Bir nevi son 15 yılın Türkiye şeceresi olan “Mahalle”, bir toplumun bu kadar yükü nasıl taşıdığını Özlen Alpaslan’ın ustaca ördüğü kitabıyla okurun takdirine bırakıyor.
İstanbul her ne kadar bir çöplüğe, beton yığınına, distopik bir şehre dönüştüyse de kendini bu keşmekeşlikten uzak tutmasını bilen, dokusunu koruyan, eski havasını üzerinde taşıyan mahalleler hâlâ var. Büyüklerimizden dinlediğimiz, o meşhur, “kapıların açık olduğu”, birinin evinde kara sinek uçsa, kulaktan kulağa yayılarak öbür ucundan duyulan mahalleler… Kuzguncuk da onlardan biri işte. “Mahalle çocuğu” kavramını yıllar geçse de yitirmemiş, herkesin bir aile olduğu Kuzguncuk’un tam ortasında da, mekânın adına yaraşır lokantayla restoran arasında kalmış bir yer mevcut: Onun da adı Mahalle. Özlen Alpaslan’ın Karakarga Yayınları etiketiyle yayımlanan “Mahalle” romanına konu olan olaylar da bu Mahalle adlı yerde geçiyor. Ve Mahalle’ye kimler geliyor, kimler geçiyor. Her biri omzunda onca yük, heybesinde bolca acı hatıra, guruldayan karınlarını doyururken bizim unuttuğumuz, bize unutturulan, unutulanı da unutturan şeyleri hatırlatıp gidiyorlar.
Mahalle’nin sahibi Füruzan. Muğlalı. Lakabı Füroş. Çok hamarat. Hem kendi bulduğu özel tariflerle hem de anadan atadan aklında kalan çeşnisiyle dükkâna giren herkesin midesini bayram ettiriyor. Uçan kuştan da haberi var. Mahalle esnafı olmanın getirdiği gerekliliklerinden biri olan “fahri muhtar”lığa sahip olduğu için ve müşterilerinin çoğu aynı mahalleye mensup insanlardan olduğundan kim, nerede, nasıl, neden, ne zaman yaptı biliyor. Mahalleli de onu çok seviyor. Her gelen derdini, sevincini paylaşıyor Füroş’la. Ancak şu ara bir sorun var tüm mahallede. Acar muhabir, cevval gazeteci Aysel bir anda ortadan kayboluyor. Haftada en azından üç dört gün gelip yazılarını Mahalle’de yazan, kemiksiz diliyle, gözü pekliğiyle, lafı gediğine oturtup kimseye eyvallahı olmayan Aysel’den bir süredir haber alınamıyor. Füroş, yanına dert yanmaya, kiralık ev aramaya, ülke sorunlarını konuşmaya gelen arkadaşlarıyla muhabbet ederken de konu dönüp dolaşıp bir şekilde Aysel’e geliyor ve kimsenin Aysel’den haberi yok! Fakat herkes şundan emin: Deli Aysel ya bir iş cinayeti işlenmiş bir inşaatta işçilerin sorunlarını dinliyordur, ya bir gariban mahallesinde kağıt toplayıcılarla röportaj yapıyordur, belki kocasından her gün dayak yemekten bıkmış bir kadına uzatmıştır kayıt cihazını, belki de “iç savaş” alanına dönmüş bir yerde anasız babasız kalmış çocuklara yardım eli uzatıyordur. Huyu çünkü bu Aysel’in. Herkes kırk kere söylemiş ona, “Boyunu aşacak işlere bulaşacağını.” Ama Aysel bu, gözünü budaktan ayırır mı?
Aysel’in yokluğunda Mahalle’nin ressamdan doktora, mimardan yazara, modacısından yakasının beyazı pürü pak olana envaı çeşit müşteri ve aynı zamanda Füroş’un yılların eskitemediği dostları gelmeye, Füroş da çayını kahvesini alıp onların derdini dinlemeye devam ediyor. Konu konuyu açıp mevzu bir şekilde bu dostların Aysel’i en son ne zaman gördüğüne geliyor ve Aysel’in en son görüldüğü yer de mutlaka Türkiye’nin kanayan bir noktasına denk geliyor.
İşte Özlen Alpaslan da bu noktaları birleştirerek kuruyor romanı “Mahalle”yi. Gezi Direnişi, Soma Maden Faciası, Çorlu’daki tren kazası, KHK’lılar, ölmüş çocuğunun cesedini sokağa çıkma yasağı var diye buzdolabında bekletmek zorunda olan anneler ve daha nice toplumsal olayı, Aysel’i özne yaparak ince ince işliyor. Diğer yandan da detoks içecekleriyle, kişisel gelişimci ve yaşam koçlarıyla, online toplantıların stresini üzerlerinden atmaya çalışan orta sınıfın sosyokültürel damarına da dokunmayı ihmal etmiyor Alpaslan. Bir nevi son 15 yılın Türkiye şeceresi olan “Mahalle”, bir toplumun bu kadar yükü nasıl taşıdığını Özlen Alpaslan’ın ustaca ördüğü kitabıyla okurun takdirine bırakıyor.
- Mahalle – Özlen Alpaslan
- Karakarga Yayınları – Roman
- 296 sayfa