Erich Fromm, “Sevginin ve Şiddetin Kaynağı”nda birbirine hem çok yakın hem çok uzak iki kavramın nasıl kafa kafaya gelebileceğini çok fazla ayrıntıya girip okurun zihnini bulandırmadan açıklamaya girişiyor. Fromm’un konuyu doğru bir yerden yakalayıp insanın “nesneleşmesine” yaptığı vurguyla sevgiyi ve şiddeti biçimlendirmesi kitabın asıl kaynağını oluştururken klinik vakalar haricinde, nükleer füze gibi daha somut ve tüm insanlık için geçerli olan örneklere başvurması da elimizdeki eseri daha iyi kavramımızın önünü açıyor.
“Hayatı yaratmak, kişinin kupadan atılan bir zar gibi hayatın içine fırlatılıp atılan bir yaratık olma statüsünü aşmasıdır. Oysa hayatı yok etmek, aynı zamanda hayatı aşmak, tam bir edilgenliğin yarattığı dayanılmaz acıdan kaçmaktır. Hayatı yaratmak, güçsüz kişinin yoksun olduğu bazı nitelikleri gerektirir. Hayatı yok etmek ise sadece bir nitelik gerektirir: güç kullanmak. Güçsüz adam, eğer bir tabancası, bıçağı ya da güçlü kolları varsa, hayatı başkalarında ve kendisinde yok ederek onu aşabilir. Böylece, onu olumsuzlayan hayattan intikamını alır. Ödünleyici şiddet tam da güçsüzlükte kökleri olan ve onu ödünleyen şiddettir. Yaratamayan insan yok etmek ister. Yaratırken ve yok ederken sadece bir yaratık olma rolünü aşar. Camus, bu fikri Caligula’ya şu sözleri söyleterek özlü biçimde dile getirmiştir: “Yaşıyorum, öldürüyorum, bir yok edicinin coşku veren gücünü deneyimliyorum; bununla kıyaslandığında bir yaratıcının gücü çocuk oyunundan farksızdır.” Bu, sakatın, hayatın özgül insanî güçlerini olumlu biçimde ifade etme kapasitesini esirgediği kişilerin şiddetidir. Onlar, tam da insan oldukları, insan olmak nesneleşmeyi aşma anlamına geldiği için yok etme ihtiyacı duyarlar.” Erich Fromm’un Say Yayınları tarafından Yavuz Alogan çevirisiyle ‘İyinin ve Kötünün Arasında İnsan Kalbi’ alt başlıklı “Sevginin ve Şiddetin Kaynağı” kitabında yazdığı bu ifadenin son cümlesi, kitabın başlığını açıklamakla beraber amacının da ne olduğuna dair sağlam deliller sunuyor bize. Zira sanayileşmeyle birlikte bir “nesneye” dönüşen, dönüştürülen insan bir nevi kendini var etme, var olduğunu gösterme, hatta ispat etme için yok ediyor. Bu aynı zamanda hem bir “nedenin” hem de bir “sonucun” tezahürü olarak şiddette kendini gösteriyor. Ve bir tersten okumayla, insan nesneleşmeyi reddettiği, kabul etmediği için tüm bunlar sevginin de kaynağını oluşturuyor. Erich Fromm’un kitabında sarf ettiği şu sözler de bunu doğruluyor: “Hayat sevgisinin, bağımsızlığının ve narsisizmin üstesinden gelmenin, ölüm sevgisi, ensest ortak yaşama ve habis narsisizmin oluşturduğu “çöküş sendromu”na karşı bir “gelişme sendromu” oluşturduğunu göstermeye çalışıyorum.”
“Sevginin ve Şiddetin Kaynağı”nı altı bölüme ayırmış Fromm. İlk bölümde ortaya attığı soru, “İnsan – Kurt mu Koyun mu?” insanın sevgi ve şiddet sarmalındaki pozisyonuna açıklık getirmeye çalışıyor ve bu ikilemi “etken” ile “edilgenlik” arasında irdeliyor. İkinci bölümde şiddetin türlerine değinen yazar, kişinin bulunduğu konuma göre gösterdiği tepkileri “oyunculuk şiddeti”, “tepkisel şiddet”, “intikamcı şiddet”, “ödünleyici şiddet” gibi kavramsal tanımlamalarla ele alıyor. Bir sonraki bölümde ise insanın “kırmızı hattı” olan ölüm ve hayat sevgisi üzerinde gezinen Fromm bunları, “gerçek kötülüğün özü” olarak nitelendirdiği nekrofili – biyofili, narsisizm ve anneye simbiyotik saplantıyla inceliyor. Dördüncü bölümde ise narsisizmi bireysel ve toplumsal boyutlarıyla incelerken beşinci bölümde ensest yaşam bağlarını “ön-Ödipal” olarak nitelendirdiği, kişinin gerçek annesine karşı hissettiği duyguların, “anne kavramının” vatan, yurt, ulus, din, ırk gibi öğelerle yer değiştirdiğini ve yine kişinin “anne” yerine bu bağlamları koyduğuna yer veriyor. Altıncı bölümde ise insanın iyi mi kötü mü olduğunu bir kenara bırakarak yerine, “İnsanın özünden ya da doğasından söz edilebilir mi ve edilebilirse bu nasıl tanımlanabilir?” sorusunu soruyor. Bu da beraberinde, bu bölüme de adını veren, “özgürlük”, “belirlenimcilik” ve “seçenekçilik” karmaşasına bir çıkar yol aramayı getiriyor.
Erich Fromm, “Sevginin ve Şiddetin Kaynağı”nda birbirine hem çok yakın hem çok uzak iki kavramın nasıl kafa kafaya gelebileceğini çok fazla ayrıntıya girip okurun zihnini bulandırmadan açıklamaya girişiyor. Fromm’un konuyu doğru bir yerden yakalayıp insanın “nesneleşmesine” yaptığı vurguyla sevgiyi ve şiddeti biçimlendirmesi kitabın asıl kaynağını oluştururken klinik vakalar haricinde, nükleer füze gibi daha somut ve tüm insanlık için geçerli olan örneklere başvurması da elimizdeki eseri daha iyi kavramımızın önünü açıyor.
- Sevginin ve Şiddetin Kaynağı – Erich Fromm
- Say Yayınları
- 184 sayfa
- Çeviri: Yavuz Aloğan