İbrahim Tığ, emeğin başkenti Zonguldak Devrek doğumlu üretken bir kalem erbabı. Şiirleri, Kıyı, Karşı, Gerçek Sanat, Aykırı Sanat, Milliyet Sanat, İnsancıl, Tay, Ünlem, Damar, Eski Edebiyat, Biçem, Şehir, Yaklaşım, Sözcükler, Varlık vb. edebiyat dergilerinde yayımlandı.
İlk Yaz Vurgunu (Şiir-1994), Neler Gizliyor Adın (Şiir-1998), Karabayır (Öykü-2005), Yitik Zaman Düşleri (Şiir-2006), Rüştü Onur/Yaşamı, Sanatı, Eserleri (Araştırma-2010), Rüştü Onur/Mektubun Avucumda (Araştırma-2013), Sarıaylar (Şiir-2013)
Sur ve Sır (Şiir-2021), Göl (Şiir-2021) eserlerinin yanısıra, sarı basın kartı sahibi olan Tığ, Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN Yazarlar Birliği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesidir.
Kitap, altmış beş küçürek şiirden oluşmakta. İki sayfalık birkaç şiirini saymazsak eğer sözün fazlasının moloz yığını olduğunun farkında! Şiirlerini kısa ve tam yerinde kesmesi belki de bundan. Gerek halk türkülerinden, gerek kimi usta şairlerden alıntıladığı dizelerin yanında, Kur’an’daki örnek ayetlerle berkitilen s’imgesel söylem Tığ şiirine imgesel bir derinlik katmakta;
"-iki eli kurusun leheb'in zaten kurudu da*
kasıklarımdan sızdı gül, ölüleri soydum!"
Tebbet Suresi-1. Ayet
"Susardı ve kar yağardı*"
(A. Hicri İzgören)
Bir şiirin dokusunu oluşturan temel bileşenler vardır; imaj, ses, ritim, ifade tonu ve anlam. Bu temel bileşenlerin birbirleriyle olan sarmal bağıntısını etraflıca kavramak, okunan şiiri anlamlandırmak için elzemdir. Çünkü bir şiiri anlamak, o şiirdeki sözcüklerin salt terimsel karşılıklarını bilmek demek değildir. Aslolan şiirin ne anlatığı değil, nasıl anlatıldığıdır!
"kuşlar güz taşımasın uykularına
şiiri öykü'nün ortasına koy, beni kalbine…"
Şiir okumalarında dili kullanırken kimi sesleri belli bir ritimle seslendiririz. Çünkü şiirde ritim kaçınılmazdır. Öyleki ses ve ritim için bir şiirin yapısal bütünlüğünün mihenk taşlarıdır dersek abartı olmaz.
"yüzü yorgun bir atın nal sesidir
yol, ölüm ve oğul…"
"herkes sığar sağır bir mahalleye
senin bir hayalet öpüşün var
yarayı kaşır gibi sevişin
gidişin mevsimlere inat…"
Alıntıladığımız örnek mısralardan da görüleceği üzere; dizeler arası ahenk uyumunun, tümcelerin vurgusal tonajının ve ritimsel söyleyişteki lirik ayak izlerinin yoğunluklu bir bakış açısıyla fark edilmesi elbette mümkündür.
Cemal Süreya bir tespitinde şöyle der: “Şiir, bir karşı çıkma sanatıdır” Peki şair olma iddiasını taşıyanlar nelere karşı çıkmalıdır bu hayatta? Yanıtınız, sizin ilkesel duruşunuzun aynasıdır biraz da: Haksızlığa, hukuksuzluğa, faşizme, zorbalığa, yoksulluğa, yoksunluğa, sömürüye, zulme ötekileştirmeye, ırkçılığa vs. Toplumcu gerçekçi bir söyleyiş tarzını özgün mısralarına ustalıkla yediren şairimiz yazınsal rotasında militan bir söyleme düşmeden, politik klişelerle imge zenginliğini sekteye uğratmadan, emektar dil işçisi duyarlığıyla şiirsel poetikasını başarıyla oluşturmakta, okurunu şiirin ezgisel sofrasında içtenlikle konuk etmektedir.
