Japon yazar ve çizer Aki Yamamoto’nun yazıp çizdiği “Humanitas”, Üç farklı zaman diliminden, üç farklı kahramanın hikâyesini konu edinen kitap, epik ve modern dille Yamamoto’nun karanlık çizgilerini birleştirerek anlatıyı sonsuz ve “ölümsüz” hale getiriyor.
Aki Yamamoto 1997 yılında Tokyo’da doğmuş. Gençlik yıllarında etkilendiği grafiti kültüründen mütevellit, görsel sanat çalışmalarına kentlerde çekilen fotoğraflarla başlamış. Yine bununla ilgili olarak ilk gençlik yapıtlarına şehirlerin doğal atmosferindeki anlık görüntüler, çizimler, metinler içeren zine’ler eklemiş. Kendi çizimleri üzerine çimentodan heykeller ve planlar ekleyerek deneysel yönde oynamayı da seven Yamamoto, ağırlıklı olarak meta perspektifini kullanarak çalışmalarına devam ediyor. Yamamoto ayrıca, Athica Books etiketi, Peren Ercan çevirisiyle yayımlanan “Humanitas” kitabıyla kısa süre önce Türkiyeli okurlarla buluştu. Üç farklı zaman diliminden, üç farklı kahramanın hikâyesini konu edinen kitap, epik ve modern dille Yamamoto’nun karanlık çizgilerini birleştirerek anlatıyı sonsuz ve “ölümsüz” hale getiriyor.
Savaşın anlamsızlığına dair dokunaklı bir hikâye
Yamamoto, ilk hikâyede 15. yüzyılın Orta Amerika’sına götürüyor bizi. O zamanlar, bir kabilede ikiz olarak doğanların, kabilenin bir üyesi olmak için on üçüncü kış mevsiminde savaşmaları gerekiyormuş. Sosyal statünün bundan 700 yıl evvel bile var olduğu Amerika’da, kabilelerin sıradan insanları hayatlarına karın tokluğu için devam ederken, kabile üyelerinden birinin çocuklarının yine kabile mensubu olmaları için birtakım feragatlerde bulunması lazımmış. Yamamoto’nun hikâyesinde; savaşarak “üyelik” almak da bu feragatlerin başında geldiği için ikiz doğan Ocelot, doğumundan itibaren ayrı kaldığı ikiz kardeşiyle kabileye üye olmak için bir savaşa hazırlanışını okuyoruz. Kabilenin savaşçısı Neslo’nun eğitmenliği eşliğinde, kardeşine karşı savaşacağı günü bekleyen ve gözleri pek iyi görmediği için dezavantajlı durumda olan Ocelot, düello günü gelip çattığında, kendisinden çok daha güçlü, çevik ve cesur kardeşi Coyotle’a karşı kahramanca bir mücadele veriyor. İki kardeş er meydanında cebelleştikten sonra ikisi de can vererek yine kabilenin inanışına göre aynı ruhta buluşuyor. Ayrıca kanla beslenen Güneş Tanrısı’nı da fazlasıyla doyuran bu kapışma, savaşın anlamsızlığına dair sert ama dokunaklı bir öykü bırakıyor geriye.
Söz konusu vatansa…
Yamamoto’nun ikinci öyküsü Sovyetler Birliği döneminde geçiyor. “Sıcak” savaşın bitip, “soğuğunun” başladığı dönemlerde Sovyetler Birliği, kapitalist Amerika’ya karşı galibiyetle sonuçlanacak her türlü işe giriştiği malum. Devlete halel gelmesin diye en ufak bir şeyde bile şüpheye mahal vermeden herkesi muhalif ilan ederek hapse gönderen rejimin ürpertici kanatları altında bir yanlış anlaşılma sonucu kendisini parmaklıkların ardında bulan Yuri, satranç hakkında ortalama bilgiye sahip olan bir mahkum. Günleri de tüm mahpuslar gibi sabahtan akşama kadar çalışarak geçiyor. Ancak koğuş arkadaşı satranç ustası, bu sıkıcı günleri biraz olsun doldurmak amacıyla kendi kendine kurduğu satranç masasında Yuri’yi oyuna davet ediyor. Hapishanenin adı konulmayan kurallarından biri olan beleşe oyun, elbette burada da geçerli değil. Yuri kaybederse yaşlı adama bir şey vermek zorunda ancak vereceği herhangi bir şeyi yok. Bu yüzden Yuri yenildikçe, ihtiyardan sopa üstüne sopa yiyor. Ancak bir gün canına tak eden Yuri yaşlı adamı dize getiriyor ve saygı kazanmaya başlıyor. Aklı, haber alamadığı ailesinde olan Yuri kaçma planları yaparken Sovyet askerleri tüm mahkumlara aynı sorudan oluşan bir test yapıyor. Yuri’nin sorulara verdiği cevap karşısında şoke olan Sovyet yönetimi, onu hemen satranç turnuvasına sokmak için bulunduğu delikten çıkarıyor. Amerikalı bir satranç ustasıyla karşılaşacak olan Yuri, maç günü gelene kadar tüm Sovyet satranççılarının çalışmalarını kayıtlardan dinleyerek idman yapıyor. Bu arada kendisine gözleyen komutandan da ailesini bulması için yardım istiyor. Günler geçip maç günü geliyor ve Yuri rakibi Aaron’u alt ediyor. Bu süreç boyunca sadece satranca konsantre olan Yuri, bir robota dönüşüp ölümü uğruna aradığı ailesinden vazgeçip halkına hizmet etmek için yaşayan bir adama dönüşüyor. Son hikâyede ise, balina avcısı bir eskimo kabilesinden Ena’nın genç bir kadın olarak zorlu yaşam koşulları altındaki yaşamına şahit oluyoruz…
Aki Yamamoto, “Humanitas”ta, Latince, “insan doğası”, “memleket” gibi anlamlara gelen humanitas’ın içini dibine kadar dolduruyor. Her biri ayrı birer hikâye olsa da, insan ruhunun altında yatan, ona özgü tüm duyguları ve davranışları birleştiren üç öyküyle baş başa bırakıyor bizi Yamamoto. Bunların ardına sakladığı, yurt, vatan, gelenek, görenek gibi kavramlar ise; yine insandan çıktığı için, ona geri dönüşünü farklı bir merkezden yaparak anlattıklarının kavrama çemberini genişletiyor.
- Humanitas – Aki Yamamoto
- Athica Yayınları – Çizgi Roman
- 256 sayfa
- Çeviri: Peren Ercan