“Ben birçok köprü yaptım,” dedi kadın gergin bir şekilde kale mimarının etrafında dönerken. “İşime bayılırdım. Ancak, bir noktadan sonra kibrin beni ele geçirmesine izin verdim ve sadece gösteriş için değil de, daha iyi görülmek için yazan o yazarlar gibi. Tutkumuzu kaybettiğimizde başımıza gelen şey bana da oldu;
köprülerimden biri çöktü.” (sayfa 218)
Jose Eduardo Agualusa’nın yıllar sonra yeniden kitap yazmasını sağlayacak ilham işte bu hikâyede gizliymiş. Kale mimarını anlattığı bu kısa hikâyesi büyüyüp kendini bir başka kurgunun içinde yer bulacaktı. Jose Eduardo Agualusa, Yaşayanlar ve Diğerleri adlı kitabı ile Timaş Yayınları’nın ağustos ayı kitapları arasında.
Bundan öncesinde 2016 yılının Man Booker Ödülü finalisti, 2017 yılının Uluslararası Dublin Edebiyat Ödülü sahibi olan kitabı Unutmanın Genel Teorisi ile karşımıza çıkan Jose Eduardo Agualusa, onlarca şaşkın ve etkilenmiş okuru yazmış olduğu kitabın başucunda bırakmıştı. Yayımlandığı günden itibaren kitabının canlandırdığı karakterin birçok insanın hayatında dönüm noktası haline geldiğini söyledikleri yorumlar okudum. Şimdilerde yerini Yaşayanlar ve Diğerleri’ne bırakmaya hazırlanıyor. Yaşayanlar ve Diğerleri’nin Portekizce aslından çevirisini Bengi De Sa Matos Paixao üstlenmekte.
Yaşayanlar ve Diğerleri, yazarın teşekkür yazısında belirttiği üzere gerçek bir hikâyenin kendisine yol gösterdiği fakat karakterler ve olaylar içerisinde elbette bir kurgunun yardımsever elini tuttuğunu da belirtmiş. Bu kader Unutmanın Genel Teorisi’nde de olduğu gibi hiç değişmemiş. Üstelik Unutmanın Genel Teorisi’nde “unutmak” teması üzerine yerleştirdiği şahane kurgusunu Yaşayanlar ve Diğerleri’ne gelince “unutulmak” teması üzerine yerleştiriyor. Bu anlamda aynı kalemden doğan bu iki kitap kaderlerini ortak bir yolda birbirlerinden farklı zamanlarda yaşatıyor olsalar da aynı muhteşem hisleri uyandıracaklarına emin olduğum bir hikâye barındırıyorlar.
Bir edebiyat festivali için Afrika’ya bağlı Mozambik Adası’na yazar ve şairler konuk olur. Bu ada anlatılana göre öyle bir yerdedir ki gelen kişinin havalimanından özel bir araçla uzun yollardan geçerek ulaşması gerekir. Buraya ilk defa gelenler haricinde bu adanın çocuğu olan ve adanın zorlu koşullarına alışkın olanlar da vardır. Zorlu koşullar dediğim de yollar veya uzun yolculuklar olarak algılanmasın. Bu adada elektrik akşamın belli saatleri arasında jeneratörle veriliyor ve internet bağlantısı bulunmuyor. Yani konuk yazarın yanağından öpen eşinin bıraktığı iz uçağa binene kadar kuruyor ve bütün bir festival boyunca yanına kalan bir tek o kuru öpücük oluyor. Hikâyenin başlarında yaşayan bir dünyayı bırakıp unutulmuş bir adada kalmaktan şikayetçi olan konukların düşünceleri kitabın sonunda tepetaklak oluyor.

Jose Eduardo Agualusa, okurları sabah bir edebiyat festivaline dahil ederken akşam üzerinde deniz kenarında düşünüp duran insanlara dönüşmesine şahit olmalarını sağlıyor. Moderatörlerin yazarlarına kitaplarıyla ilgili sorular sormaktan önce memleketleri üzerinden sorular sorması Jose Eduardo Agualusa’nın Angola’da doğup Lizbon’da eğitim görmesi ve Brezilya’da yaşamını sürdürüyor olmasıyla doğrudan ilişkili. Yazarların yaşadıkları yerlerden etkilenen birkaç insan olarak görülmesine çok kibar bir karşılık verdiğini düşünüyorum.
