Peter Swanson’un adını duymuş ya da okumuş olanlarınız, başlığı görünce Öldürmeye Değer Kişiler kitabına gönderme yaptığımı ardından da konunun yazarına geleceğini az çok tahmin edecektir.
Henüz yazarı tanımayan ve kitaplarını (iki adette olsa) okumamış olanlara ise “bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp” atasözünün felsefesinden yola çıkarak Peter Swanson’dan ve kitaplarından bolca bahsediyor olacağım.
Eh, madem girişi yaptık:
Peter Swanson kimdir? Ne yazar?
Kaynak: (http://www.peter-swanson.com/about)
1968 Concord, Massachusetts doğumlu, ABD’li polisiye, gerilim ya da Hitchcock tarzı psikolojik gerilim yazarıdır. Massachusetts Somerville’de karısı ve kedisi ile birlikte yaşamaktadır.
Esasında yazarın ikinci kitabı olan orijinal adı: The Kind Worth Killing, 18.12.2015 tarihinde Öldürmeye Değer Kişiler adıyla Altın Kitaplar aracılığı ile Türk okuyucusu ile buluştu.
Kitap, New England Toplum Kitap Ödülü’nü ve CWA Ian Fleming Çelik Hançeri finalist ödüllerini aldı.
İlk kitabı yerine, Türk okuyucusu ile daha önce buluşan ve ödüle doymayan ikinci kitabının incelemesiyle devam edelim:
Birkaç Tane Çürük Elma Tanrı’nın Belirlediği Zamandan Önce Yok Olsa Ne Fark Eder...
Lily Kintner Heathrow Havalimanı, bekleme salonunun barında Ted Severson’la tanışır. İçilen martinilerin sayısı arttıkça aralarındaki samimiyet de artar. Bu iki yabancı kendileriyle ilgili en mahrem sırları birbirlerine anlatırlar. Ted, karısı Miranda’nın kendisini bir hafta önce aldattığını öğrendiğini söyler. Belki de en başından beri birbirlerine uygun değildirler. Sohbet ilerledikçe Ted yarı şaka karısının ihaneti yüzünden onu öldürmek istediğini açıklar. Bu şok edici itiraf karşısında Lily, ona bu konuda yardım edebileceğini söyleyerek işi içinden çıkılmaz bir hale sokar. Ne de olsa herkes bir gün ölecektir, birkaç çürük elmayı zamanından önce toprağa göndermenin ne sakıncası olabilir ki?
Bir anda bu ikili kendilerini ölümcül bir kedi-fare oyununun içinde bulurlar; her şey bittiğinde yalnızca bir kişi hayatta kalabilecektir.’
- Özgün konu,
- Özgün anlatım tarzı,
- 296 sayfa ile neredeyse her bölümü heyecan kasırgası ve asla tahmin bile edemeyeceğiz bir son.
Eh, ödülleri almasın da ne yapsın?
Polisiye türü kitaplarda dedektif işin içine girdiği an, olayın çözülme aşamasında gelindi demektir fakat romana dedektif eklenir ve bizler şimdi iş çözülecek derken, roman bambaşka bir boyut kazanır. Dedektifin yazdığı şiirler ise hayli gülünçtür; romana farklı mizahi bir yön verir. Böylelikle yazarın romana kattığı mizahi boyut, onun çok yönlülüğünü de gösterirken, bu ek ayrıntıların dikkatli okuyucunun gözünden kaçmayacağı kanaatindeyim.
Polisiye okurları iyi bilirler: Polisiye bir kitaptan bahsederken “Kitap nasıldı?” sorusuna, “Katilin kim olduğunu sonuna kadar anlamadım. Çok iyiydi!” veya “Katilin, kim olduğu baştan belliydi, keyif almadım. Kötüydü…’’ denir.
Polisiye okuyucusu, katil sonuna kadar belli olmasın, yazar da katili köşe bucak öyle saklasın ki şaşıralım beklentisi içindedir. Çoğu okuyucunun polisiye türü kitap değerlendirme kriteri, katilin gizli kalmasına bağlıdır. Swanson bunu daha en başta bozuyor. Okuyucuyu allak bullak ediyor ve polisiyeye farklı bir boyut getiriyor dersek bu da sanırım yerinde olacaktır.
Daha kitabın ilk başlarında “Ee, şimdi ne olacak?” sorusu akılları tırmalarken kurguya öyle yön katıyor ki övgüyü de sonuna kadar hak ediyor.
Tüm polisiye eserler arasında bu yönleriyle sivrileceğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Kitap okuyucudan istenen etkiyi alınca, orjinal adı The Girl With a Clock for a Heart olan ve Türkçeye Kalbimdeki Gizli Katil adıyla çevrilen ikinci kitap, Altın Kitaplar tarafından 05.12.2016’da yayımlandı ama şahsi kararım aynı etkiyi bırakamadı.
Okuyucuya en iyisini vermekle çıta öyle yükseldi ki, normal kıstaslarda beğenilecek olan yazarın ilk kitabı haliyle baraj altı kaldı.
Kalbimdeki Gizli Katil
George Foss, kırk yaşına merdiven dayamışken, dünyasındaki renklerin giderek solduğunu hissediyordu: Ona göre, artık delicesine âşık olmayı ya da onu sıradanlaşan günlük yaşamından söküp alacak bir sürpriz olmasını umacak yaşı geçmişti. İş çıkışında akşamlarını bir barda beyzbol hakkında konuşarak, bazen eski sevgilisi Irene’la buluşarak veya yirmi yıl önce ortadan kaybolan sevgilisini düşünerek geçiriyordu. Ta ki bu sevgili ortaya çıkana kadar… George, Liana Decter’le tekrar karşılaşmayı hem defalarca hayal etmiş hem de bu ihtimal yüzünden dehşete düşmüştü. Çünkü bu kadın esrarengiz bir bulmaca gibiydi; yalanla gerçeğin sınırlarının belirsizleştiği tekinsiz bir hikâyesi vardı. Fakat şimdi, George’un yardımına ihtiyaç duyuyordu: Peşinde bazı adamların olduğunu söylüyordu – hayatı tehlikedeydi. Bu karşılaşmadan sonra George, çok geçmeden yalan ve ihanet dolu, çıkışı olmayan bir girdabın içine sürüklenecekti.
10 Ocak 2017’de yazarın, övgü dolu cümlelerle tanıtılan, diğer ülkelerde okuyucudan tam not alan fakat henüz Türkçeye çevirisi olmayan üçüncü kitabı Her Every Fear romanı, yurt dışında okuyucusunu buldu ve Goodreads listesine girdi bile.
Yazarın kendi web sitesin de ise yeni kitabından şu şekilde bahsediliyor:
Çılgınca popüler olan (The Kind Worth Killing) Öldürmeye Değer Kişiler’in yazarı, sinema klasiği ”Arka Pencere ve Karanlığa Kadar Bekle” gibi heyecanlandıran, heyecanlı, ihanet, manipülasyon ve cinayetin mükafatına kapılmış genç bir kadının bulunduğu heyecanlı ve düpedüz bir Hitchcock psikolojik gerilimiyle geri döndü.
Türkiye’de kitap ne zaman ve hangi yayınevi tarafından yayımlanacak; bunların yanıtları ise henüz belirsiz.
Yazarın kitapları şimdiye değin 30 dile çevrildi; henüz Türkçe çevirisi olmayan üçüncü kitabının en kısa zamanda Türkçeye raflardaki yerini alarak biz okuyucular ile buluşmasını diliyorum.
Okuyarak yeni heyecanlara ve ufuklara ulaşmanızı dilerim.