“İnsan bazı şeyleri hiç düşünmez,
bu şeyleri ancak onlarla karşılaşmak zorunda kalınca fark eder.” (sayfa 25)
2017 yılında gençler için en iyi kitap dalında Andersen Ödülü sahibi Güneşten Sonra kitabı, Gabriele Clima tarafından kaleme alınmıştır. Çevirisini Esma Fethiye Güçlü’nün üstlendiği Güneşten Sonra, Timaş Yayınları’nın Genç Timaş etiketiyle temmuz ayı seçkisi arasında yerini almıştır. Gabriele Clima’nın çok beğenilen bir diğer eseri Mırıldanan Çocuk da Timaş Yayınları etiketi taşımaktadır.
Bu kitaba başladıktan sonra gençlere yazılmış olan Güneşten Sonra’yı okumadan gençlerin zihnindeki düşünceleri merak etmeye başladım. Kitabı okuduktan sonra bambaşka düşüncelere sahip olacaklarını tahmin ettiğim için öncesinde neler olduğu merakıyla hazırladığım birkaç soruyu çevremdeki gençlere yönelttim. İşte karşınızda Güneşten Sonra kitabından önceki düşünceleriyle gençler: Zeynep Duru Keser, Ece Mutlu, Eren Tutgun ve Eylül Uğurlu. Cinsiyetleri, yaşları, yaşamları ve şehirleri farklı gençlerin bu konudan bağımsız ama hayatımız için önemli olan bir gerçek konusunda düşünceleri yazıyı yazma isteğimi ve geleceğe tuttuğumu sandığım o ışığı kuvvetlendirdi. Hepsine buradan bir kez daha teşekkür ederim.
Dario, dokuz yıl önce babası tarafından terkedildikleri için annesiyle birlikte yaşayan on altı yaşında liseli gençtir. Öyle ki annesinin yanında olması gereken kişi bir anda ortadan yok olunca evin erkeğinin kendisi olduğunu düşünür ve bu düşünce onu on altı yaşında sigara içerek büyüyeceği düşüncesine iter. İster istemez kendisini bu ayrılıkta suçlu gören Dario, okul hayatında oldukça haylaz, sorun çıkaran biri olarak görülür. Müdür ve öğretmenlerinin şikâyet listesinde ilk üçe girmiş olan Dario, zirveyi oynamak ister gibidir adeta. Sonunda bir gün bardağı taşıran son damla da düşer. Müdür ve öğretmeni tarafından beklenmedik bir ceza gelir.
Gençlere sordum: “Diyelim ki bir lisenin müdürüsünüz. Karşınızda sürekli sorun çıkaran ve her defasında affettiğiniz genç bir çocuk var. Sonunda bu affedilmenin sonunun gelmediğini fark ettiniz. Ona karşı nasıl bir yol izlerdiniz?”
Zeynep (16): Aslında ben bu noktada öğrenciyi kaybetmekten çok kazanmaya odaklanırım. Yani onu hatasıyla baş başa bırakmak yerine ona hatasının neden yanlış olduğunu ona anlatıp hatasını çevirmeye çalışırım. Bu noktada aslında öğretmenin önemi devreye giriyor. Çünkü öğretmenin öğrenciyi iyi bir şekilde analiz edip ona hatasının nasıl yanlış olduğunu daha kolay algılayabileceğini tespit edip ona göre bir yol izlemesi bence öğrenciyi o hatadan döndürüp tekrardan kazandırmanın en mantıklı yolu.
Eren (18): İlk olarak arkadaşlarına danışarak sevmediği aktiviteleri öğrenirdim. Ardından okuldan sonra her gün zorla o işi ona yaptırırdım. Kendisinin eziyet göreceği bir ceza ile sorumlu tutardım. İnsan ister istemez bir yerden sonra o işi yapmamak için kendini daha sıkı tutar.
Ece (16): Aslında bunun cevabı kendisinde saklı. Gerçekten ne yaptım? O ne yaptı?
İşin derinine inmek lazım aslında. Bardağı taşıracak kadar, durmadan bir şeyler yapmasının altında ne yatıyordu? Ailesiyle, arkadaşlarıyla veya kendi içinde yaşadığı şeylerin dışa vurumu muydu yoksa sadece dikkat çekme arzusu mu? Önce tüm bu soruların cevaplarını arar ve duruma göre yolumu çizerdim. Uzaklaştırma, alı koyma vs gibi öğrenciyi korkuyla “eğitmeye” çalışan yüzeysel yöntemleri kesin bir çizgiyle ayırır; yaptıkları şeyleri eğer başkaları ona yapsaydı nasıl hissederdi diye düşünmesini, empati yapmasını amaçlayarak ilerlerdim.
