Sunucu, seslendirmen ve oyuncu Lemi Filozof‘la Uçan At Yayınları’ndan çıkan kitabı Lemi Abi ve Zuzi Uzay Macerası üzerine Sibel Kandilli sohbet etti.
Keyifli okumalar diliyoruz.
Merhaba Lemi Bey. Öncelikle eserinizi kutlarım. Baştan söyleyeyim Zuzi, Felix ve Ekum gibi karakterleri çok sevdim, eser bize çok güzel bir dostluk hikâyesi anlatıyor. Fakat her şeyden önce seslendirmen ve oyuncu Lemi Filozof, böyle bir çocuk kitabı yazmaya nasıl karar verdi, bize bundan bahsedebilir misiniz?
Kitapta yer alan sevimli karakterlerim adına size teşekkürlerimle başlamak isterim. Ruhumun çocuk kalmayı başarabildiği anlarda, özgür hissettiğim zamanların birikimiyle çıktığım irili ufaklı hayali yolculuklarım vardı. Düşünürüm, hayaller kurarım, bunlar genelde sabahın çok erken saatlerinde uyandığımda olur. Küçük kısa notlarım, eski yazılarım belki de bu zamanı bekliyorlarmış. Geçen yıllar, yaşadığım deneyimler ve uzun yolculuklarım, demlenmeyi ve olgunlaşmayı da beraberinde getirmiş olabilir. Çocuklara içerik üretmenin beni oldukça eğittiğinin de farkındayım. Bu alanda daha öğreneceğim ne çok şey var kim bilir… Sonra yazar dostum Recep Kayalı’nın yüreklendirmesi ve teşvikiyle bu serüvenin içinde buldum kendimi.
2020 yılından bu yana, uzaylı dostunuz Zuzi ile birlikte Lemi Abi ve Zuzi adlı bir YouTube programına imza atıyorsunuz. Zuzi ve onun gezegeni XT-50 hakkında bir kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Bu hikâyenin atmosferini zaten Youtube kanalını açtığımız zamanlarda aldığım notlarla kurmaya başlamıştım. Kitap halini olmasa da görsel medyada oluşturduğumuz kısmın dışında, o evreni bütünlüklü olarak ele alıyordum ve detaylı olarak Akubis Galaksisini düşlüyordum. Zamanı geldikçe detaylandırıyor, yeri geldikçe Youtube bölümlerimizde senaryoya dahil ediyordum. Kitap yazma konusu gündeme gelince de tabii ki “Zuzi” ve “Akubis Galaksisi” de benimle birlikte maceranın tam ortasında olmalılar diye düşündüm. İyi ki de öyle oldu.
Zuzi, içinde bulunduğu Akubis toplumundan bahsederken “Akubislerin içinde sevgisini göstermeyi bilmeyenler olduğu kadar bilenler de var. Maalesef her toplumda düşünceli, ince, zarif kişiler olduğu kadar anlayışsız ve kaba kimseler de bulunur.” diyor. Akubisler eserde insanlığın bir izdüşümünü mü yansıtıyor yoksa başka bir şeyi mi temsil ediyor?
Çok isabetli bir soru. Teşekkür ederim. Akubisler tam olarak insanlığın bir izdüşümü değil benim için. Farklı bir toplum. Ortak duygu ve düşüncelerimiz bulunmakla birlikte onların en sevimsiz toplumlarında bile ki örnek vermek gerekirse hikâyemizde XT-60’ta yaşayan aç gözlü yeşil Akubisler aslında sevgisiz değiller. Biraz saf ve aptal bir toplum. İçlerindeki sevgiyi nasıl göstereceklerini bilmeyen, farkındalıkları düşük, rezonansı az olan ilkel ruhlara sahipler. Tekâmül yolculuklarında kat etmeleri gereken uzun yollar olan bir toplum. İnsanlar ise farklı. İnsan cinsinin içinde sevgisiz, ruhları kötülükle sarmalanmış ve bunu bilinçli bir tercihle iradelerini bu yönde kullanan bireyler görüyoruz. Bu yeni bir şey değil pek tabii. Yüzbinlerce yıldır böyle. Nedenini bilmiyorum. Kimsenin de bildiğini düşünmüyorum.
XT-60 gezegeninden gelen Akubisler, Zuzi’nin gezegenindeki Setunus ağaçlarını çalmaya çalışıyor ve hatta bu durum gezegenin geleceği için tehlike oluşturuyor. Tüm macera da böyle başlıyor aslında. Peki, sizin için doğanın önemi nedir? Setunusların başına gelenlerden hareketle ormanlarımızı korumak için neler yapmalıyız?
