Gün Olur Asra Bedel Kırgız yazar Cengiz Aytmatov tarafından kaleme alınmıştır.
Aytmatov’dan, başta Kırgız gelenek ve görenekleri dahil olmak üzere Türk kültürüne bağlılığını eserlerine başarılı bir şekilde yansıtır; bu nedenle eserleri 176 dile çevrilerek basılmış, Türk ve Dünya edebiyatında önemli bir yer edinmiştir.
Gün Olur Asra Bedel romanı, İkinci Dünya Savaşı sonlarında cepheden dönen Yedigey’in Sarı Özek bozkırında, Boranlı istasyonunda işe başlamasını sağlayan Kazangap’ın ölümü ile başlar. Kazangap ve Yedigey iki yakın dosttur. Bu ölüm hikayesi dostluk romanın ana olayını oluşturur. Çerçeve anlatı dediğimiz anlatı tekniği ile yazılmış romanda Kazangap’ın ölümü ve dostu Yedigey’in onun vasiyetini yerine getirmesi asıl olayken bu olaydan farklı olarak birçok olay da anlatılır.
Kazangap’ın cenazesi vasiyeti üzerine Ana Beyit mezarlığına götürülürken Yedigey kendisinin, yakın çevresinin ve milletinin başından geçenleri bir bir düşünür. Bu yolculuk yakın arkadaşının cenaze alayında, Yedigey’in tahayyülünde bir asrın canlanmasıdır. Bu nedenle dostunun cenaze günü Yedigey için asra bedel bir gündür. Aytmatov burada zamanın göreceliği kavramını ustalıkla ele alır. Yedigey’in hatıraları ile koskoca bir ömür, bir güne sığmıştır. Geçmiş, şimdi ve gelecek adeta iç içe geçmiş ve bir bütün haline gelmiştir.
Aytmatov, destanlar, efsaneler, halk hikayeleri ve masalları eserlerinde ustaca işler. Bunları doğrudan anlatmaz, kendine özgü üslubuyla, asıl olay ile kaynaştırarak dolaylı bir şekilde aktarır. Ana Beyit mezarlığının hikayesi de Nayman Ana hikayesine dayandırılmıştır. Hikaye Nayman Ana ve oğlunun acılı ayrılığını anlatır. Nayman Ana’nın oğlu Juan-Juanlar tarafından esir alınır ve Nayman Ana oğlunun peşine düşer. Bu acılı ayrılık hikayesinde Aytmatov bizi mankurtluk kavramı ile tanıştırır. Mankurt, geçmişini unutan köle olarak tanımlanabilir. Hikayeye göre Juan- Juanlar esirlerine hafızalarını kaybetmeleri için saçlarını tıraş edip başlarına deve derisi gererek eziyet eder. Uzayan saçlar başa gerilmiş deriden dolayı içe uzar ve hafıza kaybına neden olur. Mankurtlaştırılmış biri, efendisinin isteklerine tüm bedeni ve ruhuyla itaat ederken, kendi geçmişini, değerlerini unutarak çevresine ihanet eden kişidir.
Öte yandan romanda Yedigey’in bu hatıraları anlatılırken bir sonraki bölümde ise Parite uzay istasyonu kozmonotları 1-2 ve 2-1 ile başlayan “ Uzay bunalımını” konu alır. Uzay araştırmaları için görevlendirilen kozmonotların, birden farklı sinyaller alması ve bu sinyallere cevap vermesi ile Orman Göğsü adında farklı bir gezegenin keşfi gerçekleşir. İnsanlara benzeyen mavi tenli Orman Göğsü halkı dünyadaki uygarlık düzeyinden çok daha yüksekte bir uygarlık düzeyinde yaşamaktadır ve dünya ile iletişim kurarak evreni daha iyi bir hale getirmek istemektedir. Bir yandan Yedigey’in hatıraları anlatılırken bir yandan da uzayda yaşanan bu gelişme aktarılır. Bu döngü eserin sonuna kadar devam eder.
