Ferit Edgü, Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı romanı ile okuru düş ile gerçeklik üzerinde bir gezintiye çıkararak hem yazarın hem okurun düşleri ve sunduğu gerçeklik üzerinden bir başka gerçekliğe ulaşmasını sağlıyor. Bu yönüyle Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı kısa romanının, az sözcükle geniş anlamlar sunan, yazarın yazın dünyasını en iyi temsil eden eserlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Sanatın eserlerinden yadsınamayacağını açıkça gördüğümüz Ferit Edgü, eserine Fernando Pessoa’nın şu sözleriyle başlıyor:
“Ve tüm bunlar bir başka gerçekliğin derinliğinden gelip çınlıyor içimde.”
Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı romanının yayımlanmasından 20 yıl sonra vermiş olduğu bir söyleşide yazar, gerçeklik ve düş üzerine şu cümleleri kuruyor:
“Ben gerçeğin içindeki düşü ve düşün içindeki gerçeği aradım. Bize gerçek diye sunulanlar, önünde sonunda yazarın uydurduklarıdır. Ben özellikle romanlarımda görsel sanatlardan, sinemadan ve fotoğraftan yararlandım. Örneğin, Eylül’ün Gölgesinde Bir Yazdı’nın birinci bölümü, tümüyle fotoğraflardan oluşmakta. Gerçeğin içindeki gerçeğe varmanın tek yolu kanımca düşten geçer.”
Eser, Çakır’ın Öyküsü, Ara ve Su Testileri olmak üzere üç kısımdan oluşuyor. Yazarın söyleşide de bahsettiği gibi ilk bölümde önce yazarın kendi ağzından Çakır’ın öyküsünü yazmak üzerine söylemleri, ardından Çakır karakteri ve tümüyle ona ait fotoğraf tasvirleri yer alıyor. Bölümün başında yazar bir fotoğraf albümü bahsi ile esasen Çakır’ın hiç fotoğrafı olmadığını söyleyip bir düş bahçesine giriyor. Böylece Çakır’ın Fotobiyografik Öyküsü başlıyor; tek bir fotoğrafa dahi sahip olmayan Çakır, koca bir düş albümüne sahip oluyor. Ardından “Ara” bölümü geliyor ve kitabın başında rastladığınız Pessoa’nın sözünün bu bölümde derinlik kazandığını farkediyorsunuz. Bu bölüm ile yazar öykü sahibi olmaktan çıkıp öykülerin emanet edildiği bir anlatıcı formuna dönüşüyor ve son bölüm olan Su Testileri’ni ilk bölümden farklı olarak bu bilinçle okuyorsunuz. Ferit Edgü, son bölüm ile imgelem dünyasına koca bir kapı aralıyor. 23 küçük kısımdan oluşan ikinci öyküde yazar, bölüm sonlarında okuyucuya bir düş denizi sunuyor, gerçekliği tamamlanmamış cümlelerin içine saklıyor. Başta çok anlamlandıramadığınız bu bölümlerde, öykünün devamında kendinizi iç sesiniz ile boşlukları tamamlarken buluyorsunuz. Tüm bu bilgiler sonrasında bir roman bahsi yapılırken yalnızca iki öykü ile karşılaşmak bir tür tartışmasını da beraberinde getiriyor. Bunun için de yukarıda bahsi geçen söyleşide eserin türü ile ilgili söylemiş olduğu şu cümleleri buraya iliştirmek doğru olacaktır:
“Ne öykü, ne roman. Türkçe’de karşılığı anlatı. Ama anlatıda anlatmak var, dolayısıyla ben, bu yapıtım için bu sözcüğü pek uygun bulamadım. Roman değil de, romana yakın anlamında romansı dedim, ama tutmadı. Dilerseniz, küçük, kısa öykü gibi küçük roman diyelim.”
• Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı – Ferit Edgü
• Sel Yayıncılık – Roman
• 110 Sayfa
Bahsi geçen söyleşi için: Ada Dergisi – Sayı 10 (Ferit Etgü ile Sanat, Edebiyat ve Dil Üzerine Bir Söyleşi)
Söyleşinin web formatı için: http://www.edebiyathaber.net/ferit-edgu-ile-sanat-edebiyat-ve-dil-uzerine-bir-soylesi/
Fotoğraf: http://www.selyayincilik.com/kitap/eylulun-golgesinde-bir-yazdi-860