‘‘Bu eser kültür hayatımızda bir boşluğu dolduruyor.’’ cümlesiyle başlayan bir önsöz, hadi canım sendeli beylik lafları beraberinde getirdi. Bununla birlikte Orhan Karaveli’nin Sakallı Celâl’i anlattığı kitabın sayfalarını çevirince ön yargılı çıkışımı saklayıp saygı duruşuna geçtim.
Kitap seçimlerinde alternatif yollar arıyor ve belgelere, söyleşilere, fotoğraflara sırtını dayamış yaşam öykülerini okumaktan hoşlanıyorsanız, sizler için doğru kitaptan bahsediyor olabilirim: Orhan Karaveli’nin tarihimizin derinliklerinden bizim için çıkardığı Türk filozofu Sakallı Celâl’in bu denli yazılmamış, araştırılmamış hikâyesi…
Bu kitapta; gerçek bir filozofun yaşadıklarını, Tevfik Fikret’in, Atatürk’ün, Orhan Veli’nin ve örneği çoğaltılabilecek tarihimize taht kurmuş birçok kişinin hayatına doğrudan ya da dolaylı olarak dokunan Celâl’i, ahlar içinde okuyacaksınız. Hele hele bulunduğumuz sınırlar içerisinde ‘Bu topraklardan….’ diye başlayan reklamları izleyerek umut etmesi istenen halkımızın ve yaşı gelen çocuklarımızın çok ama çok enteresan bu filozofun hayata bakışını, olaylara yaklaşımını tanıması gerektiğini düşünüyorum. Orhan Karaveli’nin kitabı yazmak için giriştiği yoğun çaba, bu ilgiyi fazlasıyla hak ediyor. Kaldı ki bu çabadan dolayı okusanız bile pişman olmayacağınız bir kişi tablosu çıkacak karşınıza.
Güzellemede ileri gittin arkadaş, dur bir kalemin soluk alsın diyeceksiniz fakat bu ileri gidiş de tarihimize dahil. Çünkü anlatılanlar, yaşananlar halen günümüze öykünür vaziyette.
Eserden tadına doyulmaz özetlerle iştahınızı kabartmak isterim:
Kitabı okurken Kuzey Afrika’ya gidecek, Osmanlı’nın son döneminde, Sakallı Celâl’in Trablusgarp’ta çarpışan Mustafa Kemal ve onun silah arkadaşlarına gizlice silah götürürken silahı değil beynini kullanmasına hayran kalacak, Orhan Veli’nin Sakallı Celâl’e ‘‘Üstad siz sakalsız olsaydınız size Sakalsız Celal mi diyeceklerdi?’’ takılmasına hayıflanacak, bir komiserin ‘‘Komünistmişsin, biz de bunun belgelerini arıyoruz!’’ çıkışına, Celâl’in işaret parmağını kafasına kaldırarak kafasını gösterip “Aha burada belgeler!” cevabına, siz de işaret parmağınızı kafanıza götürerek eşlik edeceksiniz.
Başlıktaki ciddiyet meselesini açacak olursak:
Maarif Vekili’nden Sakallı Celâl’e ‘Gizli ve Aceledir’ mühürlü bir yazı gelir. Yazıda o yıl son sınıfların mezuniyeti için titiz davranılmaması, sondan önceki son sınıf öğrencilerinin de idareten sınava alınarak son sınıflarla birlikte mezun edilmesi istenir. Sebebi yüksek öğrenim kurumlarının ihtiyacını karşılamaktır. Sakallı Celâl bunun üzerine fazla düşünmeden istifa ettiğini bildiren cevabını kaleme alır. ‘Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte ‘mucize’ devrinin sona erdiğini sanıyordum. Demek ki yanılmışım’ der.
Arkadaşı onu ikna etmeye çalışır ama nafile:
Tükürdüğünü yalayacak, emeklilik uğruna kararından dönecek adam mıydı Sakallı Celâl Bey? Kim bilir, belki içten içe arkadaşına hak veriyordu ama: -Bak Hamdullah dedi. ‘Meşrutiyet’ ilan ettik, olmadı. ‘Cumhuriyet’i getirdik, gene olmadı. Biraz ‘ciddiyet’i denemeye ne dersin?
Kitapta anlatılanlar, aralara serpiştirilen dönem fotoğrafları, gelecek öngörüleri, büyük emek verilen dipnotlar kitabı bitirme sürenizi uzatacak, ülke için metrekareye düşürdüğünüz ortalama umutsuzluk miktarınızı azaltacak.
Keyifli okumalar.
Fotoğraflar ve alıntı kitaptandır.
Sakallı Celâl Bir Türk filozofunun yeniden doğuşu / Orhan Karaveli / Doğan Kitap, 15. Baskı, Haziran 2014