Çok uzun yıllardır doğadan kopan, kopuk yaşayan “insan”ın duvara tosladığına tanıklık ediyoruz. İnsan ne zaman ki doğayı terk etti, işte orada kaybetti. Huzurunu kaybetti, bereketini kaybetti, neşesini kaybetti, manasını kaybetti. Tüm bu aşırı bireyselleşmeyle gelen insanlığın son 50 yılın sorunsalları aslında müthiş bir “manâ” arayışı. Doğa ve insan ahengini yeniden yakalayabilmek için, tüm ülkelerin çok katı kurallarla ve uygulanacak yaptırımlarla yeşile, ormanlara sahip çıkmaları gerekiyor. Her yıl ülkelerin iklimleri ve coğrafyaları izin verdiği ölçüde milyonlarca fidan dikmeleri zorunlu olmalı. Bunların olabilmesi için de şimdiki çocuklarımızın ülkeleri yönetecek yaşlara gelmeleri ve bu inisiyatifi kullanmaları gerekli.
İstanbul Kediler Birliği eser içerisindeki çok özgün bir detay. Kapınızı çalan bir sarman kediyle birlikte Zuzi’den gizli bir mesaj alıyorsunuz. Zuzi’nin de Felix adında bir kedisi var üstelik! Bize bu birliği biraz anlatabilir misiniz? Bu birlik hakkında ayrı bir kitap projeniz var mı?
Evet neden olmasın. Güzel bir fikir ☺ Kediler aslında çok basit ve mükemmeller. En akıllıca yöntemlerle hayatta kalabilen, bilgelik mertebesinde davranışlar sergileyen fakat olan bu bilgeliğin farkında olmaya bile ihtiyaç duymayan canlılar. Onlara hayranım. Dünyada da birbirleriyle toplumsal olarak telepatik açıdan bağlantıda olmadıklarını kim bilebilir? Onlardan her şey beklenebilir. Antik Mısır firavunları bile onlara farklı bir saygıyla yaklaşırlarmış. Ne olursa olsun tek amaçları keyifli ve neşeli bir hayat. Basit ve net. Lafı dolandıran hayvanlar değiller. Onlarla vakit geçiren herkesi kendilerine aşık ediyorlar. Bu muhteşem cinsin de global olarak bir sivil toplumu olmalıydı bence. İşte “Dünya Kediler Birliği” fikri buradan geliyor.
Ekum, her kahramanlık hikâyesinde ana karaktere yol gösteren bilge bir yaşlı gibi. Dede Korkut’un yeni nesil bir uyarlaması adeta. Siz Ekum karakterini yaratırken nelerden ilham aldınız?
Öğretmenlerimden, eskiden yanımda olmuş dedelerimden, sevdiğim yazarlardan ve yaşam enerjisini, neşesini kaybetmemiş yaşlı tanıdıklarımdan aldım.
XT-50 gezegeninde Öz Eleştiri ve Empati Bakanlığı, Yardımseverlik Bakanlığı gibi bakanlıklar bulunuyor. Sizin idealinizdeki dünyada böyle bakanlıklar olmasını ister miydiniz?
O kadar çok isterdim ki… İnsanın günlük hayattaki yaşamsal tüm falsoları hep bu iki zihin kasının yeterince çalıştırılmamasından kaynaklanıyor. Empati ve Özeleştiri. Zaten bunlarda yol alabilsek “yardımseverlik” arkasından gelecek olan bir bilinç hâli. Neyse ki çocuklardan yana umudum çok yüksek. Onlar çağı değiştirecekler.
Kitapta astronomiye olan ilginiz göze çarpıyor, renkli evreni okuyucuyu içine çekiyor. Sizce çocukların pozitif bilimlere ve özellikle de uzaya olan ilgisi nasıl artırılabilir?
Çocuklar astronomiyi, uzayı, uzak gezegenleri merak ediyorlar; bu konuya hayli ilgililer. Ben de onlar gibi çok meraklıyım. Çocuklarımızın bilimsel eğitimini desteklemek için kaynak yaratmamız gerekli. Yüzeysel olmayan, lafta kalmayan bir “akıl ve bilim” tabanlı eğitimin teşvik edilmesiyle onları uzaya ve fiziğe daha aşina hale getirebiliriz. Bunlar ancak milli eğitim politikalarının güncellenmesiyle mümkün olabilir. Ayrıca bu alanda çok başarılı belgeseller, kitaplar, filmler ve pek çok yazılı görsel kaynak var. Bunlarla başlamak gayet olumlu. Çocuklarımızın yaşlarına uygun içerikleri bulmak yeterli olacaktır.
Kitapta yer alan karakterlerin günlük hayattaki karşılıkları nelerdir?
