Bu yazı hem küçük bir feministin itiraflarını hem de “Küçük Feministin Kitabı” hakkında bolca spoiler içerir.*
Çok zayıf, lisede eteği bile kendisine olamayan bir gençtim. Lisedeki kızların eteği kısalsın diye eteğini kıvırdığı yaşta etek bana olsun diye kıvırırdım. Sürekli çevrem niye bu kadar zayıfsın, sivilcelisin, memelerin neden büyümüyor veya düzgün durmuyorsun derdi. Oysa ben sadece bir ergendim. Bedenim kendini tanımıyordu, yeni büyüyordum. Sonraları fark ettim ki ben hep zayıfım. Daha sonraları bedenimi anlayıp ona göre hareket edecektim. Ben, buyum. Ben, benim. Bu beden sadece bana ait. “Bu benim bedenim: Bu benim kendi bedenim: Noktalarıyla, yara izleriyle, zayıf bacaklarımla ve sadece bana özgü kokumla.”
Küçük Feministin Kitabı, Güldünya Yayınları tarafından 2015 yılında yayınlandı. Başta itiraflar ve ufak bir bedenimizi niye kabul etmemiz üzerine bir şeyler yazdım çünkü insan bana kalırsa kendinin farkına ne kadar erken varırsa biraz daha iyi yaşayabilir bu hayatta. Kitap, Ebba’nın bir gazete haberini okurken erkeklerin egemen olduğu bir dünyada yaşadığını ve kendisine oğlanlardan farklı bir şekilde muamele edildiğini fark etmesi ile başlıyor. Bu durumu fark ettikten sonra Ebba, anneannesiyle ve arkadaşlarıyla konuşmaya başlıyor. Ebba şu soruyu soruyor: “Dünyada gençler, yaşlılar, erkekler, kadınlar, beyazlar, siyahlar yaşarken, neden hep erkekler karar veriyor? Haksızlık bu! Eğer bütün insanlar eşitse, neden bu yaşlı adamlar dünyayı yönetiyor?”
Bu soruları soran Ebba, hem kendi sorduğu sorulara cevap arıyor hem de anannesi ile bu konuları tartışıyor. Arkadaşlarına fikirlerini soruyor. Onlarla da tartışıyor. Bana kalırsa kadın erkek eşitliği ilk olarak bu soruları kaç yaşında olursak olalım yukarıdaki soruyu sormak ile başlar. Daha sonraki adım ise bu durumun nasıl değişeceğini düşünmek ve bunun üzerine kafa yormaktır. Buradan hareketle sözümü kesip geçtiğimiz ayda kaybettiğimiz, Feminizm Herkes İçindir kitabının da yazarı olan ünlü feminist Bell Hooks‘un da dediği gibi “Feminist politika baskıyı sona erdirmeyi, olduğumuz gibi, barış ve adalet içinde yaşamamızı hedefler. Feminizm herkes içindir” sözünü bir kez daha düşünmek, neden bir oğlan ile kızın farklı büyütüldüğünü anlamak gerekmektedir. Bir kızsanız yumuşak, zayıf olmanız beklenmektedir. Oğlansanız her zaman güçlü ve cesur olduğunuzu, futbol ve arabalardan başka konu ile ilgilenmediğinizi belirtmeniz gerekmektedir. Toplumda yargılar öyle bir yerdedir ki, şişmansanız kabahat zayıfsanız kabahat olur. Ebba ve grubu bunların tam tersini düşünür ve şunu der: “Ben benim. Olduğum gibi olmalıyım!”
Kitap, Ebba’nın sorularına yanıt ararken Mary Wollstonecraft’ın Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi kitabı ile kadın erkek eşitliğinin nasıl oluşturulmaya başlandığını anlatır. Kızlar, kendileri düşünebilen, özgür ve bağımsız insanlar olarak gelişmelidir. Daha sonra kadın erkek eşitliğini oy hakkı, iktidar, süfrajetler, (Oy / oy hakkı anlamına gelmektedir.) Dünya’da oy hakkı, Simone de Beauvoir’in İkinci Cins kitabı üzerinden anlatmaktadır. (Türkçeye İkinci Cinsiyet olarak çevrilmiştir.) Kadının ve erkeğin cinsiyet rolleri üzerinden anlatılmaktadır. Yani bir kızın pembe, bir oğlanın mavi giymesi gerektiği kanısından.
Bir çoçuk için bu kitap hayatı sorgulama, iktidar tanımı, kadın – erkek rollerini anlamak için temel görev görmekle birlikte hem eğlenceli hem de öğretici. Hem bir kızın hem de oğlanın okuması gereken bir kitap.
8 Mart’a yaklaşırken tekrar hatırlatmakta fayda var:
“BEN, BENİM VE OLDUĞUM GİBİ OLMALIYIM!”
Güldünya Yayınları
4.basım Mart 2016, İstanbul
128 sayfa.
Fotoğraf: Esra Fakibaba