"bilirsin
unutmayı sevmez aşk, uyumayı da
cizre yırtılan atlası yakılan özgeçmişlerin…"
"kaçak yolcusu kalbimin
biraz da aylan kürdi!…"
"uzun ve soğuk kış güncesinde
yarama tuz taşımaktan geliyorum
yarama tuz taşımaktan geliyorum
cebimde karartma geceleri'nden kalma yas…"
Şair, yazdıklarıyla kendine özgü dilsel/duyusal ezgiyi olabildiğince öne çıkartıp, okurun içsel dünyasında estetiksel etkiler yaratma çabasında olan kişidir. Afili sözcüklerin çalakalem bir araya getirilmesi bir şiir oluşumu için yeterli midir? Kesinlikle hayır! Çünkü şiir, bir kolaj çalışması değil hakikatin tersyüz edilmiş bütün dağınık parçalarını özenle birleştirme çabasıdır.
Öykü ve romanda var olan deneysel/kurgusal öğelerden uzaktır. Şairler ki; imgesel fotoğrafçılığın cesur öncüleri, olgusal gerçekliğin ilk elden tanığıdırlar. Mısralarında yapaylığa yer yoktur. Büyülü bir mercekten gördüklerini aktarırlar bize:
"ölüm dediğin nedir be kâzım abi!
üryan bir muştu, kışlak bir kefen, suna, rıza
ve dut ağacına asılı kırık bir teyp!"
"doğur beni, böl ve sakla! aykırı kuşlar mevsimidir
hayat. acının gömüldüğü arka bahçede…"
Şiirin en önemli özelliği anlamın günlük iletişim dilinden farklı olmasıdır. Zaten şairin ilk önceliği okura doğrudan bir şey söylemek değil, ürettiği eserlerinde edebi, sanatsal ve estetiksel açıdan varsıl bir etki ortaya koymaktır. Çünkü şiir, esin perisinin kışkırtıcı ayartıcılığında masa başında oluşturulmuş mekanik kurgusal bir metin değil, tam aksine; imgesel/duyusal aktarımı, üretkenliği, insanın bilinçsel gelişimine odaklı özgür ve dinamik yapısıyla capcanlı bir organizmadır:
"yüzün nisan yağmuru, dudakların terk edilmiş bahar
annem yaz biriktiriyor, kış masalları çocuklara…"
"sana bir avuç toprak getirdim
koy yastığının altına, ölümlerine iyi gelir…"
Göl kitabının bütünlüğüne baktığımızda, şairin lirizm yoğunluklu, özgül ağırlığa sahip sağlam yapılı dizeler için sözcük seçiminde bir telkari titizliliğiyle yoğunlaştığını görürüz. Duygusal coşkunluğun içsel etkisi, yer yer uyaklı kimi dizelerin müzikal yapısı, aşk, umut, direniş, özlem, yalnızlık, ölüm, metafizik vb. kavramların metaforik mısralarla ölçülü bir yoğunsallıkta işlenmesi bu öznel kanımızı güçlendirmektir. Kitaptaki lokomotif izlekleri ise sanırım şöyle sıralayabiliriz: Yara, ıslık, ölüm, dil, ten, gül, kuyu, anne, göl, nehir, çocuk, tay kırlangıç, harami, tapınak, yol, yama ve dağ.
Günümüzde nitelikli şiirler yazılmıyor diyenlere şunu söylemek isterdim; İbrahim Tığ şiirleriyle mutlaka tanışın. Okuyun, üşenmeyin bir kez daha sessizce okuyun. Pişman olmayacaksınız!
- Göl – İbrâhim Tığ
- Meda Kitap – Şiir
- 88 Sayfa