“Ben palmiye ağaçlarındanım – seni kahrolasıca! Angolalı da değilim, Brezilyalı’da değilim, Portekizli de değilim! Nerede bir palmiye ağacı varsa oradanım! Denizlerden, ormanlardan, çayırlardanım. Henüz var olmamış bir dünyadan geliyorum: Tanrısız, kralsız, sınırları ve orduları olmayan bir yerden.” (sayfa 23)
Yaşayanlar ve Diğerleri sadece bununla bitmiyor. Mozambik Adası’ndan ilhamlarını jeneratöre bağlı bilgisayar bataryalarından koparıp yeniden sayfalara yazarak döken yazarların geçmişte yazmış oldukları kitaplarda geçen karakterler de kendileriyle birlikte bu adada yaşıyor. Zamanlarını boş bir sayfayı doldurmak için harcayan yazarlar, sancılarıyla baş ettikleri ve sonunda doğurdukları bu karakterleri tanımıyor bile. Hiçbirinin aklına gelen ilk şey bir yerden tanıdık gelmiş olmaları değil. Aksine her biri karşılarındaki bu kişiden rahatsız oluyor. Kendi yarattıklarından hoşlanmamak olacak iş değil gibi. Fakat Yaşayanlar ve Diğerleri bunu olduruyor. Sonunda edebiyatın yazmaktan güç aldığı ve gerçek duygular ile yazıldığı vakit dünyayı dahi ele geçirebileceği inancı ortaya çıkıyor. Kalemi eline alan ve artık yalnızlıktan yorulmuş olan konuk yazarlar birbirlerinden habersiz ve odalarında iken yeni kurgular içerisinde yürümeye başlıyor. Mozambik Adası söz verilmiş ama ilerleyememiş kurguların çözümü oluyor. Ölmeye giden bir dünyanın yeniden doğuşunu hazırlıyor. Belki de sonun başlangıcını…
“Belki de bu Baltazar, diğerinin oğludur.” der Angolalı. “Belki de oğullar arasında babalarının ismini almak, kapulano giymek ve mussiroyla yüzlerini boyamak bir gelenek haline gelmiştir.”
“Beni görmeye geldi.”
“Baltazar mı? Ne zaman?”
“Kısa bir süre önce, kütüphaneden çıkarken.”
“Sonra?”
“Sonra kitabı işaret etti ve ‘Ben o kitaptan doğdum’ dedi.” (sayfa 176)
Cümlelerinin kökünü aile soyundan aradıkları yazar, bıraktıkları dünyadan uzakta birbirlerine tam da bu adada âşık olan iki yazar, yazmak için değil de yaşadığı için yazdığını düşünen şair, bir kitabı farklı konumlarda ve karakterlerde değiştirerek onlarca kez yeniden basan bir başka yazar, hamile bir adalı ve gazeteci olan eşi, sesi ve görüntüsüyle adadaki herkesi canlandırabilecek yetenekte bir aktör ve köylüler. Dahası adanın kendisi de konuya dahil ve adada kalan her yazarın yazdığı karakterler de. Dünya bir anlık durup da tersine dönmeye başladığında eskisi gibi olmayan yeni günde Yaşayanlar ve Diğerleri, okurunu da yaşadığı dünyadan koparıp bir başka dünyaya götürüyor. Unutulduğunu düşünen edebiyatçıların aslında unutulacak olan gerçek dünyadan korunmak için bu adada olduklarını fark etmeleri ile son buluyor.
“Dünyayı kuran bizleriz.” diye bağırır Moira. “Biziz! Dünyalar bizim kafamızda doğarlar ve artık sığamayacakları hale gelene kadar büyümeye devam ederler. Ardından, kafamızdan çıkarlar ve kendi yollarında ilerlemeye devam ederler. Gerçek budur, ona inandığımızda kurgunun başına gelen şeydir!” (sayfa 194)

- Jose Eduardo Agualusa – Yaşayanlar ve Diğerleri
- Timaş Yayınları – Roman
- Çeviri: Bengi De Sa Matos Paixao
- 272 sayfa