Eylül (15): Öncelikle bu öğrenci daha çok sözden anlayan bir öğrenciyle zaman geçirerek okul açısından fikirler paylaşmalı. Bu arkadaşı onun sakinleşmesine ve daha uyumlu olmasına yarayabilir. Eğer bu fikir de sakinleşmesine yardımcı olmazsa ailesi ile görüşüp profesyonel olarak psikolojik bir destek alması gerekir.
Dario okul yönetimi tarafından gönüllü yardım hizmetlerinde çalışma cezası alır. Bu gönüllü yardım hizmetleri dedikleri ise, belli bir engele sahip çocuklarla vakit geçirmek, izin verildiği ölçüde yardım etmektir. Bu sayede Dario, hayatta daha ciddi şeylerin olduğunu da fark edecek ve belki de yaptığı bütün bu taşkınlıkları büyük ölçüde azaltacaktır. Fakat Dario, engelli çocuk Andy ve onun yanındaki yardımcısı Elisa ile tanıştığında Andy’i aptal olmakla Elisa’yı ise işe yaramaz olmakla suçlar. Bir insanın engelinin olması, konuşamıyor ya da yürüyemiyor olması onun aptal olduğunu göstermez. Bu sadece soyut gücün somut engellerle engellenmeye çalışılmasıdır. Engel kelimesi belki de bunun içindir. Engel, insanın engeli değildir, dünyanın bir engelidir. O insanı anlayamıyor olmak insanın değil anlamayanın suçudur. Dario, Andy ile vakit geçirdikçe tekerlekli sandalyede olan ve konuşamayan bir insandan çok daha farklı şeyler olduğunu görür. Daha da önemlisi bu insanların ihtiyaçlarıdır.
Gençlere sordum: “Engelli birinin ihtiyaçları nelerdir sizce? (duygular da dahil)”
Zeynep: Bu soruyu iki ayrı kapsamda inceleyebiliriz aslında. Birinci kapsamda, biçimsel ve somut ihtiyaçlardan; ikinci kapsamda ise daha duygusal ve bireyin ruh dünyasını barındıran ihtiyaçları ele alabiliriz. Bu doğrultuda birinci kapsam dahilinde bireyin konfor alanını arttırmak ve onların fiziksel engellerini olabildiğince hayatlarında geri plana atacak bir hayat düzeni kurgulamak olarak bahsedebiliriz. İkinci kapsamda ise bireyi herhangi bir bakış veya söz aracılığıyla zedelemeyi engellemek ve toplumun bir parçası oldukları gerçeğini farkındalık yaratabiliriz.
Eren: Engelli birisinin öncelikle sevgiye ihtiyacı vardır. Çoğu engel ancak sevgi ile aşılabiliyor. Anlayış ve hoşgörüde hemen ardından gelen önemli ihtiyaçlar.
Ece: İhtiyaç çok keskin bir kavram. Her ne kadar insanın ihtiyaçlarını temelde beslenme, barınma ve giyinme olarak üçe ayırsak da olaya başka bir perspektiften bakıldığında bir engel fark etmeksizin her insanın hatta biraz daha genişletirsek her canlının en temel ihtiyacı sevgi değil midir? Bir insan temelde kendini severse etrafındakileri de sever, kendini sevebilmesi için de öncelikle kendi değerinin farkına varmalıdır. Her insanı hayatta tutan belirli şeyler vardır ve insanlar bu “şeyler” ile aralarında bir bağ kurar. Bu bağı oluşturan iplikler de sevgiyle harmanlanmıştır. Engelli bir birey, tüm engellerine rağmen kendi değerini görebilmeli ve kendini sevebilmelidir. Bunu başarabildiğinde, sevgiyi görebilecek, gösterebilecek ve diğerleri tarafından tüm engellerine rağmen kabul edilmiş hissedecek, sonunda yaşama sevincini bulacaktır.
Eylül: Ona sahip çıkacak, gerektiğinde engelinin getirdiği zorluklarda yanında olarak ona yardım edecek bir arkadaşa ve bu arkadaşın yanında getirdiği onun her zaman yanında olacağına dair güven ve sevgiye ihtiyaç duyar.
Dario engelli bir bireyin üşümesinden çok terlemesinin gerektiğini öğrenir. Ağustos sıcağında bile bere ve kalın kıyafetlerle gezdirilen Andy için dışarıya çıkıp bir güneşi görmek istemesi bile tehlikelidir. Çünkü soğuk ölüm demektir ve soğuğun nereden eseceği hiç belli olmaz. Bununla beraber Dario, onun tuvaletinin bile düşünülmesi gerektiğini fark eder. Her şey düşünülmektedir fakat Elisa’da eksik olan bir şey vardır. Elisa sevgi göstermekten çok uzaktır. Yaptığı tek şey yapmacık bir şirinliktir.
Gençlere sordum: “Engelli bir arkadaşın olsa ve tüm gün size ait olsa onunla neler yapmak isterdin?”
