bulunduğu Yeryüzü Kitaplığı’ndan her birine ulaşabilirsiniz. Bu şekilde Ketebe Yayınları kıymetli insanları bir çatı altında biriktirerek onları anmamıza ve hatırlamamıza yardımcı oluyor.
Federico Garcia Lorca, 1898 yılında İspanya’nın Granada bölgesinde bulunan Fuente Vaqueros kasabasında doğar. Babasının çiftçi, annesinin öğretmen olduğu ailede Federico Garcia haricinde bir kız kardeşi ve bir erkek kardeşi de bulunmakta. İleride ozan, şair, müzisyen, ressam gibi birçok alanda ismini yazdırmış olmasının en önemli sebebi ailesinin içerisinde de bu denli çeşitliliğe sahip olmasıdır. Federico Garcia’nın dedesi Victor Hugo hayranıdır, amcası Herdemtazeler adındaki kitabında şiirlerini yayımlamıştır, bir diğer amcası İspanyol çalgısı çalıp şarkılar söyleyerek belli bir üne sahip olmuştur. Bu kadar sanat dolu ailenin içerisinde hassas bir bünyeyle başa çıkmaya çalışan küçük Lorca; ailesinin ilgisi, türküleri ve masallarıyla güçlenmiştir. Büyüyüp de üniversite çağına geldiğinde dahi çocukluğundan beri üzerinde kalan bu çekinikliği ve sessizliği üzerinden atamaz. Granada Üniversitesi’nde babasının isteği üzerine hukuk okumayı tercih eder ve los putrefactos adını verdikleri küçük bir arkadaş topluluğuyla vakit geçirmek dışında hiçbir şey yapmaz.
“Çocuk sesini arıyordu.
(Çekirgeler kralı kaçırmıştı sesini.)
Çocuk sesini arıyordu
Bir su damlasında.
Konuşmak için istemiyordu onu.
Bir yüzük yapacağım sesimden
Taşısın diye sessizliğimi
Küçük parmağında.
(…)” (Dilsiz Çocuk, sayfa 20)
1919 yılında ailesi tarafından Madrid’de bir öğrenci yurduna yazılması kararı verildikten sonra Federico Garcia Lorca için hayat şimdi başlayacaktır. Bu öğrenci yurdu ona Salvador Dali, Guillermo de Torre, José Moreno Villa, Luis Buñuel ve daha birçok arkadaşını getirecektir. Halk türküleriyle ve masallarıyla büyütülmüş olması ozan olmasına, küçükken ailesi tarafından piyano dersi alması müzisyen olmasına, öğrenci yurdunda böylesi insanlarla vakit geçirmesi resimde gelişmesine vesile olur.
1929’da basılan ve genç Federico’yu üne kavuşturarak şair Federico Garcia Lorca yapan kitabı Çingene Romansları Federico için çok daha hüzünlü şeyler ifade eder. Çünkü adında bulundurduğu çingene ismi tamamen büyüdüğü yer olan Granada’yı temsil etmektedir. Bahsettiği çingenelik kendi kökü, kendi çocukluğunun merkezidir. Bu şiirinden sonra Salvador Dali’yle yakınlığından etkilenerek resme ve sürrealizme doğru eğilir. Sürrealizm Lorca’da aşkı, tutkuyu ve ölümü canlandırmıştır artık. Şiirlerinde ve resimlerinde bu duygular ilk bakışta hissedilecek kadar nettir. Deniz Bile Ölür kitabındaki şiirlerinde de bu ortadadır.
“Birçok kere yitirdim denizde kendimi
Yeni kesilmiş çiçeklerle dolu kulaklarım
Dilim sevgiyle, acıyla dolu.
Birçok kere yitirdim denizde kendimi
Bazı çocukların kalbinde yitirdiğim gibi.
