Kurulduğu yıldan bu yana birçok farklı ülke edebiyatından dilimize nitelikli kitaplar kazandıran, bunun yanında Türk edebiyatına da kıymetli katkılar sunan Dedalus Kitap‘ı Sedat Demir ile konuştuk.
İyi okumalar dileğiyle.
Dedalus’un kuruluş ve bugüne geliş hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Ben kurmaca hakkında kafa yoran ve akademik çalışmalarıma ara vermeden devam eden birisiyim. Bu kimliklerimle diğer yayıncı arkadaşlar gibi muazzam bir yayıncı sayılmam ama yayınevi hakkında konuşacaksak şöyle başladı her şey: Çevremde çok iyi metinlere sahip yazarlar vardı. Okumayı sevdiğim metinler. Basılsalar ne iyi olur dediklerim. Tekrar basılması gerekenler ve hiç çevrilmemiş olanlar. Mesela Üç Jeton diye bir dergi -fanzin de denilebilir- üçüncü sayıdan başlayıp, sonra iki, sonra bir, hop kapanacaktı. Dergi bir anlamda bir tür kamikaze eylemiydi, dergicilik anlayışımıza karşı ve kapanan dergiler için. Sonra çok güzel öyküler çıktı bu dergiden. Tabii ki kapandı. Salt o öyküler için bir yayınevi kurulurdu. Bunun gibi birçok etmeni var. Dedalus fikri, Mustafa Amca denen bir çay ocağında, birkaç yaz sabahında oluştu. Oldukça sessiz bir ortamda.
Dedalus’un yayın politikasını hangi şartlar belirliyor? Bugüne değin yayımlanan kitaplar nasıl seçildi?
Hemen söyleyeyim: Yazarın, ne yazdığını bilecek, bunu açıklayabilecek donanımı içerebilen kurmacaları önemsiyorum. Bir de, kendinden önceki geleneğe yaslanıp onu şerh edebilecek ve geleceği yapılandırabilecek metinlere bayılıyorum. Nihai olarak da, ana akıma kapılmamış metinler benim için en güzeli. Bunların ağız birliği yaptığı dosyalar belirliyor yayın programımızı.
Çok farklı dünya görüşüne yakın olduğunu bildiğimiz yazarların sesleri duyuluyor Dedalus’ta. Bu konuda bir yergi ya da eleştiri alıyor musunuz?
Açıkçası, duyuyorum ama beni çok rahatsız etmiyor. Hatta yanıtlamayıp eleştirileri dinlemeyi tercih ediyorum. Çünkü konuşulanlar bir parodiye dönüşüyor. Çaresizliğe. Eğlenceli. Benim için metin esastır. Onun niteliği ve okurun o metinle neler yapabileceği. Herhangi bir dünya görüşünün sloganını üreten ya da propagandistliğini yapan metinler okuma masamda da yer almıyor. Yazar istediği gibi yaşamakta, yaşamını eylemekte özgürdür. Yazara, yayınevine kimlik soramazsınız. En azından bu, zaten avuç içi kadar olan entelektüel dünyamızın işi değil, bir başkasının mesleği olabilir. Bu meseleler edebiyat metinlerinin kalitat ya da kantitatını nefes alamayacağımız düzeyde etkilediğinde zaten Dedalus’a ya da edebiyata gerek yok. Ben de başka bir meslekle ilgilenirim. Ayrıca Dedalus belirli dünya görüşlerine sahip entelektüeller ya da kitlelerin de köprüsü falan değil. İşlerimiz çok yoğun ve böyle olmaya ayıracak zamanımız yok.
Bugün neler hazırlanıyor ve Dedalus’un yarınında hangi kitaplar yer alıyor?
Yayın programı dolu görünüyor. Bu cevap da klasik bir yayınevinin cevabı gibi oldu. Açıkçası CafeDedalus’un açılışını yapacağız yakında. Çay, kahve değil de tabi ki yine yeni kurmacalar var bu serinin altında. Sanat Tarihi ve eleştirel kuramlar daha yoğunluklu biçimde yer alacak gelecek yıllar. Çok fazla sürprizimiz olacak.
Yerli öykü alanında nitelikli kitaplar basıyorsunuz. Bu kitapları nasıl belirliyorsunuz? Size dosyalarını ulaştıran yazar adayları, nelere dikkat etmeli?
Şunu fark ettim, geçtiğimiz yıldan önceki iki yıl boyunca en çok öykü kitabı basan üç, bilemedin dört yayınevinden birisiymiş Dedalus. Bunu henüz öğrendim. Bu kitapların tamamını yukarıda saydığım üç maddeye göre belirliyoruz. Yazar adayları bunlara dikkat etmeli.
Büyümekte ve yayın sayısını giderek arttıran bir grafik sergileyen Dedalus, gelecekte kendini nereye konumlandırıyor? Yayıncılıkta bir hedefiniz var mı?
