Necip Mahfuz, Nobel Ödüllü, ülkemizde de pek sevilen bir yazar fakat benim kalemiyle tanışmam Miramar romanıyla ve hâliyle biraz geç oldu. Kuşkusuz kişisel olmakla beraber bu kadar geç okumuş olmamın tek sebebi; Ortadoğu’ya hâkim hüznün, bu bölgeden yetişmiş kalemlere yansıması ve romanlardaki hayatlara öyle ya da böyle şahit olmamdı, işte bu yüzden bir de romanlarda o dünyanın içine girmek istemiyordum. Tahmin ettiğim üzere zorla evlendirilme ya da kadına bir eşya gibi bir bakış açısının hâkim olduğunu görmekle beraber, Miramar bundan çok daha fazlasını içeren, yazarın kaleminin gücünün, sadelikle birleştiği kıymetli ve atmosferiyle okuru içine çeken bir roman.
1960’lı yılların Mısır’ı, devrim gibi büyük bir değişimin ardından sarsılan yine de efsunlu hallerinden pek bir şey kaybetmemiş İskenderiye’de bulunan Miramar isimli tıpkı Mısır gibi biraz yıpranmış bir pansiyon ve bu pansiyonda yolu kesişen insanların hikâyelerini anlatıyor yazar. Necip Mahfuz, pansiyonda kalan Emir Vecdi, Hüsnü Allam, Mansur Bahi ve Serhan el-Beheri üzerinden Mısır’ın yaşadığı politik değişimlerin insanlar üzerindeki etkisini anlatarak, sosyal hayata ayna tutuyor. Yazar her karakterine, ustalıklı kalemiyle gerçekçi bir ses ve bakış açısı kazandırmış fakat birer anlatıcı olarak seçmediği diğer iki önemli karakter ise pansiyonun sahibesi Madam Mariana ve pansiyonda konaklayacak yere ihtiyacı olsa da bununla beraber bir işe ihtiyacı olan, okumak, kaderini elinde tutmak, geleceğine hükmetmek isteyen Zühre. Her ne kadar bu karakterlerin ağzından yaşananları duymasak da kuvvetli sesleri ulaşıyor bize. Zühre’nin yaşadıkları dramatize edilmeden, Zühre karakterine yakışır bir şekilde aktarılıyor; Zühre, amcası tarafından kendisinden yaşça çok büyük bir adamla evlendirilmek istenen ve bundan kaçan, bazılarına zavallı gibi gözükse de güçlü bir genç kız. Güzel Zühre’nin üstüne yöneltilen tüm o bakışlar, etraftaki insanların köyüne dönmesi konusundaki zaman zaman artan ısrarı, gelen evlilik talebi, Miramar’da kalmasına karşı söylenenler, Serhan’la yaşadıkları ve okuma isteğine verilen tepkiler, genel olarak toplumun kadına bakışını yansıtsa da Zühre tüm bunlara karşı koyabilecek güçlü bir karakter.
Pansiyonun Mısır’ın bir metaforu olduğu bu romanda, Zühre pek çok açıdan önemli ve romanın merkezinde yer alan bir karakter. Miramar’da yaşayan herkesin ona yüklediği bir anlam var. Bütün bunlar aslında o dönemin insanlarının kadına bakışını yansıtıyor, maalesef ki çoğu güncelliğini yitirmemiş düşünceler, sadece şimdiki zamana daha uygun biçimde kabuk değiştirmişler. Tekrar Zühre’ye gelecek olursak, Emir Vecdi büyük bir merhametle seviyor onu, Madam ise çalışkan buluyor ama bir yandan da güzelliğinin başa bela olabileceğinden endişe ediyor, Serhan el-Beheri ise ona âşık, tabii bunun gerçek olup olmadığına, okur romanın gidişatına göre karar verecektir.
“Zühre’nin solgun yüzüne, yanaklarında kurumuş gözyaşlarına, mahzun görünüşüne baktım. Sanki aynaya bakıyordum; daha doğrusu, tüm acımasız ilkelliğiyle karşıma dikilen, safi olasılığa dair imaları, dikenli boyun eğmezliği ve ayartıcı beyhude umutlarıyla hayata: Ebedi ruhunun kudretinde tezahür eden bu vasıflarına hırslıların olduğu kadar çaresizlerin de daima kapıldıkları, her birine uygun gıdasını veren hayat. İşte, hem iffetinden hem de gururundan olan Zühre. Evet, bir aynaya bakıyordum.”
Pansiyonda kalanların aslında pek ortak noktaları yok, hepsinin politik görüşleri farklı ve ekonomik durumları da, kimi geçmişinden kaçmak için pansiyonda kalmayı tercih ediyor kimi ise gençliği yâd etmek, eski bir dostu ziyaret edip, hayatının geri kalanını İskenderiye’de geçirmek için. Okurken Necip Mahfuz’un gazeteci olabileceğini düşündüm bir an, hayatından bağımsız olarak bakış açısının keskinliği, küçük hayatları anlatışındaki incelik bana bunu düşündürdü. Bir yanda tamamen gerçekçi hatta zaman zaman devrimi eleştiren bir dil kullanan yazar bir yandan da Mısır’a dair lirik bir tablo çiziyor. Öyle ki Mısır’ın baharat kokan sokaklarını, bir anda bastıran sağanaklarını, ardından doğan sıcak güneşi hissederek okuyorsunuz. Miramar, Mısır’ın geçmişine, yaşadığı değişimlere ışık tutan, akılda kalıcı bir roman.