Ey kardeşlerim, birazdan bahsedeceğim roman çok ilginç bir nedenden dolayı kaleme alınmıştır. 1959 yılında Burgess’a ameliyat edilemez bir beyin tümörü tanısı kondu ve bir yıldan az ömür biçildi. Karısının geçimini öldükten sonra sağlamak için masa başına geçip 12 ay içinde beş buçuk roman yazdı. İşte en popüler kitabı olan Otomatik Portakal da bunların içindedir. Daha sonra yanlış teşhis konulduğu anlaşıldı. Fakat bu sürede çoktan ünlü bir yazar olmuştu. Yaşamının sonuna kadar da 50’den fazla eser yazmıştır.
”Eee, ne olacak şimdi?”
Anthony Burgess için tarzının sertliğinden bahsedilir. Otomatik Portakal adlı kitabında da bu sertliği Alex ve çetesi üzerinden bize göstermiştir. Bana da ”1 yıl ömrünüz kaldı.” deseler, aşk romanı yazma ihtimalim daha düşüktür sanki… Hayata karşı tavrını bu romanında çok iyi şekilde anlattığını düşünüyorum. Alex’i kendisi yerine koymuş ve dünyaya haykırmış sanki!
”İyi bir insan olmak çok da hoş olmayabilir küçük 6655321. İyi bir insan olmak korkunç olabilir.”
Gelelim şu meşhur Alex ve çetesine. Kitap 4 karakteri konu alır. Alex, Dim, Pete ve Georgie. Alex, çok acayip bir karakterdir. Her türlü pisliği yapmaya bayılır. Kimseye acımaz, anı yaşayan biridir. Diğerlerinin de ondan farkı yoktur ama en acımasızları şüphesiz Alex idir. Fakat istediğinde öyle efendi bir görüntüye sahip olabilir ki bunu 32 dişini samimi bir şekilde göstermekle başlayabilir. Dim, çok saf ve acımasız bir karakterdir. Alex’in deyimiyle budala diyebiliriz.
Alex, bu kitapta şiddetle ve toplumsal yapıyla ilgili fikirlerini bizlere anlatıyor. Tabi kendi yaptığının çok normal olduğu görüntüsünde…
”Ama kötülüğün sebebini bulmaya çalışırsak tırnaklarını kemirmeleri, kahkahadan kırılmama yol açıyor kardeşlerim. İyiliğin sebebini aradıkları yok, öyleyse neden tersini merak ediyorlar ki?”
Alex ve çetesinin,gece dışarı çıkan bir adamın öğretmen olduğu kararını verip dövmeleri, yaşlı kadını savunmasız bulup evine girmek için uğraşmaları, bir yazarın evine girip kitabını paramparça ettikten sonra eşine tecavüz etmeleri.. Toplum yapısına ayna tutuyor.
Otomatik Portakal‘ı okurken karakterler gerçekten Alex’in deyimiyle pislik kankalarım oldular. Kitabın sonuna doğru Alex’in hayatında çok güvendiği insanlar da tek tek gidiyor.. Ama bizimki yine aynı. Sadece onlara lanetler yağdırmakla yetiniyor. ”Acaba ne yaptım da böyle oldu?” diye sormak yok..
Kitap, soyut kavramlar içermemesi bakımından -biraz abartı olsa da- ve üslubu da bunun içine katarsak benim çok canımı yaktı. Alex’in düzelmesi için yapılan eylemler karşısında da midem gerçekten bulandı ve ona üzüldüm.
Gençlik ve sonrası… O zaman gençti Alex. Ama büyüdü. Acaba hayata farklı pencereden bakıp düzelmiş olabilir mi? Onu da okuyup siz görün…
Çok başarıyla kaleme alınmış bu eser sayesinde Anthony Burgess ile tanıştığım için çok mutluyum. Tanımayan kalmasın, tanıyan biraz daha iyi tanımak için uğraşsın!
Stanley Kubrick, 1971 yılında kitabın filmini hayata geçirmiştir. Burgess pek memnun olmamıştır. Farklı kurguların olduğu söylenir.
”Eee, ne olacak şimdi?”
Yazan: Anthony Burgess
Kitabın Adı: Otomatik Portakal
Yayın: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Basım yılı: 2007
İngilizce aslından çeviren: Dost Körpe
Fotoğraf, yazara aittir.