Geçtiğimiz haftasonu Aki Kaurismaki’nin dilimize Sararmış Yapraklar olarak çevrilmiş filmini izledim. Film pek çok şeyi inanılmaz katı bir dille, mizah yapma çabası olmadan sizi trajediye, komediye gömerek anlatıyordu. Fin toplumunun yaşadığı yerden işine, hayatın kendisinden toplumsal ilişkilere kaskatı boşluk içerisinde bakışını altmetinlerle acımasızca anlatan 81 dakikalık bir film. Şu sahne o kadar güzel özetliyor ki filmi: Mahallenin barında neşeli bir melodiye eşlik eden sözleri intihara karar vermiş birinin son mektubunu andıran şarkıyı dinleyen insanlar… Şarkının konser kaydını eklemek istiyorum:
Ne söylediğini anlamadığım Fince şarkı sözlerini araştırınca şöyle olduğunu gördüm:
“artık beni gitmekten alıkoyacak hiçbir şey yok
ama sanki dizime kadar beton dökmüşler
bin kilo var omuzlarımda, beni aşağı ittiren
son bir engel kalsa dahi,
varabilir miyim mezarıma hâlâ bilmiyorum”
Athica Books’tan yayımlanan Uçurumda Son Çay’ı filmi izlemeden önce okumaya başlamıştım. Zihnim ister istemez filmdeki bu sahneyle kitabın temasını, anlatmak istediğini özdeşleştirdi. İnsanlar hayattan vazgeçmeye karar verebiliyorlardı. Bu her coğrafyada gerçek bir şeydi. İnsanlar doğuyor, yaşıyor ve bazen kendilerinden, hayatlarından vazgeçebiliyorlardı. Bunu eyleme dökebiliyorlar ya da bir şarkı yazıp bunu dışavurabiliyorlardı.
Uçurumda Son Çay, bir kayıp ve yüzleşmeyle açılıyor. Toni, kendinden çok farklı karakterdeki kardeşini kaybetmiştir. Görünüşte bir trafik kazasında ölmüştür Jonathan, fakat polis raporları bunun bir intihar olabileceğini de göstermektedir. Kardeşinden kalan külleri, onun günlüğünde yazdığı gibi Rocky Dağları’nda doğaya serpmek için yola düşer Toni. Araç içerisinde arka koltuktaki kardeşinin kül kavanozuyla tartışmaya, kavga etmeye başlar. Kendisiyle, yaşamıyla, ailesiyle olan ilişkileriyle, kısacası onu bugünlere ulaştıran her şeyle yüzleşmeye başlar. Çıktığı yol onu olduğu kişiyi sorgulamasına neden olur. Bir haber ajansı sahibidir, gazetecidir ve işi her şeyinin önüne geçmiştir: Ailesinin, onu terk eden eşinin, yaşamının, değer verdiği her şeyin. Bununla yüzleşen Toni, yol kenarında dinlenme tesisinde durur ve içmeye başlar. Kör kütük sarhoş olur. Ayakta duramaz. Yola çıkmaya yeltenirken bir el onu durdurur, bir kahve içmeye davet eder. Ve buradan asıl hikâyemize götüren hikâyelerin ilkini dinlemiş oluruz.
Gazetecilik damarı kabaran Tomi, onu kahve içmeye davet eden kadının hikâyesinden etkilenir. Dinlediği hikâyede, yakınlardaki neredeyse terk edilmiş Luckfield kasabasında uçurumun kenarında yaşayan bir ihtiyardan bahsetmiştir Rose. Onu intihardan vazgeçirmiştir, ona elini uzatmıştır. Uçurumun Adamı Kosei-San’la tanışmak için oraya gider Toni. Zorlu yolculuğu esnasında sırt çantasına aldığı kardeşinin küllerinin bulunduğu kavanoz da uçurumdan aşağıya düşer. Bir şeyler onun orada kalmasını için şartları oluşturuyordur.
Tanıştığımız bilge anlatıcı Kosei-San, bize hikâyelerini bir ritüel halinde hazırladığı çay ikramlarıyla anlatmaya başlar. Oraya akıllarında tek bir amaçla gelen insanların hikâyelerini öyle etkili bir dille anlatır ki, Toni oradan ayrılamaz. Hikâyeler onu sarıp sarmalar. Aklında haber yapma fikriyle oraya kadar gelmiştir ancak yaptığı çıkarımlar, başına gelenler, dinledikleri ve oradaki sakin hayat onu çok fazla etkiler. Bir hafta önceki hayatıyla arasında dağlar kadar fark vardır. Belki de uçurumlar kadar. Bu yolculuk ona, yeni bir hayat bakışı kazandırır. Sadece bu mudur? Esmeralda’yla tanışır. Biz rastlantı gibi okuruz ancak öyle değildir.
Kosei-San, 188 insanın hayatına dokunmuştur ve onları intihardan vazgeçirmiştir. Uçurumun kenarında oraya hayattan vazgeçmek isteyenlere el uzatır. Onları dinler, anlar, çözümler sunar. İnsanlar hayatla baş edemediğinde, onlara başka bakış açıları kazandırır. Gerçek bir hikâyeden uyarlandığı yazar kitabın tanıtımında. Gerçek hikâyeler dinlemek, kurmacalarda gerçeklikten beslenmek etkileyici izler bırakabiliyor. Kosei-San’ın “birinin bunu yapması gerekecek” diyerek üstlendiği hikâyeler, hayatla mücadele edenlere ilham olacak nitelikte.
Bir film, bir şarkı, bir kitap. Hayata tutunmak için sebep arayan insanların duygularını anlamak, kendi yaşamlarımızın anlamını ararken sıkışmışlığımızdan kurtulmak… Hayat ne olursa olsun, yaşamaya değer.
- Uçurumda Son Çay – Angeles Donate / Francesc Miralles
- Athica Books – Roman
- 240 sayfa
- Çeviri: Emir Acar Çobanoğlu