Yayıncılıktaki hedefimiz, şu an gerçekleşmekte olanı sürdürmek. Bu, sürekli gerçekleştiğinde hedefime ulaşmış oluyorum. Altıncı yıla girdik. Altı yıl önce değerlendirmek istediğim, listemde bulunan birçok metin basıldı. Her kitapta. Henüz yolun başındayız. Çok geniş bir kadromuz oldu her zaman. Çalışmaya devam ediyoruz. Altı sene öncesine göre yüz elli kat öndeyiz. Altı sene önce inanır mısınız, sadece bir kitabımız vardı. Şu ana kadar yüz elli kitap basılmış.
Gelişen ve süregelen ekonomik, siyasal koşullar yayıncılık sektörünü nasıl etkiliyor? Şartların olumsuzlaşması sizi ne kadar etkiliyor?
Ben bir anlamda editör kökenliyim ve en başından sektördeki sorun oluşturabilecek her unsurun farkındaydım. Ticari sorunların. Edebiyata olan ilginin. Edebiyat çevrelerimizde “neden ilgi görmüyoruz” deyip küsmelerinin nedenlerini biraz da kendilerine bağlıyorum. Kendinden daha çok, yapılan işi önemsemekte ve çalışmakta ısrar ettiğinde sanırım isteklerine kavuşuyorsun. Bunlara kavuşamadığında da, sadece işini yapmış oluyorsun. Bu, iyi değil mi? Sadece işini yapmak ve onu iyi yapmış olmak.
Edebiyat dünyamızda nitelikli metin, nitelikli okur problemi olduğundan sürekli yakınılıyor. Fakat bu kanala hizmet eden yayımlar da sürekli artıyor ve ciddi satış rakamlarına ulaşıyor. Edebiyatımızın geleceğini nasıl yorumluyorsunuz?
Doğrusu, bu tür açıklama eğilimlerinin, olumlu ya da olumsuz bağlamda, kimseyi nihai sonuçlara çıkarabileceğini düşünmüyorum. Ulusların ve toplumların, geleneklerinin, kültürlerinin karşılaştırılması kadar yorucu bir şey bu. Satış rakamları da bence çok açıklayıcı değil. Bildiğim kadarıyla Ulysses on binlerce satıldı. Epey iyi. Ama satılanın çok azının okunduğunu söyleyebilirim. Şimdinin bu belirsizliğinde gelecek hakkında konuşmak da pek verimli olmasa gerek. Nartlar, Upanişadlar, Canterburryler dillendirilirken, Fransız ya da İngiliz klasikleri yayımlandıklarında sanırım bugünkü etkileri bilinmiyordu. Burası Gutenberg Galaksisi, burada saatlerimizi kurduğumuzda yanılırız.
Dedalus, Macar edebiyatı, Gürcistan edebiyatı gibi alternatif ve dilimize pek çevrilmeyen kitapları edebiyatımıza kazandırıyor. Nitelik açısından oldukça başarılı düşünceler olsa da bunun yanında edebi manada tanınmayan bir kültürün eserlerine yoğunlaşmak aynı zamanda bir risk de taşıyor. Bu riski göze alırken neleri düşündünüz?
Bu soruya nasıl cevap verebileceğimi bilmiyorum. Aslına bakarsanız, bunlar birer alternatif değil. Doğrudan tercih. Bana sorarsanız, iyi olmayan metinler risk taşımaz zaten. Yeni değildirler. Kitlelerin alıştığı biçimde yazılmışlardır. Ama edebiyat halihazırda her zaman risk taşır. Teknolojisi sürekli artırılan aygıtlar gibi hayatlarının ilk evrelerinde albenileri yoktur ve yıllar geçse bile kendi alımlayıcılarına güçlükler çıkartırlar. Biz ona ideal okur diyoruz. Sıklıkla şunu söylerim: Kitapları değerli bulunan bir yayınevi, okurlarını üzmek pahasına kapanıyorsa bile, kapandığında onu var edecek bir okur çevresi bulunmuyor, o yayınevine gerek yok denilebilir ve kapanması gerekir zaten. Bunun için üzülmek anlamsız olabilir.
Dedalus üretkenlik açısından oldukça geniş yelpazeye sahip bir yayınevi. Zamanında şiir kitapları basıldığı gibi, düşünce, felsefe gibi sosyal bilimler alanına dahil edebileceğimiz dallara da girmiş. Bu çeşitlilik devam edecek mi? Bundan sonraki süreçte okuru neler bekliyor?
Söz konusu bu çeşitliliğin devam edeceğini söyleyebilirim. .
Son olarak yayınevinizle yeni tanışacak okurlar için yayımladığınız kitaplardan bir seçki talep etsek hangi kitapları önerirdiniz?
Cevaplanması çok zor sorular soruyorsunuz. Yüze yakın yazar var Dedalus’ta. Hangi kitabı desem diğerinin boynu bükük kalır. Basıldıkları gün bana yaşattıkları heyecan tamamı konusunda devam ediyor. Okur olarak hepsini seviyorum.