Bu kitaptaki “Lemi” karakteri yani benim kendim dışındaki karakterlerin hiçbirinin günlük hayatımda karşılığı yok. Onların hepsi yüzde yüz hayal ürünü; hatta Felix bile kendi kedime hiç benzemiyor. Fakat olgusal olarak ele alırsak; Ekum bilgiyi, Felix netliği ve pratikliği, Zuzi sevgiyi, yeşil akubisler ise insanın doyumsuzluğunu temsil ediyor. Bunlar çok açık zaten. Ayrıca “Sevgi” dediğimiz duygunun bir uzay teknolojisinde yakıt olarak kullanılmasını da günlük hayatımızda deneyimlemek isterdim. Bu benim için büyük bir paradoks.
Sizin de bir MiniNova’nız olsaydı onunla nereye gitmek isterdiniz?
Önce tam olarak bu yolculuğu yapmak isterdim. Sonra belki daha da uzaklara giderdim. Ama mutlaka dönerdim. Dönmek isterdim. Burayı çok seviyorum. Gezegenimizi çok seviyorum. O çok özel.
Kitapta kimseyle hiçbir şey paylaşmayan uzaylıların yaşadığı Bencillikler Gezegeni’ni de ziyaret ediyorsunuz. İnsanlık olarak Bencillikler Gezegeni’ne dönüşmemek için sizce ne yapabiliriz?
Tam olarak Bencillikler Gezegeni ’ne dönüşmedik çünkü önceliği sevgi olanlar hala biraz daha çoğunlukta. Biraz önce de bahsettiğim gibi empatiyi, öz eleştiriyi ve yardımseverliği layıkıyla toplumların kodlarına işlersek ileride bu konuda daha güzel yollar açılacağını hayal ediyorum, biliyorum.
Dünyamıza benzer yaşam formlarının olduğu gezegenleri MiniNova gibi bir araçla gezip görebilseydiniz, o canlılara dünyadan ne hediye ederdiniz?
Eğer gezegenleri uygunsa onlara ağaçlar, fidanlar, güzel kokulu çiçekler hediye ederdim. Ayrıca meyvelerimizden ikram ederdim ve yemelerini tavsiye ederdim. Şarkılarımızdan birkaçını dinletir, Shakespeare oyunlarından birini görmeleri için onları tiyatroya davet ederdim. Tabii önce tiyatronun ne olduğunu ve neden yaptığımızı anlatırdım.
Kitapta karakterler sık sık ansiklopedilerden faydalanıyor, birbirlerine merak ettikleri şeylere dair sorular yöneltiyor. Özellikle Lemi Abi, içine düştüğü maceranın detaylarını öğrenebilmek, ziyaret edeceği gezegenler hakkında bilgi sahibi olabilmek için araştırmalar yapıyor. Kitap bu yönüyle öğrenmeyi öğretmeyi de amaçlıyor sanki. Böyle bir amacınız var mıydı kitabı kaleme alırken?
Bunun dikkatinizi çekmesine çok sevindim. Tam olarak bunu hedefledim. Öğrenmek, okumak ve bildiklerimizi başkalarına aktarmak insanlığın buralara kadar gelmesinin anahtarlarıydı. Bence çok da ileri bir seviyeye gelemedik ama faydalı işler de yaptık. Yapmadık değil. Mesela İskenderiye Kütüphanesinin yakılması neredeyse insanlık tarihinin 250 -300 yıl zaman kaybetmesine ve geriden gelmesine sebep oldu. Kadim bilgilerin bazılarına hâlâ ulaşılamıyor. Çocuklarımızın okuması gerek. Onların okuması için de önce ebeveynlerinin okumaları gerek. Çocuklar onlara söyleneni değil gördüklerini yaparlar.
Kitabınızın yayımlanma sürecinin çok meşakkatli fakat bir o kadar da keyifli geçtiğini biliyorum. Bu süreçten biraz bahsedebilir misiniz?
Fazlasıyla ince eleyip sık dokuduk. Özellikle pedagojik açıdan yüksek bir hassasiyetim var. Psikolog Merve Polat’la ayrıca bir çalışma yaptım. Bu hassasiyetle hikâyenin örgüsündeki her santimin içindeki detayları dikkatle ördüm. Birkaç teknik aksaklıkla üst üste baş etmeye çalıştık. Recep Kayalı hikayeme ve atmosfere çok sahip çıktı, saygı duydu. Her safhada oluşan problemlerin çözümü için canla başla çalıştı. Benim de motivasyonum düşmesin diye bilmediğim bir sürü detayı da aksettirmemeye özen gösterdi. Ayrıca sevgili Sibel Kandilli size de emekleriniz için çok teşekkür ederim.
Buradan okurlarınıza ne söylemek istersiniz?
Sevgiye bulanmış şeker gibi bir dünyanın hayallerini kuralım; kalemlerimizi, hikayelerimizi, sözlerimizi ve fırçalarımızı önce sevgiye batıralım.