İngiliz asker, havacılık mühendisi ve filozof J. W. Dunne’un yazdığı “Zaman Üzerine Bir Deney”, geleceği rüyalarımızın öngörüsü ve geçmişte yaşadığımız anıların bir araya gelmesiyle görebileceğimizi savunan ve modern bilimin imkânlarıyla beraber, ona yeni alternatifler sunan bir çalışma.
Steven Spielberg’ün, bilimkurgunun has adamı Philip K. Dick’in aynı adlı kısa hikâyesinden sinemaya uyarladığı 2002 yapımı “Azınlık Raporu” (Minority Report), gösterime girdiği zaman epey cayırtı koparmıştı. 2054 yılında geçen filmde, Tom Cruise’un canlandırdığı özel dedektif John Anderton, birtakım psişik güçlere sahip kahinler ve son teknoloji araçlar sayesinde cinayetleri henüz işlenmeden fark edip olaya müdahale ediyor ve cinayetin işlenmesine engel oluyordu. Ancak bu sistem bir gün tersine işlemeye başlıyor ve bu kez namlu tersine dönüp vakti gelince bir cinayet işleyeceği anlaşılan John Anderton’ın peşine düşüyordu. İngiliz asker, havacılık mühendisi ve filozof J. W. Dunne’un ilk kez 1927 yılında yayımlanan, kısa süre önce de Ketebe Yayınları’ndan Mehmet Ali Kaba çevirisiyle çıkan “Zaman Üzerine Bir Deney” adlı kitabı da “Azınlık Raporu”ndakinden biraz farklı olarak, geleceği rüyalarımızın öngörüsü ve geçmişte yaşadığımız anıların bir araya gelmesiyle görebileceğimizi savunuyor.
Dunne’un “öngörülebilir zaman” diye tanımlayabileceğimiz düşüncesine kafa patlatması çocukluk yıllarına dayanıyor. Yazar, çok küçük yaşlardan beri önceden bilişsel rüyalar gördüğüne inanıyormuş. O dönem geçirdiği ağır bir hastalık yüzünden uzun süre yatağa bağlı kalınca bu durum üzerine iyice düşünmeye başlamış ve bakıcısına “Zamanın doğası nedir?” diye büyümüş de küçülmüş bir zihinden çıkan soru karşısında aldığı cevap kesmeyince bu defa mevzuyu kendi deneyimlemeye karar vermiş. 1898 yılında bu deneye kalkışmış ve henüz uyanmadan, kontrol etmeden önce, saatinin zamanının hayal ettiği yerde durduğuna şahitlik etmiş. Bu şekildeki birkaç deneyden sonra “öngörülebilirliğe” iyiden iyiye inanmaya başlayarak deneyleri sıklaştırmış ve “Serilik” adını verdiği teori üzerine çalışmaya başlamış. “Zaman Üzerine Bir Deney” de, J. W. Dunne’un bu teorisi üzerinde şekillenip birçok farklı fenomeni de işin içine katarak savını destekliyor. Bununla neyi kastettiğini anlamak için Dunne’a söz hakkı tanıyalım: “Bir bütün olarak baktığımızda, çoktan kaybolmuş dayanaklarımızı bu kitapta anlatılan “serilik” kadar basit bir sistemle değiştirebileceğimiz için çok şansı olduğumuzu düşünüyorum. Daha basit bir açıklama bulmayı ümit edenlere, “olayları meydana gelmeden önce gözlemleyişimiz” fikri ile yüzleşmeyi beyan etmenin zorluğunu incelemelerini tavsiye ederim. Kendimize zaman sırası içinde “önce” kelimesinin neyi kastettiğini soralım. Elbette vuku bulan olayların bir nizam içinde olduğu, temel zaman düzeni değildir! Bu durumda, sözü edilen beyanın (ve aynı genel biçim üzerine kurulması gereken, soruna ilişkin her ifadenin) kendi içinde zamanın seriliğine dair doğrudan bir iddia olduğu anlaşılabilir. Eğer zaman seri ise zaman ışığı altında açıklanan evren de seri olmalı ve açıklamaların karşılık bulabilmesi için Bölüm 25’te öne sürüldüğü üzere aynı şekilde seri olmalıdır. Eğer durum buysa; fizik ve psikolojiyi ne kadar çabuk aynı çizgi üzerinde yeniden tasarlamaya başlarsak mevcut durgunluklarımızla o kadar çabuk hesaplaşabilmeyi ve bilgiye giden yeni ve daha sağlam bir yola çıkmayı umut edebiliriz.” Bu açıklamanın “öngörülebilirlikle” ilgili yeterli altyapıyı sağladığını ve okurun da kitabın içinde yoğrulmasını tercih ettiğimden toparlamaya geçiyorum.
“Zaman Üzerine Bir Deney”, fiziksel zamanı “dördüncü boyut” olarak niteleyen modern bilime karşı çıkmaktan ziyade bir alternatif sunarak başka bir açıdan bakmayı hedefliyor. Buradaki alternatif, J. G. Dunne’un zaman ile ilgili algımıza dair geliştirdiği, alt boyuttan geçişi deneyimlenin sonsuz sayıda üst boyuttan geçtiğine dair sunduğu argümanı olarak karşımıza çıkıyor. Başka bir deyişle, Dunne, zamanla ilgili her seviyenin daha yüksek bir seviyeye tekabül ettiğini, eğer bir “son halkadan” söz edilecekse, bunun “mutlak gözlemci” olduğunu ileri sürüyor. Çıkış noktasını, bilimin “şimdiki âna” dair herhangi bir tanım getirmemesinden alan kitap, buradan hareketle kişinin öngörüsel rüyalarının, yine kendi geleceğiyle ilgili bir dizi olayla alakalı şeyler sunduğunu anlatıyor. Ağır Roman’ın o başlangıç repliği tam da bu “deney” için uygun değil mi: “Zamanı kim okşayabilir?”
- Zaman Üzerine Bir Deney – J. W. Dunne
- Ketebe Yayınevi
- 268 sayfa
- Çeviri: Mehmet Ali Kaba