Zeynep: Aslında bu noktada bireyin kendi zevkleri devreye giriyor. Çünkü onun yapmaktan zevk aldığı aktiviteler onun fiziksel farklılıklarına uygun olacaktır. Ona olabildiğince uyum sağlamaya çalışarak onunla beraber olduğumuz süre zarfı içerisinde o talep etmedikçe fiziksel engelini söz konusu haline getirmemeye özen gösteririm.
Eren: Normal bir arkadaşlarım ile ne yapıyorsam onunla da aynılarını yapardım. Çünkü onunla yapacağım farklı aktiviteler onun bizden farklı hissetmesine neden olur, beraber oyunlar oynarız, bir şeyler izleriz, yemek yeriz. Normal bir arkadaşımla yapacağım aktivitelerin aynısı olur.
Ece: Böyle bir durumda önemli olan benim değil, onun istekleri olurdu. Yapamadıklarını veya yapamayacaklarını yapmaya öncelik verirdik. Onun imkansızlarını gerçekleştirmeyi hedeflerdik. İşitme engeli varsa kulağı, görme engeli varsa gözü, konuşma engeli varsa ağzı, zihinsel engeli varsa beyni ve ortopedik engeli varsa eli/kolu/bacağı vs olurdum. Tutamadığı dondurmayı onun için tutar, göremediklerini ona en detaylı biçimde betimlerdim.
Eylül: Onunla engelinin önüne geçmeyeceği şekilde gezeriz, görmediğimiz farklı yerlere gideriz veya bize yeni şeyler katabilecek aktiviteler buluruz. Konuşuruz ve birbirimizle yeni ilgi alanları paylaşır, dertleşiriz.
Dario bir gün güneşi camın arkasından izleyen Andy’e güneşi göstermek için Elisa’dan habersiz dışarıya çıkarttıktan sonra işler tümüyle değişir. Yakalanmaktan korkan Dario Andy’nin tekerlekli sandalyesini hızlıca sürer ve bir trene binerler. İndikleri istasyona kadar Dario nereye gideceklerini bile düşünmemiştir. Fakat indikleri istasyon yakın zamanda annesinin çekmecesinde bulduğu ve babasından geldiği anlaşılan kartpostaldaki adrestir. Dario’nun zihni kendisini ve arkadaşını babasına götürmüştür. İşte burada Andy’nin yatacağı yeri, yediği yemeyi onun için tutmayı, üzerine işememesi için formüller bulmayı, alması gerekli olan duşunu, vücut sıcaklığını hatta yürürken yanında sallanan kollarını bile kendisinin koruması gerektiğini anlar.
Günlerce buldukları yerlerde yemek yiyen, yürüyen, tanımadıkları insanların yanında ya da partilerinde kalan bu iki genç sonunda Dario’nun babasına da ulaşır elbette. Fakat o süreç içinde Dario somut engellerin gücünü kaybetmesine yol açacak karşı gücü bulmuştur: sevgi. Onunla zihninde uzun sohbetler ettiğini görür. Üstelik bu birebir gerçektir. Bu sayede Andy ellerini ve parmaklarını kullanabilmeyi öğrenmiştir, birkaç kelime söyleyebilmekte ve doyasıya gülmektedir. Elle bile tutulamayan sevginin yaptıklarını görün!
Gerçek bir hikâyeden ilham alınarak yazılmış olan Güneşten Sonra kitabı, aslında adı Andrea olan bir engellinin yaşamından alınmış bir kesittir. Yardımcısı Fabiola, Elisa’dan bağımsız oldukça yardımsever biridir. Onunla arkadaşlığında Andrea’yı tanıma şansına erişen yazar Gabriele Clima, bu engelsizliğin engelini herkese duyurmak için kaleminin gücünü doldurmuş ve Güneşten Sonra’yı yaratmıştır. Dünyada gözden uzakta tutulmaması gereken oldukça gerçek bir şeydir: engelli olmak. Bir filmde denildiği gibi biz normal değiliz, asıl normal onlardır. Dario’nun da dediği gibi asıl biz engelliyiz, onların engeli sadece bir tekerlekli sandalyede oturmaktır.
Çocukluğumda Omurilik Felçliler Derneği’nde çok fazla bulunmuş ve şahane insanlar tanımıştım. Aramızda hiçbir engel yoktu. Böyle büyüyünce Güneşten Sonra kitabı kalbimde daima güneş alan ve ışıl ışıl parlayan o çiçeğe can suyu döktü. Herkesin bu gerçeği en basitinden kaldırımda yürürken işgal ettikleri engelli yolunu gördükleri vakit fark edeceklerini umuyorum.
“Sınırları kaldırmak. Hiç durmadan ileri gitmek. Andrea bana bunları öğretti. Onun hikâyesi gibi hikâyeler bunları öğretir.” (Fabiola Beretta)

- Gabriele Clima – Güneşten Sonra
- Timaş Genç Yayınları – Roman
- Çeviri: Esma Fethiye Güçlü
- 176 sayfa