Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, “Fatihi Harbiye, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Sözde Kızlar” gibi klasikleşmiş Peyami Safa romanlarından -ele aldığı konu ve anlatım biçimi bakımından- edebiyatımızda oldukça farklı bir yere sahip. Peyami Safa’nın zengin dili, kıvrak zekâsı ve etkileyici betimlemeleri, güçlü bir romanın nasıl olması gerektiğini; bunun yanı sıra yazarın derin bir birikim ile sunduğu fikirlerini okuyucuya tekrar tekrar sorgulatıyor. Kitabı okurken, parapsikoloji üzerine derin bir araştırma yapılarak ve epeyce düşünülerek yazılmış bir roman olduğunu hissederek, farklı bir dünyanın kapılarını açıyor ve bazen ürkütücü olan bu rüyalar âleminin merakıyla yanıp tutuşuyoruz. Yazar bu merakı körükleyerek okuru yönlendirmenin ustaca örneklerinden birini sunuyor.
***
Roman iki bölümden oluşuyor: Birinci bölümde Ferit’in bir oda kiraladığı evde karşılaştığı insanlarla, bu evde gördüğü rüyalar ve halüsinasyonlarla baş etmeye çalışması konu ediliyor. İkinci bölümde ise hikâye bambaşka bir yere kayıyor; Ferit ile Matmazel Noraliya’nın karşılaşması ve günlükler yoluyla Matmazel’in öyküsü aktarılıyor. Bu yönüyle aslında Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’nun iki ayrı romanın birleşimi gibi olduğunu söylemenin yanlış olmayacağına inanıyorum. Maddeden ruha yönelişin iki ayrı öyküsü, karakterlerin farklı ideolojileri ve yaşam biçimleri ile pekiştirilerek anlatılmış ve birleştirilmiş.
Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’nun, yazıldığı günden bu yana Türk Edebiyatındaki yerini sessizce korumaya devam ediyor oluşunu; Peyami Safa’nın dünya görüşünü, yaşama dair fikirlerini ve farklı ideolojileri sanatla buluşturarak ve okura kendisini hissettirmeyerek başarıyla aktarabilmiş olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü roman; yalnızca ruhsal çözümlemeleri ve sağlam kurgusuyla değil, aynı zamanda farklı felsefi ve ideolojik görüşleri yansıtan ustaca biçimlendirilmiş karakterleriyle de çokça dikkat çekmiş ve bugünkü yerini almış. Özellikle Ferit’in yakın arkadaşı Yahya Aziz, bu farklı görüşleri yansıtmak için oluşturulmuş kanaatimce. Hatta bir okur olarak, Yahya Aziz’in, yazarı ya da yakın çevresinde tanıdığı birini temsil ediyor olabileceği fikrine sıkça kapıldığımı eklemeliyim.
***
Roman birçok yönüyle çarpıcı ve üzerine düşünülecek çok şey var ancak son olarak kitabın giriş paragrafına özellikle hayran kaldığımın bahsini etmeden geçemeyeceğim. Rüyalar ve etkileyici betimlemelerle dolu bir romanın girişi başka türlü olamazdı diye düşünüyorum. Okuduğum en iyi girişlerden biri olduğuna inandığım bu paragrafı, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’nun bir romandan daha fazlası olduğunu iddia edişimle birlikte buraya bırakıyorum -iyi okumalar, çokça düşünmeler dileyerek.
“FERİT, Ferid, it, id, t, d, t değil, d, fonetik, fonetik ve babasının kahkahaları; sonra annesi, bir ormanın karanlığında hangi ağacın arkasına saklandığını belli etmeden, maymuna benzer bir gölgenin üfürdüğü borazan biçiminde bir sazın geniş ağzından çıkan yeşil, turuncu, daha sonra kıpkırmızı alevden bir sesle acı acı haykırıyordu. Borazan ve maymun kayboldu. Sonra ormanla beraber sesin anneliği de kaybolurken, trene benzeyen bir gölge, hiçbir makine gürültüsü çıkarmadan hızla geçiyor ve haykırış, lokomotifin bacasından kara bir duman halinde yükseliyordu. “
-Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Peyami Safa
Ötüken Yayınları, Aralık 2008-
*Görsel, www.otuken.com.tr adresinden temin edilmiştir.