Vikipedi’de varoluşçuluk “19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılda kendi içlerindeki derin öğretisel farklılıklarına karşınfelsefi düşüncenin salt düşünen özne ile değil eyleyen, duyumsayan, yaşayan bir birey olarak insan öznesi ile başladığı inancını paylaşan belli başlı Avrupalı filozofların çalışmalarına karşılık gelen terim.”olarak tanımlanır.
Eğer felsefi metinlere yatkınlığınız varsa bu tanım sizin için anlam ifade edebilir. Ama bu şekildeki tanımlamaların hiç biri edebiyat okurunun kafasında bu felsefi akımı içselleştirecek ipuçlarını içermez. Varoluşçuluk kurmaca okuru için önemlidir. Çünkü edebiyat tarihinin en büyük yazarları varoluşçu felsefeyi temel alan eserler vermiştir.
Kimdir bu yazarlar? En önemli temsilcileri, Dostoyevski, Tolstoy, Camus, Sartre, Kafka, Beckett. Biz zaten bu yazarları felsefi okuma yapmadan da çok seviyoruz. Ama varoluşçuluğun ne olduğunu bilmek, varoluşçu yazarların neyi niye yaptığını, hangi durum karşısında nasıl pozisyon aldığını bilmek metinlerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
Say Yayınları’ndan 2018 yılında çıkan Thomas E. Wartenberg’in Yeni Başlayanlar İçin Varoluşçuluk isimli kitabı işte tam da soruna çözüm üretiyor. Varoluşçuluğun ne olduğunu anlaşılmaz felsefi terimleri kullanmadan ama konuyu da bütün yönleriyle ele alarak değerlendiriyor. Kitabın diğer güzel yönü ise alt başlıkları edebi metinlerle örneklendirerek açıklamış olması.
Kitap giriş kısmını müteakip Varoluş bölümüyle devam ediyor. Yazar bu bölümde varlık ve bilinç kavramını ele alır. Dostoyevski’nin Yeraltı Adamıyla ilgili şu notu düşer.
“İnsanlar her şeyden çok özgürlüklerine değer verirler. Yeraltı adamı insanlar için özgürlüğün, hareketlerimizin tamamen bilim yasalarıyla belirlendiğini kabul etmektense çıldırmayı tercih edecek kadar önemli olduğunu söyler.”(Sayfa 25)
Yazar ikinci bölümü varoluşçuluğun temel kavramı Özgürlük’e ayırır. Özgürlüğün zorluğundan bahseder.
“Aslında özgür ama gerçek bir varlık olarak yaşamak o kadar zordur ki, insanlar tarih boyunca davranışlarının sorumluluğunu üzerlerinden atmak için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Sartre’ın bakış açısına göre Tanrı, bu tür kurtuluş için başlıca örnektir.” (Sayfa 65)
Sıradaki bölüm Ötekiler’den bahseder. Varoluşçuluğun ortaya çıkış iddialarından birisi bireyin üzerinde ötekilerin oluşturduğu baskı ve bireyin kendini ötekilerin gözünden seyretmesi sorunsalıdır.
Dördüncü bölüm’ün başlığı Kaygı’dır. Çünkü kaygı varoluşçulara göre insanın kendi doğasını keşfetmesinin anahtarıdır.
“Kaygı, insanların oldukları varlığın doğasını doğru olarak anlamalarını, ancak bu duyguyu tam ve tamamen hissetmeleri kaydıyla sağlar. Çoğu kişi için kaygı, kendilerini onun verdiği nahoşluğa karşı uyuşturmanın yollarını arayarak kaçındıkları bir duygudur. Oysa varoluşçular, kişinin kaygısına, neyi işaret ettiğinin önemi nedeniyle dikkat etmesinin elzem olduğuna inanırlar.” (Sayfa 94)
Bir sonraki bölüm olan Sonluluk insanın öleceği gerçeğine rağmen yaşamak zorunda olduğunu anlatır. Tanrının Kötülük Problemi’nden bu bölümde bahsedilir. Teizm’i savunan Leibniz’den bahsedilir bu bölümde.
“Tanrı, mümkün olan bütün dünyaları düşünerek başlamıştır… Leibniz, sadece güzel renklerden oluşan bir tablonun hem güzel hem de çirkin renkleri içeren bir tablo kadar güzel olamayacağını ileri sürdü.” (Sayfa 118-119)
Altıncı bölüm ilk olarak Kierkegaard’ın tanımladığı Camus’nun geliştirdiği Absürt kavramından bahseder. Tabi ki bu konudaki temel argüman Sisifos Söyleni’dir.
“Camus için ne dünya ne de insan kendi baçlarına absürttür. Absürt ikisi yan yana geldiğinde var olur. Camus’nun açıklamasında yaşamın absürt olması iddiasının, ancak insanoğlu ve üzerinde yaşadığı dünya arasındaki uyum eksikliğine ilişkin bir iddia olarak göründüğünde manası vardır.” (Sayfa 138)
Sondan bir önceki bölüm Varoluşçuların olmazsa olmaz kavramlarından Otantiklik’tir. Otantisite özgünlük anlamına gelir ki özgürlükle birlikte varoluşçuların vazgeçilmezidir.
“Otantik bir hayat esasen, bir insan olarak hayatını nasıl idare edeceğini seçme özgürlüğünün tam olarak kabul edilmesiyle yaşanan hayattır.” (Sayfa 155)
Sekizinci ve son bölüm Baskı karşısında varoluşçuların sergilediği tutumu anlatır. Bu bölüm içerisinde Antisemitizm, Cinsiyet Baskısı ve Sömürgecilik alt başlıklar şeklinde incelenir.
Kitabın sonuç bölümünde varoluşçulara yapılan eleştiriler ve bunlara verilen cevaplar yer alır.
Kitabın güzel pek çok özelliği var. Bu başlıklar incelenirken ilgili edebi eserlerin bu özelliklere uygun yönlerinden bahsedilmiş. Bu durum pek çok eser hakkında ilgi uyandırıyor. Bu eserlerden alıntılanan kısımlar ile felsefi kavramların içselleştirilmesi sağlanabiliyor. Bunun yanı sıra bahsedilen eserin yazarı hakkında bilgi veren sayfalar mevcut. Yazarın eserlerini ve yaşam hikâyelerini bu sayfalarda ana hatlarıyla görmek mümkün. Bunların yanına bu görüşü savunan felsefecilerin biyografilerinin de eklenmiş olması adı geçen filozoflar hakkında araştırma yapma zorluğunun önüne geçmiş.
Kitabın arka sayfalarında bölüm bölüm ayrılmış şekilde anlatıların kalıcı hale gelmesini sağlamak için yapılması gereken okumalar için listeler verilmiş. Kaynakça’dan sonra varoluşçuluk fikirlerini içeren bir filmografi listesi mevcut ki çok ilgi çekici. Yetmiş civarında filmle külliyat tamamlanmış. Yani varoluşçuluğun başlangıcı olan bu kitap konuya karşı ilginize mazhar olursa konuya egemen olmanızı sağlayacak aşağı yukarı sizi bir yıl oyalayacak kadar bilgi kaynağı önerilmiş.
Akıcı ve anlaşılır bir şekilde dilimize çevirdiği bu eser için Nurdan Soysal’a teşekkür etmeden yazımızı tamamlamayalım.