Emine Arlı ile cesaret, özgürlük, merak ve dünyayı keşfetmek hakkında etkileyici bir modern fabl olma niteliği taşıyan ilk kitabı Eski Dostum Kertenkele‘yi konuştuk…
–Milli Eğitim Bakanlığı Kültür Yayınları’nda yayımlanmış iki tane hikâye kitabınız bulunsa da Eski Dostum Kertenkele genel okuyucu kitlesiyle buluşan ilk kitabınız. Yolculuğu güzel olsun. İlk kitaplar daima özeldir, farklı duyguları vardır. Siz neler hissettiniz yayımlanınca?
Güzel temennileriniz için teşekkür ederim. Her yazarın en büyük isteği sesini çok fazla kişiye duyurmaktır, bu dileğim umarım ki karşılık bulur. Eski Dostum Kertenkele kitabım yayımlandığında ne hissettiğime gelecek olursak eğer şöyle izah edebilirim: Söz ve fikir paylaşılmadığı vakitte kişiyi rahatsız eder, kişi bir yol bulup mutlaka onu akıtmak, aktarmak ister. Yazı da kalıcılığı olması hasebiyle sözlü aktarımdan farklıdır ve tatmine daha yakındır. Eski Dostum Kertenkele kitabı yayımlanınca ben de aktarmanın hafifliğini hissederek büyük bir rahatlama yaşadım.
–Meslek olarak çift-ebeveyn danışmanlığı ve masal terapistliği yapıyorsunuz. Peki, yazma eylemi hayatınıza ilk olarak ne zaman dahil oldu? Özellikle de ilk gençlik romanı yazmak için sizi itekleyen o ilk his neydi?
Evet, çift ve ebeveyn danışmanlığının yansıra masal terapistliği yapıyorum. Yazma eylemi çok küçük yaşlardan beri aralıklı da olsa yapmaktan hiç vazgeçmediğim bir şeydi. “Kalem kılıçtan keskindir.” sözüyle kalemin gücüne inandırılarak büyütüldüm. Yazmaya ilk olarak şiir mısraları yazarak başladım. İleriki yıllarda ise kelime çağrışımlarıyla denemeler yazarak bunu devam ettirdim. Yazıyla arası iyi olan arkadaşlarım çevremde az da olsa hep vardı. Bu da belki yazma eylemini bir şekilde devam ettirmemi sağladı. İlk gençlik romanı yazma isteği ise ilk olarak Timaş Çocuk ve Gençlik Yayınları’nda Yardımcı Yönetmenlik yaptığım yıllarda özgün ve kalıcı işlere duyduğum ihtiyaçla ortaya çıktığını söyleyebilirim. Bir Küçük Prens hayranı olarak böyle yaşsız ve felsefi bir metnin bu kadim coğrafyalarda benzerlerinin olmaması benim için hayret vericiydi. Edebi ve felsefi gücü oldukça köklü olan bir kültürel altyapıya sahipken bundan fersah fersah geride işlerin piyasada olması da bir okur olarak ayrıca beni rahatsız ediyordu.
-Kitabın geniş ve derin bir kurgusu var. Metni ana hatlarıyla yazdıktan sonra ne kadar süre daha üzerinde çalıştınız?
Öncelikle bu kitapta klasik bir yazar gibi çalışmadığımı söylemeliyim. Şu anda üzerinde çalıştığım kitap projelerinde bir kurgu belirleyip giriş gelişme ve sonuç için aşamalar belirlesem de Eski Dostum Kertenkele için yazma süreci hiç de klasik bir yazma biçiminde gerçekleşmedi. Kalbimi açma ve düşüncelerimi boşaltma ihtiyacı duyduğum anlarda adeta bir günlük gibi yazma eylemini gerçekleştirdiğim bu çalışmada kurgunun varacağı yeri ben de hiçbir zaman kestiremedim. Hayatın kendisi gibiydi Eski Dostum Kertenkele’yi yazmak. Yani benim için de belirsizdi. Bir sonraki aşamada ne olacak bilmiyor ve kurgulayamıyordum. Yazı beni nereye götürüyorsa oraya gidiyordum. Bir nevi günlük gibi olan bu yazma eyleminde metaforlar benim en büyük yardımcımdı. Çalışmayı yedi yılda tamamladım. Yazdığım gün sayısını topladığımda bu yedi yıllık zaman dilimi içerisinde çok küçük bir âna tekabül etse de metnin kurgusunun kitabın başından sonlarına doğru gelişmesi, içeriğinin de bu paralellikte derinleşmesi kalemimin ve düşüncelerimin bu yedi yıllık zaman dilimi içerisinde gelişmesinin ve derinleşmesinin doğal bir sonucu oldu. Bu yönüyle metnin uzun bir zaman dilimine yayılmasının metne apayrı bir zenginlik kazandırdığı kanaatindeyim.
