2021 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Abdulrazak Gurnah’ın 1987 yılında yayımlanan ilk romanı “Ayrılığın Hatırası”, yazarın doğduğu toprakların derdiyle yoğurup, o dertlerin, o toprakların çocuklarına nasıl bir lanet olarak yağdığını anlatan, derinlikli bir kitap.
Abdulrazak Gurnah 1948 yılında Doğu Afrika kıyısında yer alan Zanzibar’da doğmuş. Her ne kadar anadili, Afrika’da 80 milyon insan tarafından konuşulan Svahili olsa da ilköğrenimini İngiliz okullarında öğrenim görmüş. Arapçayı da çocukken gittiği Kuran kursunda öğrenmiş. Ateşli bir muhalif olarak geçirdiği gençlik yıllarında 1964 yılında gerçekleşen Zanzibar Ayaklanması ve sonrasında gelen sosyalist rejimin çarpıklığına yakından tanıklık etmiş. 1968’de İngiltere’ye giden Gurnah, yükseköğrenimini Kent Üniversitesi’nde tamamlamış. Doktora tezinde “Kolonyal Söylemin Doğu Afrika, Karayip ve Hindistan Edebiyatında İzdüşümleri” konusunu işlemiş. Şu anda da Kent Üniversitesi’nde emeritus profesör olarak İngiliz edebiyatı ve postkolonyal üzerine dersler veren Abdulrazak Gurnah, eserlerinin tamamına yakınında doğup büyüdüğü, üzerine kafa patlattığı toprakların derdini ele alır. Oraların tarihini, beşeriyetini ve bunları kapsayan argümanları konu ederek eski kıtanın dünüyle bugünü arasında köprü kuran yazar, bunları kimi zaman modernist, çağdaş bir biçimde, kimi zaman da gömüldüğü tarihin dışına çok fazla taşmadan satırlara döker. Abdulrazak Gunrah’ın 1987 yılında yayımlanan “Ayrılışın Hatırası”, bu bağlamda belirleyicidir. İpuçları verir. Gunrah’tan geleceklere karşı okura fikir sunar. Yazarlığa attığı ilk adım olmasına rağmen ardılları üzerine söz söyleme imkanı yaratır. 2021 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Abdulrezak Gurnah’ın, İletişim Yayınları’ndan Müge Günay çevirisiyle yayımlanan “Ayrılışın Hatırası” romanı, bu bahsettiklerime ek olarak, yazarın otobiyografik öğeleri bu kadar berrak kullandığı ilk eseridir de aynı zamanda. Sömürgecilik, aidiyet duygusu, yabancılık, kimlik, hafıza gibi konulara doğuştan mağlup Hasan karakteri üzerinden yaklaşan “Ayrılışın Hatırası”, birçok çelişkiyi de yine bu meseleler üzerinden ele alıyor.
“Beyaz adamın” laneti
Kitabın ana karakteri Hasan, “beyaz adamın” doğduğu topraklara ayak bastığı andan itibaren kaderini onun ellerine bırakmak zorunda kalmış her insan gibi birbirinin aynısı olsa da, dibinde hep bir belirsizliğin yattığı günlerin için debelenip durmaktadır. Garibanlığın ve cehaletin paçalardan aktığı toplumunda, tepedekiler topraklarını teslim edenlere düzdükleri methiyelerin içinde boğulurken, ahlaki yozlaşma hanelerin içine kadar sızmış, cinsel, fiziksel şiddet ve taciz alıp başını gitmiş, gözü köreltilmiş insanlar umutsuz, sevgisiz zamanların geçip gitmesini beklemektedir. Hasan’ın ailesi de bu kocaman yığınların içinde yaprak gibi sallanan evlerden biridir sadece. Afrika kadınına özgü bilgeliğinin tek bir emaresine bile sahip olmayan annesi, ölüme her gün biraz daha yaklaşan babaannesi, ufak yaşlarda sokakların kanunuyla yaşayıp, boktan bir olayla hayatını kaybeden abisi Sait ve içip içip ortalığı dağıttıktan sonra pişman olan her alkolik gibi bir babaya sahip Hasan’ın tek derdi buralardan bir şekilde kurtulmaktır. Ancak parası olmadığı ve kısa veya uzun vadede de olmayacak gibi göründüğü için Hasan cepken delik avareliğiyle bol bol düşünmek ve geceleri tel göz ampulün altında ardı ardına devirdiği kitaplarla kafasına doldur boşalt taktiği uygulamaktadır.
