Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen*
Çok yakın zaman önce kaybettiğimiz ünlü sosyolog Zygmunt Bauman, son yüzyılın en önemli değerlerinden. Geride bıraktığı ve çoğu dilimize de çevrilmiş eserlerinin her biri ayrı bir kıymete haiz. İnsan ve modernizm, insan ve küreselleşme, insan ve teknoloji ve daha pek çok bağlamda merkeze insanı yerleştirerek ürettiği yapıtlar çağı ve kendini keşfetmeyi bir ödev haline getiren her okuyucu için ufuk açıcı mahiyette.
Yaşam Sanatı, uzunca bir giriş ve üç bölümden oluşuyor. Girişe doğrulan ilk sayfada ise Seneca selamlıyor okuru. Mutluluğun Nesi Kötü? sorusuyla başlayan giriş kısmında insanların mutluluk düzeyleri ile gayri safi milli hasıla arasındaki bağlantı inceleniyor. Yapılan araştırmalardan örneklerle bu iki değişken (Mutluluk düzeyi-GSMH) arasında olumsuz bir korelasyon olduğuna dikkat çeken Bauman, yaşam standartlarının ileri düzeyde olduğu bazı ülkelerde öznel mutluluk oranının bu ilerleme ile paralellik göstermediğine dikkat çekiyor.
Küresel sermayenin sürekli ve tutkuyla tüketmeyi salık verdiği insanoğlu, bu tüketimi gerçekleştirmek için her zaman daha fazla mesai yapacaktır. Mesai arasında ya da bitiminde kişisel her türlü ihtiyacı için en pratik ve kestirme yolu tercih edecek daha doğrusu buna mecbur bırakılacaktır. Her ne kadar para ile saadetin mümkün olmadığı hâlâ kısıkça bir sesle dillendiriliyorsa da modern insanın bu safsatalara ayıracak vakti elbette yoktur. Mutluluk hissinin derin boşluğunu kaplayan suçluluk duygusu karşısında modern insan, sevdiklerini etiketi kişiye sunî bir statü vaat eden hediyelerle şımartarak içindeki sakin denizde bir düşü yüzdürecektir. Peki Mutluluğu, mutluluk yaratması beklenen meta alışverişleriyle özdeşleştiren insan gerçekte mutlu olabilmiş midir, olabilecek midir? Mutluluğu yakalamak şöyle dursun aksine, mutluluk hamurunu meta ile karabileceği yanılgısına kapılan eller titreyerek anti-depresan kutularına uzanacaktır.
Sunulan her şey, onu sunanın öyle ya da böyle bir özveride bulunmasını gerektirir ve mutluluğu artıran kısım da, bu özverinin bilincinde olunmasıdır.
Sanki geçmişte bir zamandan bize sesleniyor gibi Bauman. Ama hayır, bu düşüncenin yalnız ve yalnızca geçmişle ilintilendirilmesi çağın hastalıklı tutumunun üzerimizdeki apaçık etkisi. Yaşamın değerini ve künhünü ifade eden şeylerin zaman içinde yalnızca metadan ibaret hale gelişi, haz duymanın hazzını özleyen kimliklerimiz, endişe ve ıstıraplarla tükettiğimiz ömür sermayemiz…
Tüketim, güvence ve doymuşluk yerine endişe artışına neden olur. Kâfi olan asla kâfi gelmez.
Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere yaşam ancak bir sanattır ve Bauman’a göre her birimiz kendi yaşamlarımızın usta sanatçılarıyız. Dolayısıyla biricik hayatlarımızı gerçek bir sanatçı gibi organize edebilirsek aradığımız mutluluğa -eğer gerçekten mutluluk varsa- ulaşmak bir düş olmayabilir. Bireyselleştirilmiş/özelleştirilmiş bir toplumda, küresel sermayenin mutlak emir ve propogandaları altında ezilen ruhlarımız sahiden özgürleşebilir mi? Bir gün, belki.
Hamiş: Sahi Abidin, Bauman mutlu mu öldü dersin?
Mezkûr Kitap: Yaşam Sanatı
Mezkûr Yazar: Zygmunt Bauman
Sâir Ayrıntı: Ayrıntı Yayınları, İstanbul-2017
*Şeyh Gâlib