Elena Ferrante’nin, Napoli Kitapları dört ciltten oluşuyor. Dört cilt toplamda 1700 sayfalık kalın bir roman oluşturuyor. Serinin ilk cildi dilimize Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım adıyla çevrildi.
Roman 1950’lerde Napoli’nin yoksul mahallerinden birinde geçiyor. Kıt kanaat geçinen insanların yaşadığı ve herkesin gözünün birbirinin üstünde olduğu bir mahallede yaşayan iki küçük kızın, Lila ve Lenú’nun arkadaşlıkları bize Lenú’nun gözünden anlatılıyor. Lila hırçın, gözü kara, çirkeftir ama herkesi kendine çeken bir karakteri vardır. Mahallenin neredeyse bütün erkekleri ona hayrandır, ne giyse yakışır, her yaptığı ilgi toplar. Lenú’nun ise en büyük korkusu hiç geçinemediği annesine benzemektir. Öte yandan Lila’nın çekimine en çok kapılanlardan biridir. Lila kadar cesur olduğunu ispat etmek ister, okuldaki başarıları Lila tarafından takdir edilsin ister, Lila olsa şimdi ne derdi diye düşünür; sanır ki Lila’ya benzerse annesine benzememeyi garantileyecektir. Lila ve Lenú birlikte büyürlerken hayatla kendi yöntemleriyle mücadele etmeye çalışırlar. Farklı yolları seçtikçe arada ayrı düşseler de arkadaşlıkları sürer.
Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım‘da bu ilişkinin gelgitlerini okurken arkadaşlığın doğası üzerine düşünmeye başlıyoruz. Arkadaşlık dediğin bir kefesi her zaman daha ağır gelen bir terazi olabilir mi? Bir taraf her zaman daha bilge, daha otoriter, daha yönlendirici, daha kural koyucu mudur? Arkadaşlık, hele ki kadınlar arasında, hem bir dayanışma ama hem de yan gözle yapılan bir rekabet midir? Hepimizin hayatında onayını beklediğimiz, yanında kendimizi adı belirsiz bir şekilde eksik, bir adım geride, gölgede hissettiğimiz, bir yandan hayran olup bir yandan alt etmek istediğimiz bir Lila’mız olabilir. Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım ilişkilerin anlaşılmaz dinamikleri üzerine bize eşlik ediyor.
Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım’da bunun yanı sıra hayata öfkesi sebebiyle ölümüne anlayışsız yetişkinleri, çocukların acımasızlığını, yeni yetme aşkları, kısasa kısas hesaplaşmaları, aile içi şiddeti, hem olduğu yerden ayrılma hem de tek bildiği yer olduğu için nispeten güvenli saydığı yerde kalma çelişkisini okuruz. Bir yerlerden tanıdık gelir.
Son olarak yazar Elena Ferrante hakkında bir iki şey söylemek istiyorum. Elena Ferrante yazarın müstear ismi. Gerçek adı bilinmiyor. “Bir yazar neden gerçek ismiyle yazmaz?” diye soruyorum kendime. Toplumsal/siyasi baskılardan ötürü adını saklamak isteyebilir, maddi kaygılardan ötürü tarzının çok dışında yazdığı için başka bir isim kullanabilir, yazdıklarına pek güvenemediğinden yabancı bir adın ardına sığınabilir. Bunlar aklıma gelen birkaç sebep. Ancak Elena Ferrante’nin bunların dışında bir hikâyesi var gibi duruyor. Belki bir gün açıklar da öğreniriz.
Kitaptan bir diyalogla son veriyorum. Lila ve Lenú aralarında konuşurken biri diğerine “Bu, mahallede şimdiye dek kimsenin yapmadığı bir şey.” diyor. Ve diğeri soruyor “Bağışlamak mı?”
- Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım – Elena Ferrante
- Everest Yayınları – Roman
- 360 Sayfa
- Çeviren: Eren Yücesan Cendey