Abisi Sait öldükten sonra, babası küçük bir çocuğa cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla hapse atılmıştır. Kız kardeşi Zekiye motoru kökten yakmış, annesi tevekkülle yıkanmakta, babaannesi ise kefeni üzerine geçireceği zamanı iple çeker hale gelmiştir. Hasan ise tamamen bir boşluğun içindedir ve her gün gittiği limandan ve yüreğinden kalkan gemilere atlayıp gittiğini hayal ederek saatler geçirmektedir.
Düğüm çözülürken…
Babası hapisten çıktıktan sonra iyice cozutmuş, her gece sırtında patlayan marizle eve ağzı burnu yamularak gelmeye başlamış, zıvanadan iyice çıkmıştır. Hasan’ın gitme düşüncesi iyiden iyiye içini yiyip bitirirken annesi, Hasan’ın dayısına giderek ondan miras payını istemesi fikrini ortaya atar. Dayısı Ahmet, Nairobi’de dinini imanını paranın imbiğinden geçirip bolluk bereket içinde yaşamaktadır. Buna gayet yakışan kibrini, üstten bakmanın zarafetiyle yan yana getirerek kofti bir kişiliğe bürünmüş, etrafındakilerin onu kerizlediğinden haberdar ama konudan muaflığını da bir o kadar aklına işlemiş olarak güller gibi geçinip gitmektedir. Para lafını duyunca gözü açılan Hasan’ın babası, oğlunun Nairobi’ye giderek dayısından kendini ama önce ailesini kurtaracak parayı kapıp gelmesine izin vermiştir. Babası, dayısına önceden “erkek kardeşin” imzasıyla bir mektup yazarak Hasan’ın geleceğini bildirir. Yol parası denkleştirilir ve Hasan nihayet yollara düşer. Nairobi’ye vardığında, Manhattan’a gelmiş gibi olur. Buranın havası, suyu, erkeği, kadını farklıdır. Moderndir. Zengindir. Ama yozlaşma burada da kendini biçim değiştirmiş şekillerde gösterir ve Hasan lacivertin çeşitli tonlarıyla burada tanışmış olur. Dayısının güzel Selma adında güzel ve zeki bir kızı vardır. Kuzen sıfatıyla aralarında başlayan muhabbet bir “münasebete” dönüşür. Dayısı bunu fark eder ve Hasan’ı evden kovar. Hasan gururundan gram ödün vermeden Ahmet’e gereken ihtimamı gösterip tüm gemileri ateşler içinde bırakarak eli boş olarak yuvasına geri döner. Hasan için her şey bitti gibi görünse de aslında tersine, her şey daha yeni başlamaktadır.
Abdulrazak Gurnah, “Ayrılışın Hatırası”nda, girişte bahsettiğim otobiyografik hafızadan yola çıkarak bireyle toplum, toplumla birey arasındaki kısa paslaşmalara odaklanıyor. Bütün bir memleketinin hali pür mealinin tek göz bir eve sirayet edişi, bu ufacık mekandaki insanların kendilerine, birbirilerine ve hayata karşı yabancılaşmaları, kaybettikleri benlikleri, romanın büyük resminin çizgilerini oluşturuyor. Gelenin gideni her daim arattığı politik atmosferin yazgısı içinde eriyip giden bir halkın izdüşümü olan “Ayrılışın Hatırası”, Gurnah’ın kabiliyetini daha yolun başında ilan eden bir ilk kitap.
- Ayrılışın Hatırası – Abdulrazak Gurnah
- İletişim Yayınları – Roman
- Çeviri: Müge Günay
- 196 sayfa