Günlerdir hem hasta olmaktan hem de dışarı çıkmak istemememden dolayı dışarı çıkmıyordum. Artık bir nebze iyi olduğumu fark edip sokağa attım kendimi çünkü ev, beni bazen yutardı. Neyse havada güzel, ne yapmalı, gidip kendine güzel kitaplar bakmalı. Her zamanki gibi Donkişot Kitabevi’ne gidip nasılsa kimse yokken rafları kurcalayacaktım ki kitabevi fena doluydu. Günlerdir dışarı çıkmadığım için boğucu geldi kalabalık. Kitabevinin sahiplerinden Veysel Hoca, gülümsedi. Güzel kitaplar verdi. Şaşırdım, ne yapsam diye çünkü günlerdir okunmayı bekleyen kitaplarım vardı. Yine de dayanamadım, aldım. Suzan Defter’i “Okumadın mı?” deyip üzgün bakan yüzünü kıramazdım ya. “Önce sağ sayfaları oku sonra sol tarafları.” Dedi. İç sesim “Manyak bu adam ya, kitabı açarsın okursun, ne önce solu sonra sağı, beni hiç akıllısı bulmayacak mı?” diye söylenirken “Sol taraf kadının, sağ taraf erkeğin günlükleri.’’ dedi. Günlük, mektup gibi geçmiş yıllarda kalan yazılı metinlere hayranım. Bu yüzden aldım ve merakla okumaya başladım.
Suzan Defter iki ayrı günlüklerin birleşmesinden oluşmakta. Önce çift sayılı sayfaları daha sonra tek sayılı sayfaları okumamız gerekiyor. Çift sayılı sayfalar Ekmel Bey’in günlüğü iken tek sayılı sayfalar Derya Hanım’ın günlüğünden oluşmaktan. Suzan Defter sayesinde hayatta kendi cümlesiyle sokağın kanlı olduğu zamanlarda büyüyen insanların, sıkışıp kalan, yitik karakterleri gün ışığına çıkıyor. İki ayrı gözden iki ayrı günlüklerin birleşmesi aynı olaya farklı açılardan bakıp yorumlayabilme imkanı tanıyor okuyuculara. Ayrıca Ayfer Tunç’un dili kimseyi yormuyor, üzmüyor, kırmıyor. Suzan Defter ile ev, hayatta iz bırakma, mezar taşı, sızılar, aile ilişkileri, saman çöpü hakkında tekrar tekrar düşünüyorsunuz, hem de bıkmadan. “Eski bir şiir kadar hüzünlü olmak isteyen” Derya’nın çırpınışı sanki yan odadan görülüyor. Ayrıca yazar, küllerimizle baş başa kaldığımızı tekrar hatırlatıyor bize. Nasıl mı? Şöyle :
-“İnsan gençliğini aşka vermezse, gençlik neye yarar?”
+“ Ama kaybeden sonunda siz olmuşsunuz.”
-“Kayıp mı? Kaç kişi böylesine sevilmiştir dünyada?”
+“ Ama bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz.”
-“ İyi ya boş değildi kucağım.”
+“ Ama yandınız kül oldunuz.”
-“Ama vardım, küller bunun kanıtı.”
İnsan tekrar küllerini sorguluyor. “Sonum kötü olacak Ekmel Bey, çıkış ne taraftaydı?” Sorusu sizde “Sonu nasıl olacak Ayfer Tunç, çıkış ne taraftaydı?” cümlesine dönüşüyor. İnsan tekrar tekrar okumayı seviyor.
Ayfer Tunç 1964’te Adapazarı’nda doğdu.
Erenköy Kız Lisesi‘ni ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Üniversite yıllarında çeşitli edebiyat ve kültür dergilerine yazılar yazmaya başladı. Edebiyat üzerine ilk yazılarını 1983 yılından itibaren çeşitli dergilerde yayımladı. 1989 yılında gazeteciliğe başladı. Sokak dergisinde, Güneş ve Yeni Yüzyıl gazetelerinde çalıştı. 1989 yılında Cumhuriyet Gazetesi‘nin düzenlediğiYunus Nadi Öykü Armağanı‘na katıldı, Saklı adlı öyküsüyle birincilik ödülü aldı. 1999-2004 yılları arasında Yapı Kredi Yayınları‘nda yayın yönetmeni olarak görev yaptı. 2001 yılında yayımlanan Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek-70’li Yıllarda Hayatımız adlı yapıtı, 2003 yılında altı Balkan ülkesinin katılımıyla düzenlenen Balkanika Ödülü‘nü kazandı ve altı Balkan diline çevrilmesine karar verildi. 2003 yılında Sait Faik‘in öykülerinden hareketle yazdığı Havada Bulut adlı senaryosu filme çekildi ve TRT‘de gösterildi.