Kenan Başaran’ın yazdığı, anılarla, anekdotlarla, tanıklıklarla ama en çok da yaşanmışlıklarla Türk futbolunun “yalnız topçusu”na adanan “Metin Kurt – Devrim Atağında Yalnız Bir Futbolcu” adlı kitabı, ne sahaya ne de hayata şöyle bir uğrayıp geçmemiş, aksine onu dibine kadar yaşamış, cefasını iliklerine kadar hissetmiş bir futbol emekçisi olan Metin Kurt’un hikâyesini anlatıyor.
Bu toprakların sinemasından, ne tarafa çekilirse çekilsin doğruluğu gün gibi meydanda olan “Hayat fena halde futbola benzer,” repliği çıkmışsa eğer, bunda Metin Kurt’un emeğinin hakkı büyüktür. Tek göz odaların yanı başındaki metruk arsalarla, iki taş ve “tekmelenmeye müsait” herhangi bir “cisimle” oynanabilen futbol, milyonları peşinden sürükleyerek şimdi bir fabrika haline gelene kadar çok adam yemiştir, yemektedir, yiyecektir. Çok değil, 60-70 sene evvel, emeğinin karşılığı bir çift kramponla günde üç öğün yemek olan “topçuların” şimdiyle mukayesesi abesle katmer katmer iştigaldir. Futbolu sadece bir oyun olmaktan çıkarıp, çorabından isminin üzerine geçen sponsor markanın adının yazdığı formaya kadar para basma makinesine dönüştüren çarkların birer neferi olan futbolcular kendilerinden “beklenen performansı” başka amaçlarla kullanmaya başlamışlardır. Ama tarih işte! Üzerine yazılanı unutmuyor. Yeri geldi mi biriktirdiği ne varsa döküp sayıyor önümüze.
Bu “tarihten” bir Metin Kurt geçti. Boynu dik, alnı pak. O, formasını sadece saha içinde, “saha” için terletseydi, şimdi en kralından bir teknik direktör ya da TV’de magazin soslu bir spor yorumcusu olup ahkâm keserdi. Yapmadı. Yapamadı. “Hamuru”nda yoktu. Son düdük çalınca meydanlara indi, kendi gibi “üniformasını” fabrikada terleten işçiyle kol kola girdi. Maçta bacağını makaslayan rakip futbolcunun hakkı için de ter döktü. Başta futbolcular olmak üzere tüm sporcuların hakları için sendikal mücadelede başrolü oynadı. Bu yüzden o futbolun “Spartaküs”ü oldu. Sevdi, sevildi, sevdirdi. Basın camiasının önemli isimlerinden Kenan Başaran’ın Destek Yayınları Biyografi Dizisi’nden çıkan kitabı “Metin Kurt – Devrim Atağında Yalnız Bir Futbolcu”, ömrünü “hiçbir şut emekçinin kalesine girmeyecek” diyerek geçiren Metin Kurt’un rüzgârı bol hayatını roman tadında bir belgesel gibi satırlara döküyor.
Metin Kurt’un hayatıyla ilgili ufak bir arama motoru araştırmasıyla kronolojik bilgilere sahip olunabilir. İyice kurcalanırsa, farklı anekdotlara da ulaşılabilir. Bunları yazmaya gerek yok. Ancak Kenan Başaran, tüm bunlardan daha fazlasını yaparak Metin Kurt’un 15 Mart 1948’de Kırklareli’nde başlayıp gırtlak kanseri teşhisi konduktan sonra uzun bir süre tedavi gören ve hastanede kalp yetmezliği nedeniyle 24 Ağustos 2012’de noktalanan hayatında karşılaştığı zorlukları, savrulduğu durakları, çok sevdiği futbolun, ülkedeki politik çarpıklıkla kafa kafaya giden düzenine başkaldırışını, sahada ve saha dışındaki yalnızlığını “futbol romantizmine” kaçmadan, tıpkı kitabın öznesinin karakteri gibi, olduğu şekilde anlatıyor. Anılarla, anekdotlarla, tanıklıklarla ama en çok da yaşanmışlıklarla bu yalnız “topçu”ya adanan “Metin Kurt – Devrim Atağında Yalnız Bir Futbolcu”, ne sahaya ne de hayata şöyle bir uğrayıp geçmemiş, aksine onu dibine kadar yaşamış, cefasını iliklerine kadar hissedip tıpkı Pentagram’ın şarkısındaki gibi, “Davullar çalınsın/Köleler uyansın/Silahlar yakılsın/Bu düzen yıkılsın” diye uğraşan bir futbol emekçisinin hikâyesi…
- Metin Kurt / Devrim Atağında Yalnız Bir Futbolcu – Kenan Başaran
- Destek Biyografi
- 224 sayfa