(…)” (Kaçışa Gazel, 22)
Salvador Dali ile ismini koyamadığı bu yakınlığı ona hem duygularını somut bir şekilde görmesini hem de ilham olmasını sağlamıştır. Salvador Dali için de bu böyledir. Birbirlerinden uzaklarken dahi mektuplaştıkları bilinir. Birçok mektubunda Salvador Dali için “benim en değerli hazinem” sözleri ile hitap ettiği söylenir. Bu yakınlık ilhama da gücünü bulaştırır. Salvador Dali’nin Bal Kandan Tatlıdır dahil birçok eserinde Federico Garcia Lorca’nın portresi olduğu yorumu yapılır. Bununla birlikte Federico Garcia Lorca’nın duygulardan bahsetmişken Salvador Dali için şiir yazmamış olduğu düşünülemez elbette. Destan ve Küçük Viyana Valsi adlı eserlerini Salvador Dali’ye ithaf ettiği bilinmekte.
Olmadığımız bir zamanın insanından bahsederken somut bilgileri söylemek ne kadar kolay geliyor. Çünkü kayıtları tutulmuş. Biliyoruz ki doğduğu tarih ve yer bu. Peki ya duyguları? Belki şair ve yazarların kitapları yazdıktan sonra o kitabın okura ait olduğu doğrudur. Ama ister istemez bunun bizlere gelmesini isteyip istemediğini düşünüyorum. Federico Garcia Lorca, adının yanına ne yazmak isterdi?
Federico Garcia Lorca’yı tanımaya başladıktan sonra çok sevdiğim müzisyen Leonard Cohen ile bir bağ yakaladığını gördüm. Az önce bahsettiğim duygular üzerine ne yazdıysa bir ucundan Leonard Cohen’in yörüngesine de çarpmış. Öyle ki Leonard Cohen Lorca’nın bir şiirini kendince ve o zamanki İspanyol kız arkadaşıyla çevirerek Take This Waltz şarkısını ortaya çıkarmış. Bununla da kalmayıp doğan kızının adını Lorca koyarak belki de Federico Garcia’nın haksızca çiğnenmiş gençliğini kızında yaşatmak istemiştir.
“Ama sonsuz bir uykuda şimdi.
Şimdi yosun da, otlar da
Kafatasının çiçeğini
Açarlar alışkın parmaklarla.
Artık şarkıyla çıkar kanı
(…)” (2. Dökülen Kan, sayfa 37)
Zamanla Salvador Dali’yle yakaladığı bu duygu durumlarını yaşamındaki değişikliklerle güncellese de Federico Garcia Lorca kalbinin bir insanın sahip olduğundan fazla odacıklara sahip olduğunu kanıtlamakta. Kendisini düşman, düşünceleri için bir başka düşünceye ters düşmesinden kaynaklı bir tehlike olarak görenlere karşılık her bir odacıkta duygularını saklamış ve en güzel şekilde beslemiştir. 1936 yılında Federico henüz 38 yaşındayken General Franco tarafından yargılanmadan kurşunlanarak öldürülmesinin üzerinden seksen beş yıl geçmesine rağmen düşüncelerde devamlılığını sağlıyor. Bedenini bulamamış olmak, doğal yollardan öldüğüne inandırılmaya çalışılması dahi Federico Garcia Lorca’nın gizlenemeyecek derecede önemli bir insan olduğunu kanıtlıyor. Çünkü bütün bunlara karşılık gözümüzün önünde hep tüm güzelliğiyle duruyor. Milyon yıl da geçmiş olsa karşımıza çıkarılan olumsuzluklara, yanlışlıklara güzellikler atmaya devam edeceğiz. Bunu yapmış her insan da yanımızda olacak.
Federico Garcia Lorca’yı hep “Eğer ölürsem, / Bırakın açık kalsın balkonum.” dizelerinin geçtiği Ayrılış (sayfa 10) şiiri ile andıklarını gördüm. Ben olumsuzlukları olumsuzluklarla değil inadına güzellikle örtmek istiyorum. Federico Garcia’nın düzensiz dünyayı bunca işiyle güzelleştirmeye çalıştığı gibi… İyi ki geçtin bu yollardan Federico Garcia Lorca.
“(…)
Uyumak istiyorum çünkü elma rüyalarını,
Beni silecek ağıtlar öğrenmeye topraktan;
Yaşamak istiyorum çünkü o karanlık çocukla
Yüreğini kabarmış denizlerde kesmeye kalkan.” (Karanlık Ölüme Gazel, sayfa 27)
- Federico Garcia Lorca – Deniz Bile Ölür
- Ketebe Yayınları – Şiir
- Çeviri: Ülkü Tamer
- 43 sayfa