Hayatımıza seçtiğimiz insanların anlaşamadığımız akrabaları, doğurduğumuz çocukların kime ne şekilde benzeyeceği, ileride sahip olacağımız rahatsızlıklar ya da sahip olduğumuz rahatsızlıkların kaynakları aslında hep bellidir. Sadece görmek isteyen görür, araştırmasını yapan önceden haberdar olur. Tüm bunları yazarken Engin Geçtan’ın bir cümlesi geliyor aklıma: “Zaman aslında var olmayan bir şey, o herhangi bir yöne doğru akmıyor, genetik kodlarımız gereği biz değişiyoruz, gelişiyoruz ve eskiyoruz.” Bildiğimiz yolda gözlerimiz kapalı yürümek yerine biraz bilinçlenmekten hiç zarar gelmez. Nasıl olsa sonumuz belli. Eskiyeceğimizi biliyoruz.
Kendimi bildim bileli en çok merak ettiğim ve araştırmaktan keyif aldığım bir alan: genetik. Hatırlıyorum, bundan on bir yıl önce annem bir kardeşim olacağını söylediğinde ben henüz lise öğrencisiydim. O dönemde test kitaplarında ilk bitirdiğim konu olurdu genetik eşleştirmeler, Mendel deneyinden yola çıkarak yapılan çaprazlamalar… Önüme bir defter alıp doğacak olan kız kardeşimin kahverengi saçından kan grubuna kadar bütün fiziksel ve genetik özelliklerini anne ve babanın özelliklerini çaprazlayarak bulmuştum. Doğru çıktı mı derseniz, bilim beni asla yanıltmadı derim. Bu sebeple insanın bölümü, ilgisi ya da zevkleri ne olursa olsun mutlaka kulak vermesi gerektiğini düşündüğüm birkaç alandan biridir genetik. Karşınızdaki kişinin nasıl biri olduğunu anne ve babasından öğrenebiliyorsunuz, bu sihir gibi bir şey! Say Yayınları, Beth Skwarecki’nin hazırladığı Genetik 101 adlı kitabı, Samet Öksüz çevirisiyle okurlarına sundu. Bence bu anlamda her yaştan insanın ilgiyle okuyacağı bir kaynak olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Genetik 101, en küçük yapıtaşımız olan hücreleri esas alarak basit benzetmelerle DNA’yı tanımlayarak başlıyor. Bu gerçek hayatla insan vücudu arasındaki bağlantıyı DNA’yı birçok bilgiyi içinde barındıran bir kitaba benzetmekle kuran Skwarecki, şöyle devam ediyor: “Genomumuz tek bir DNA ipliği değildir; kromozom denilen parçalara bölünmüştür. Yirmi üç kromozomumuzu yirmi üç devasa ciltten oluşan bir yemek tarifi koleksiyonuna benzetmek hoşuma gidiyor. Tıpkı gerçek bir yemek kitabı gibi DNA da kısa kısa talimatlar içerir, bunları yemek tarifleri gibi düşünün. Her bir yemek tarifi veya gen, küçük bir parçamızı yapmak için gereken talimatları içerir.” Genetiğin en büyük sorumluluğunu üstlenen DNA ve RNA üzerinde oldukça ayrıntılı bir tanım trafiğine giren Skwarecki, atomun yapısından ve DNA’yı çevreleyen nükleotit ve ipliklerden, DNA’yı birbirine dolanmaması için koruyan histon isimli makara benzeri yapıdan ve DNA’nın birebir ölçülerine kadar ayrıntısına dayanan bir bilgi akışı sağlıyor. Genetik 101’in bu denli kapsamlı bir anlatıma sahip olmasının en büyük nedenlerinden biri yazarı Beth Skwarecki’nin Lifehacker’ın sağlık editörü olmasıdır. Bundan önceki işleri de sağlık ve bilim yazarlığı üzerine olmuştur. Yalnızca Lifehacker değil; Medscape, Science and Scientific American gibi mecralarda da çalışmaları yayınlanmıştır. Bununla birlikte Genetik 101’in çevirisini üstlenen Samet Öksüz de ODTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik mezunu, yurtdışında İmmünoloji alanında yüksek lisansını tamamlamış birisidir. Yani, aslında Genetik 101 oldukça ince elenip sıkı dokunmuş bir kaynak olmakta haksız sayılmaz.
Geçmiş zamanda Benjamin Bikman’ın Say Yayınları’ndan çıkan Neden Hasta Oluruz adlı kitabında ve Nessa Carey’nin Yaşamın Şifresini Değiştirmek adlı kitabında da bahsedildiği gibi bu genetik meselesi yalnızca sarmallardan, harflerden ve kendi işleyişini bildiği üzere sürdüren bir sistem olmasından ibaret değil. Bu genetik, Alzheimer hastalığından basit rahatsızlıklara kadar birçok şeyin de temelini oluşturabilmekte. Örneğin çoğu insanda belirgin olan fakat sebebi bir türlü bulunamayan bir rahatsızlığa ev sahipliği yapıyorum. Asla süt ve süt ürünlerini herhangi bir mide veya bağırsak rahatsızlığı yaşamadan tüketemiyorum. Bununla ilgili onlarca doktora başvurmuş, bir o kadar da teste tabii tutulmuştum. Önce süt ürünlerine alerjim olduğu düşünüldü daha sonrasında bağırsaklarımda problem olduğu fakat sonunda sütün içerisinde bulunan laktoz şekerini sindirecek laktaz enziminin bünyemde olmadığı sonucuna varıldı. Doktorum bu rahatsızlığın genetik olduğunu, muhtemelen ailemde ya annemden ya babamdan bu geni aldığımı ve taşıdığımı söyledi. Her ikisine de sorduğumda bu geni annemden aldığımı öğrendim, hatta bu rahatsızlığı kendisiyle birlikte bütün teyzemler yaşıyormuş. Bunca zaman kimse bunu dillendirmeyince hepimiz kendimizi yalnız zannetmişiz. Genetik bizi ele geçirmiş, haberimiz olmamış.
Genetik bu anlamda birçok boşluğun asıl sebebi ve aynı zamanda çözümü olabiliyor. Bu sebeple doğacak çocuğun karakterini seçtiğimiz eşten seçebildiğimiz gerçeği doğrudur ya da yaşadığımız bir rahatsızlık soyağacında dallar atlayıp üç kuşak sonrasındaki bizi bile bulabilir. Hiçbir soru cevapsız değildir, sadece cevabı yanlış yerde aranıyordur. Genetik 101, bu anlamda cevaplanmamış sorularınıza bir cevap olabilir. Genetiğin daha çok değer gördüğü bir dünya yaşayabilmek umuduyla Genetik 101’i herkese tavsiye ediyorum.
- Beth Skwarecki – Genetik 101
- Say Yayınları – Popüler Bilim
- Çeviri: Samet Öksüz
- 232 sayfa