Polisiye deyince aklımıza gelen ilk isimlerden, dünyanın en ünlü dedektifi Sherlock Holmes ve kadim dostu Doktor Watson’la Sherlock Holmes kadar ünlü olamamış yazarımız Sir Arthur Conan Doyle‘ın Kızıl Dosya‘sında tanışıyoruz.
Kanımca sonradan yazdığı kısa hikayelerden kat kat başarılı olan bu ilk romanda Doktor Watson ve Sherlock Holmes’un nasıl tanıştıklarını öğreniyoruz. Sherlock Holmes Watson’u görür görmez onun Afganistan’dan henüz dönmüş bir askeri doktor olduğunu anlıyor. Böylece bizler de Sherlock’un müthiş analiz yeteneğine tanık oluyoruz. Doktor Watson onu uzun boylu ve zayıf biri olarak tarif ediyor. “Genel kültürü şaşırtıcı derecede zayıftı,” diye de ekliyor. Ne yazarları tanır, ne şairleri. Zira gereksiz bilgi kendi ifadesiyle esneme özelliği olmayan beynimizde boş yere yer kaplar ve gerekli bilgilere boş alan bırakmaz. Bu gerekli bilgiler örneğin otlar, Londra’daki sokaklar, tekerlek markalarının izleri ya da pantolona sıçramış bir çamurun nereden geldiğini anlamak için toprak bilgisi olabilir. Bunlar bir suçun aydınlatılması için kullanılacak somut delillerdir. Sherlock Holmes için gereklidirler çünkü kendisi Londra’da bir nevi danışman dedektiflik hizmeti vermektedir ve Doktor Watson’un dediği gibi “Dedektifliği müspet ilimlere daha önce hiç olmadığı kadar yaklaştırmıştır.”
Hatırlayalım ki 19. yüzyılın sonlarında olduğumuz için pozitivizm pek itibarlıdır, dolayısıyla bu bir iltifattır. Doktor Watson onu Edgar Allan Poe’nun karakteri Dupin’e benzetir ancak Sherlock Holmes bu benzerliği Dupin’in kompleksli ve yapay olduğunu söyleyerek reddeder. Yine hatırlayalım ki Morgue Sokağı Cinayetleri’nin dedektifi Dupin polisiye türün ilk dedektifi kabul edilmektedir.
Kızıl Dosya’ya dönersek bu ilk romanda iki polis müfettişi Lestrade ve Gregson, Sherlock Holmes’un kapısını çalarlar ve ondan bir cinayetin çözümü için yardım isterler. Boş bir evde bulunan cesetin ve olay yerinin anlattıklarını bir tek Sherlock Holmes duymaktadır. Kimsenin fark etmediği ipuçlarını fark eder, yanlış kurulmuş bağlantıları düzeltir, izleri takip eder ve cinayeti çözer. Bu arada da iki polis müfettişin peşine düştüğü yanlış ipuçları da onu keyiflendirmektedir. Bu durum tüm Sherlock hikâyelerinde karşımıza çıkar. Bir olayı çözmeye çalışan esas görevliler her zaman beceriksiz ve öngörüsüzdür. Kitabın ilk bölümünde henüz kim olduğunu anlayamadığımız katilin yakalanışını, ikinci bölümde ise onun kimliğini ve bunu neden yaptığını öğreniriz. İkinci bölümü okumaya başladığınızda bu insanlar kim, burada ne anlatılıyor, biraz önce okuduklarımla ne ilgisi var gibi sorular sormanız normaldir. Okudukça olaylar cinayetle bağlantılı hale gelecektir, endişe etmeyiniz. Son sayfalarda Sherlock Holmes, Doktor Watson’a yani aslında bizlere onu katile götüren ipuçlarını bir bir serer. Olay genel olarak fazla karışmadan çözülmüştür. Müthiş bir gizem ve ters köşe beklememiz boşunadır. Ancak kısa hikâyelerinden çok daha tempolu bir roman olduğu söylenebilir.
- Kızıl Dosya – Sir Arthur Conan Doyle
- İthaki Yayınları – Roman
- Çeviri: Aslıhan Kuzucan
- 156 sayfa