Yeni yıl, yeni kitaplar, yeni heyecanlar…
2018’e girmemizle beraber raflar yeniden birbirinden kıymetli kitaplarla dolmaya başladı. Sizler için yeni yılın ilk haftasında raflardaki yerini alan kitaplardan bir seçki hazırladık.
İşte, şiirden romana, polisiyeden yeraltı edebiyatına, birbirinden değerli yeni çıkmış 10 kitap:
1. Gözlemci Olarak Buradayız – Emirhan Burak Aydın
Gözlemci Olarak Buradayız, ülkemizde yaşanan gerçek bir cinayetin anlatımıyla başlıyor. Bir adam, önce karısı ve çocuğunu sonra da evlerinin yakınında bulunan bakkalın sahibini, bakkalın çırağını öldürüyor. En sonunda ağzına dayadığı Kırıkkale tabanca ile kendi hayatına son veriyor. Gazetelere yansıyan bu haber, hayatlarının baharında olan bir grup üniversite öğrencisinin dikkatini çekiyor. Romanın asıl kahramanları cinayeti kısa filme çekmeye çalışan üniversite öğrencileri. Roman bu gençler üzerine kurulmuş. Aynı anda kâinattaki her şeyi görebilen, fakat hiçbir şeye müdahale edemeyen bir gözlemcinin ağzından okuyoruz her şeyi. Anlatıcı gören, duyan, fikirleri olan bir adam. Vasıfsız bir Tanrı adeta. Bir yandan filmin çekilme süreci anlatılırken bir yandan o sırada dünyanın farklı yerlerinde olup biteni aktarabiliyor.
2. Sessiz Ölüm Gereon Raht’ın İkinci Vakası – Volker Kutscher
Almanya, 1930. Avrupa’nın en önemli sinema merkezlerinden olan Berlin’de, gözde bir aktristin öldürülmesiyle başlıyor hikâye. Arka planda, sinema sektöründe ve yeraltı dünyasında dönen amansız bir güç mücadelesi var.
Komiser Rath’ın bu defaki macerası, sinema endüstrisinin ilk dönemine ışık tutuyor. Özellikle de sessiz filmcilerle geleceği sesli filmde görenler arasındaki kamplaşmaya! Sinema sektöründe bu kamplaşmadan da ibaret olmayan müthiş rekabet, dağdağalı metropoldeki başka güç oyunlarıyla da kesişiyor.
Sessiz Ölüm’ün canlı yanlarından biri, arka planda yine yaklaşan Nazi iktidarının ayak sesleriyle, polis içindeki çekişmelerin ve “polis kültürünün” etraflı bir tasvirini sunması. Arka planda, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya Şansölyesi olacak olan Adenauer’le ilgili bir entrika da eksik değil!
“Volker Kutscher, polisiyeciler arasında iyi romancı olanlardan. Kısa, özetleyici kesitlerle hikâyeden sapmadan mevzuyu köşe bucak araştırmayı, atmosferi sergilemeyi iyi biliyor.” Krımı-Couc
3. Ayak İzlerinde Adımlar – Julio Cortazar
Pencere çerçevesinin üst kısmında bir damlacık beliriyor, onu bin sönük ışıltıya bölen gökyüzüne doğru titreşiyor, sonra büyüyor ve sendeliyor, düştü düşecek, ama düşmüyor, henüz düşmüyor. Bütün tırnaklarıyla oraya tutunuyor, düşmek istemiyor ve bir yandan göbeği büyürken dişlerini oraya geçirdiği görülüyor, o artık görkemli bir şekilde sarkan koca bir damla, derken birden, şıp ve işte düşüyor, parçalanıyor ve sonrası, hiçlik, mermerin üzerinde bir kayganlık.
Julio Cortázar’ın öykü külliyatının bu ikinci cildi, Kronopların ve Meşhurların Hikâyeleri (1962), Bütün Ateşler Ateş (1966), Son Raunt (1969), Sekizyüzlü (1974), Orada Dolaşan Biri (1977) kitaplarının bir araya gelmesiyle oluştu.
Ayak İzlerinde Adımlar’daki deneysel hikâyelerin, mikro anlatıların, gerçeküstü evrenlerin hepsi, Cortázar efsanesinin birer izdüşümü.