Yedigey geleneklerine ve dine bağlı biridir. Dostu Kazangap son yolculuğuna eksiksiz çıksın ister ancak ne din kurallarını ne de gelenekleri bilen, önemseyen, ona yardım edecek kimse yoktur. Kazangap’ın oğlu bile babasının cenazesinde üstüne düşen hiçbir görevi yerine getirmez. Kazangap’ın oğlu Sabitcan Rus okullarında okumuş, tamamen o kültürle yetişmiş ve kendi kültürünü unutmuştur, yani bir mankurt olmuştur. Sovyet rejiminin geçerli olduğu o dönemde mankurtluk geleneği örneği eserde Sabitcan üzerinden verilir. Sabitcan’ın karşısında ise Kazangap’ın damadı yer alır. İçki içen, kimseye faydası olmayan, gelenekten bihaber damat, kayınpederinin cenazesinde kendini sorgular ve hiçbir şey bilmese de Yedigey’in yanında durur, söylediklerini yerine getirir. Öğrenmek için çaba sarf eder yani asimile olmakla mücadele eder, bu mücadelesi onu özüne döndürür, mankurt olmaktan kurtarır.
Diğer tarafta bilim ve teknolojide çok daha ileride olan, kendi geliştirdikleri evrensel ahlak kurallarıyla uygarlık düzeyinde dünyadan çok daha ileride olan Orman Göğsü gezeninden gelen mesajlar dünya yöneticileri için bir tehdittir. Çünkü Orman Göğsü’nün geliştirdiği toplum düzen, yönetim sistemi dünyalılar için çıkar planlarını yıkmak demektir. Bu nedenle Amerikan ve Rus yöneticileri, bu sinyalleri engellemek ve dünyadaki insanların bu mesajlardan haberdar olmasını durdurmak için dünyanın etrafına bir kalkan yapar. Tıpkı Juan-Juanların esirlere hafızalarını kaybettirmek için kafalarına deve derisi germeleri gibi, dünyanın etrafına da bir kalkan yapılır yani dünya da mankurtlaştırılır.
Eserde dikkat çeken bir diğer husus ise Abutalip’in hikayesidir. Bu hikaye Aytmatov’un hayatıyla da benzerlik gösterir. Öğretmen olan Abutalip, savaşta Almanlara eseri düşmüş bir şekilde kurtulmuş ve Boranlı’da çalışmaya başlamıştır. Geceleri günlük ve savaş anılarını yazan Abutalip düşünce suçlusu ilan edilip bir gün tren istasyonundan alınır ve öldürülür. Benzer hikaye Aytmatov’un babasının başından da geçer. Aytmatov’un babası öğretmendir ve tek istediği halkının dilini, kültürünü yaşatmaktır ancak o da Abutalip gibi düşünce suçlusu ilan edilir. Bir gece tren istasyonundan trene bindirilir ve sonrasında da öldürülür.
Aytmatov bize bu eseriyle kimliğini yitirmeye, mankurtlaşmaya zorlanan toplumun bu uğurdaki mücadelesini geçmişten alır, uzayın en derinlerine götürür. Kitap adeta tutsaklıklara, baskılara, sürgünlere karşı uzaydan bile duyulan bir haykırıştır. Gün Olur Yüzyıl Olur diye de bilinen eser, kum saatinin devrilip zamanın durduğu, ancak devrildiği yerde de geçmişten geleceğe doğru akmaya başladığı kısacık bir hayal dalgınlığının zamanı eriterek bir yüzyıl olma hikayesidir. Her bir satırı şiir tadında olan bu eser, muhteşem kurgusuyla insanın ne kadar iyi ve ne kadar kötü olabileceğini; çıkarları uğruna nasıl zalimleşebileceğini tüyler ürperten bir anlatımla bize aktarır. Eserin çıkış noktası ise Aytmatov’un mezarı başında yazan şu söz olabilir: “İnsan için zor olan şey, insan kalabilmektir.”
- Gün Olur Asra Bedel – Cengiz Aytmatov
- Ötüken Neşriyat Yayınları – Roman
- 413 sayfa