“Nasıl oluyordu da insanlar diğer insanlara birer nesneymişcesine davranabiliyorlardı? (…) Diğer insanlara nesne muamelesi yapmak, başka bir insana yapabileceğiniz en kötü şeylerden biridir; onların öznelliklerini, düşüncelerini, duygularını görmezden gelmektir.”
Hepimiz empati tayfında bir yere denk geliriz. Bulunduğumuz nokta kötü ya da zalim olarak adlandırılan sınıftan süper empatik sınıfa doğru sıralanır. Ancak insanlık dışı eylemlerde (cinayet, işkence) bulunan insanları kötü ya da zalim olarak etiketleyerek işin kolayına mı kaçıyoruz? Gelişimsel psikopataloji profesörü Baron-Cohen, insanları etiketlemekten ziyade empatisizliğin altında yatan nedenleri aydınlatmak için çeşitli araştırmalar yürütmüştür. Araştırmalar sonucunda empatiyi ölçebilmek için Empati Katsayısı (EQ) Ölçeği’ni geliştirmiştir. Ölçek sıfırdan altıncı seviyeye kadar ilerler. Yapılan testler sonucunda empati tayfındaki seviyeniz belirlenir. Her bir seviyenin taşıdığı empatik özellikler farklıdır ve seviye arttıkça empatik duyarlılık artar.
‘’Empati, başkalarının ne düşündüğü ve hissettiğini tespit edebilme, onların düşünce ve hislerine uygun bir duyguyla karşılık verebilme yeteneğimizdir.’’
Hızla ilerleyen bilimsel araştırmalar da göstermektedir ki duygularımızın ve eylemlerimizin yönlendirilmesi beyindeki çeşitli loblarda düzenlenen mekanizmalar sayesinde olmaktadır. fMRI cihazı sayesinde beyinde empati devresinin bulunduğu gözlemlenmiştir. Empati devresini oluşturan sosyal beyin bölgelerindeki bir hasar kişiliğinizi tamamen değiştirebilir ya da toplumsal etkileşim alanlarında birtakım problemler yaşamanıza neden olabilir.
“Sıfır derecedeki empatiye sahip olmak nihayetinde yapayalnız bir varoluş, en iyi ihtimalle yanlış anlaşılmış bir hayat, en kötü ihtimalleyse bencil olarak ayıplanmak anlamına gelir. Davranışlarınızın önündeki frenleri kaldırarak her bir arzu nesnesini kovalamak veya eylem ve sözlerinizin başkaları üzerindeki etkilerini hesaba katmadan aklınızdaki her düşünceyi ifade etmek üzere sizi başıboş bırakır. Uç noktadaki durumlarda, sizin cinayet işlemenize ya da tecavüz etmenize bile sebep olabilir.”
Baron- Cohen empatinin sıfır derecesini negatif ve pozitif olmak üzere iki şekilde grupluyor. Empatinin sıfır derecesinin negatif durumuna B-tipi (sınırda kişilik bozukluğu), P-tipi (psikopat) ve N-tipi (Narsist) tanılarını dahil ediyor. Bu üç tanının ortak özelliği beynin empati devrelerinde anormallik olmasıdır. Bu anormallik sonucunda ise bu tanılara sahip kişiler başkalarına zarar verici eylemlerinden dolayı suçluluk duymazlar. Eylemi gerçekleştirirken kendilerini durduramazlar. Sıfır negatifler için herhangi bir tedavi yoktur. Şiddet içeren eylemlerini sürdürme ihtimalleri vardır.
Empatinin sıfır derecesinin pozitif durumunda ise kişiler empatik düşünceden yoksun olmalarına rağmen negatif durumun aksine başkalarına zarar verici değildir. Bu gruba asperger sendromlu, otizmli bireyler dahil edilebilir. Sıfır pozitife sahip insanlar da beyindeki empati devrelerindeki anormallikler taşır. Anormallikleri günlük yaşamda mükemmelliyetçi ve sistematik olmalarına neden olmaktadır. Rutinlerindeki ufak bir değişim bile onları çılgına çevirebilir. Bu sistematik düzende diğer insanların duyguları ve düşünceleri üzerine herhangi bir çıkarsama yapamazlar. Bu nedenle beklenilen uygun tepkiyi veremezler ve yaşadıkları dışlanmaları anlamlandıramazlar. Ancak bu açıklamalar bazı soru işaretleri yaratarak kafaları karıştırabilir.
“Sıfır derece empatiye sahip insanlar bir suç işlerse hapse atılmalı mı? Eğer empatinin sıfır derecesi gerçekten nörolojik bir kusur biçimiyse, suç işleyen böyle bir birey ne dereceye kadar yaptığından sorumlu tutulabilir?”
Peki empati ya da empatisizlik nereden kaynaklanıyor? Diğer birçok kişilik özelliklerinin kökeninde olduğu gibi çevre ve genetik faktörler sizin ne kadar empatiye yatkın olduğunuzu belirliyor. Siz ne kadar kötü bir çevrede yetişmiş olursanız olun eğer genetiğinizde sıfır negatiflik durumuna yatkınlık yoksa bir katil olamazsınız ya da çok iyi desteklenmiş bir çevrede büyümüş olsanız bile genetiğinizde sıfır negatiflik varsa kimsenin beklemediği üzere bir anda yaşadığınız bunalım içinde bütün ailenizi öldürebilirsiniz.
Baron-Cohen dünyada barışa giden yolun empatiden geçtiğini vurguluyor. “Kötülüğün sıradanlığının” farkında olup elimizden geldiğince empati kanallarını açık tutup, bunun için birbirimizi teşvik etmeliyiz. Ancak empati kanallarının yalnız insan merkezci dünyadan geçtiğini varsayarsak barışa giden yolda evrensellikten taviz veririz ve çabalarımız boşa gider. Kitabın küçük bir bölümünde hayvanlardaki empatiye değiniyor. Birkaç örnekle hayvanların sahip olduğu empatinin insanlardakiyle kıyaslanamayacağından bahsediyor. Hayvan empatisi alanında uzman primatolog Frans de Waal’a atıfta bulunuyor. Yazarın burada, Frans de Waal’ın kitabında belirttiği hayvanların alt sınıfa ait canlılar olduğu ve insanlarla aynı sınıfta ele alınamayacağı fikrini taşıyan bilim insanlarından biri olarak düşüncelerini paylaştığını görüyoruz. Bunu destekleyen bir diğer örnek, insanlar üzerinde yapılan acı verici deneyleri etik bulmadığını kabul ederken hayvanlarda yapılanlara karşı olumsuz bir tavır sergilemediğini kabul ediyor. Bu nedenle eğer empatiden bahsediyorsak yalnız kendi türümüz için değil diğer tüm canlılar içinde aynı barışçıl gayeyi taşıyor olmalıyız. Yoksa psikopat (P-tipi) bir katili elektrikli sandalyeyle ölüme mahkum eden bir hakimden, bu cezanın uygulayıcısı cellattan ne farkımız kalır?
- Simon Baron-Cohen – Kötülüğün Anatomisi
- Çeviri: Tuna Tezgel
- SAY Yayınları
- 2016
- 248 Sayfa