4. Bağdat’ı Düşlemek – Haifa Zangana
Bir şahit Haifa Zangana. 1970’lerde, Saddam Hüseyin’e ve Baas rejimine karşı mücadele eden devrimci bir grubun mensubuydu. Bu yüzden mahpusluğu, işkenceyi, sürgünü yaşadı. Bu ki- tapta, kendi geçmişiyle birlikte sevgili vatanı Irak’ın dününü hatırlıyor, bugünü üzerine düşünüyor.
Çok katmanlı, değişik karakterde bir kitap Bağdat’ı Düşlemek. Kurgu ile kurgu dışının iç içe geçtiği, otobiyografik özellikler taşıyan ama yalnızca yazarın anıları olmakla da kalmayan, hareket noktası yerel olmasına rağmen evrensele bağlanan bir metin. İnsan zihninin neyi hatırlamak ve neyi silmek istediği, bilinç ile bilinçaltı, politik mücadele, insanlık ve kadınlık halleri üzerine düşündürücü, yer yer kışkırtıcı, yer yer zorlayıcı bir okuma.
Tutku ve sorumluluk duygusuyla yazılmış Bağdat’ı Düşlemek kendi düşlerimi, belleğin bugüne taşıyabileceği mutluluk ve acıyı hatırlattı. Mutlaka okunmalı. – Nawal el Saadawi –
Irak’ı işgal eden ABD-emperyal aygıtının yanı sıra, onunla yatıp kalkan bir antropologlar ordusu artık Iraklı kadınlar hakkında yazma piyasasını ele geçirdi. Haifa Zangana ise Iraklı kadınlar hakkında yazmıyor. O Iraklı bir kadın. – Hamid Dabashi –
5. Olmayan Kuşlar Ansiklopedisi – Ece Temelkuran
İki kanatlı ve iki ayaklı bir canlı bize hem özgürlüğü, serüvenciliği ve mutluluğu, hem de yuva rahatlığını, güveni ve nikbinliği hissettiriyor. Kalabalığın ve gürültünün içinde sesi kısılmış, yolunu zaman zaman kaybetmiş olsa da, hem gökte hem de yerde umudu tazeleme işçiliğine devam ediyor.
Yazar, hiç var olmamış şakacı, hüzünlü, neşeli, melankolik, çilekeş kuşlar tasavvur ediyor. Çizer de onlara formlarını, renklerini giydiriyor.
Ece Temelkuran ve M.K. Perker, aynı gökyüzünün altından bize bir kuş ağacı gönderiyorlar; berrak bir gökyüzü ve neşeli topraklar istiyorsak eğer, hayal etmenin hakkı da verilsin diye.
6. Gammaz Ceketi – Christopher Goffard
Christopher Goffard’dan polisiye severlerin keyifle okuyacağı bir ilk roman: Gammaz Ceketi. Goffard’ın klasik suç yapıtlarıyla kara komediyi harmanlayarak kaleme aldığı bu roman, kentin karanlık ve derin sokaklarında geziniyor… Costa Mesa’da yaşayan 41 yaşındaki bulaşıkçı Benny Bunt’ın hayatı, Benny’nin çalıştığı bara Gus “Mad Dog” Miller’ın gelmesiyle değişir. Polislere muhbirlik yaparak hayatını idame ettiren Benny, Gus’la yakın arkadaş olup onun maceralarına eşlik eder. Bu ilişkiyle birlikte sıkı bir gerilim hikâyesi çıkar karşımıza…
Gus’ın cinayet planlarıyla polisin “gammaz ceket”liği arasında kalan Benny Bunt’ın garip hikâyesini Goffard’ın gerilimli olduğu kadar kendine has mizahi kaleminden okuyacaksınız…
7. Saatler – Michael Cunningham
Üç ayrı zaman diliminde üç ayrı ayrıksı kadının birbirine koşut hikâyeleri: Sinir buhranlarıyla boğuşan ünlü yazar Virginia Woolf; eskiden sevgilisi olan şair dostu için bir parti düzenleyen New York’lu biseksüel editör Clarissa Vaughan; California banliyösünde kapana kısılmış, intiharın eşiğindeki ev hanımı Laura Brown. Umut ile umutsuzluk, yaşam ile ölüm arasında bocalayan muallakta kalmış koygun hayatlar.
1999 yılında Pulitzer ve Pen Faulkner ödüllerinin sahibi olan roman 2003’te beyazperdeye aktarıldı ve Virginia Woolf rolüyle Nicole Kidman’a En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar kazandırdı. İlknur Özdemir’in 2000 Dünya Kitap Çeviri Ödülü’ne layık görülen ustalıklı çevirisiyle.
8. Kuş Uçar Kanat Ağlar – Şükrü Erbaş
Buradan dağlara bakarım. Gün, eteklerini toplayıp giderken bir küçük anne gelir. Yatağındaki boşluğa bakar. Tülbentlerini açar, katlar. Kırlentleri düzeltir. Kitapları toplar. Çocukları sorar. Gözyaşımı kurular. “Göğsümdeki çiçeklerin dili yok, unutma.” Evine gülümser. Alın çizgilerimi düzeltir. Sonsuzluğun ağzıyla öper. Yalnızlığımı alır. Yalnızlığını verir. “Ölüler, yaşayanlarda yaşar, bunu hiç unutma.”
Buradan dağlara…
9. En Yakın Arkadaşımın Şeytan Çıkarma Ayini – Grady Hendrix
80’ler müzikleri ve sineması, dostluk ve şeytan tarafından ele geçirilme üzerine kalpleri ısıtan bir korku romanı.
Yıllardan 1988… Lise ikinci sınıf öğrencisi olan Abby ve Gretchen çocukluklarından beri çok yakın arkadaşlardı. Ters giden bir yüzme macerasından sonra Gretchen oldukça… farklı davranmaya başladı. Aksi ve sinirli bir insandı artık. Bulunduğu her yerde tuhaf olaylar peşinden geliyordu.
Bu sıradışı durumu araştırmaya başlayan Abby ürkütücü sonuçlarla karşılaşacaktı. İki kızın hikâyesi dehşet verici bir noktaya geldiğinde, kaderlerini şu soru belirleyecekti: Dostlukları, Şeytan’ı alt edecek kadar güçlü mü?
The Exorcist ve Heathers gibi klasiklerin yanı sıra Stranger Things ve Welcome to Night Vale gibi popüler kültlerle de dirsek temasında bulunan En Yakın Arkadaşımın Şeytan Çıkarma Ayini, gençlik sıkıntılarını, tarifsiz korkuları, E.T.’yi ve 80’ler nostaljisini tüyler ürperten bir doğaüstü gerilime dönüştürüyor.
10. Lambalo ve Kaşa – Miheil Cavahişvili
Gürcü edebiyatının önde gelen yazarlarından Miheil Cavahişvili’nin 1925 yılında kaleme aldığı Lambalo ve Kaşa Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Urmiye Gölü civarında geçen olayları konu alan dramatik bir roman.
Cavahişvili, savaşın masum insanların hayatlarını nasıl bir cehenneme çevirebileceğini, siyasetin kirli ellerde din ve milliyetçilikle birleştiğinde nasıl büyük ve kitlesel bir silaha dönüşebileceğini ustalıkla anlattığı romanında okurunu, yarattığı sıra dışı karakterler üzerinden insan ruhunun karanlık dehlizlerine ayna tutan bir yüzleşme yolculuğuna davet ediyor. Lambalo ve Kaşa arka planda akıp giden tarihsel gelişmeler ışığında, savaşın tüm aktörlerini ete kemiğe büründüren usta işi bir alegori.
Sahipsiz kalan köpekler aşağılara indiler. Önce biri ulumaya başladı; sonra ikincisi ve üçüncüsü ona cevap verdi. Sonra bütün vadi öylesine umutsuz inlemelerle dolup taştı ki, sanki olduğu yere çökmüş olan binlerce köpek, başlarına gelen felaketi ve kimsesiz kalmış olmalarını semalara haykırıyordu. O günden sonra o köpekler Asuri köylerine gidecek ve bir lokma ekmek verecek olan yeni sahipler bulmaya çalışacaktı.