-Eski Dostum Kertenkele gerek baştan sona verdiği mesajlarla gerek de kendi soru ve cevaplarıyla kapsamlı bir metin. Notlar almadan okumak pek mümkün değil. Bol bol düşündürmesiyle çocuklar için bir felsefe kitabı gibi. Siz ne söylemek istersiniz bu konuda?
Okurunu düşündürmeyen bir eser yıllara da meydan okumuyor, yani kalıcılığı olmuyor. Klasik olmuş yerli ve yabancı eserlere baktığımızda felsefi gücü olan çalışmaların bu kalıcılığı yakaladığını gözlemliyoruz. Bu yüzden yalnızca bu zamanın çocuk ve gençlerine değil, tüm zamanın çocuk ve gençlerine eser bırakma niyetiyle kendi yaşam öykümde karşılaştığım temel arayışları ve sorgulamaları bir kurgu içinde dile getirmeye çabaladım. Okurlarımdan aldığım geri dönüşlerden de bunu yakaladığımı görmek beni oldukça mutlu etmekle birlikte, yeni metinler kaleme almaya da hevesli biri haline getiriyor. Anlaşılmak çok güzel… Birinin arayışlarına eşlikçi olmak ise başka güzel…
-Kitabı okuyan insanların yorumlarını merak edip baktığımda birçok kişinin kitabı -verdiği mesajlar itibariyle- Küçük Prens’e benzettiğini gördüm. Düşündüren mesajlarıyla Küçük Prens’e benzetebilir miyiz?
Elbette ki, bunda hiçbir sakınca görmüyorum. Hatta bunu, yolun başındaki bir yazar için onur verici bir benzetme olduğunu düşünüyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi felsefesi olan bir metni kaleme almamdaki çıkış noktam zaten hayranı olduğum Küçük Prens’ti ki taklide kaçmadan bunu yapabildiğim için ayrıca mutlu hissediyorum. Çünkü günümüzde hayranı olduğu metne birebir benzer çalışmalar yapanları gördükçe üzülmeden edemiyorum. Yazmak hiç şüphe yok ki taklitle başlar ama iş profesyonelliğe döküldüğünde kişinin bundan sakınması gerektiğini düşünüyorum.
-Kitapta heyecanı bitmeyen ama baştan sona ağır ağır işlenen bir yolculuk var. Yolculuğun en önemli parçası da diyaloglar. Metniniz güçlü diyaloglardan oluşuyor, bu konuda ayrıca çalıştınız mı?
Yazmak gücünü okumaktan alır. Güçlü metinleri ve diyalogları olan kitapları okumayı seviyorum. Aksi takdirde okumak ıstıraba dönüşüyor, devam edemiyorum da zaten. Okur olarak seçici olmam, yazar olarak da okura neyi nasıl vermem gerektiği konusunda da bana rehberlik ediyor.
-Eski Dostum Kertenkele’de hayvan karakterleri üzerinden insan olmanın erdemleri üzerine önemli mesajlar veriyorsunuz. İnsanların oldukça kabuğuna çekildiği ve pozitif bir şeyler gördüğünde çiçekler açtığı günümüz dünyası için neler söylemek istersiniz?
İnsanın kendine yatırım yapmasını, kendini anlama ve tanıma yolculuğuna çıkmasını çok kıymetli buluyorum Kendini bilmeyen, kendine yabancı bir kişi hiçbir şeyi gerçek anlamda bilemez. Ama bizler başkalarını anlamayı daha önemli görüyor ve kişisel yatırımımızı da bunun üzerine yapıyoruz. Örneğin son zamanlardaki popüler birçok çocuk ve gençlik kitabı sorun odaklı, yani bir başkasını anlama çabasının ürünü. Bunları küçümsemiyorum, bunlar elbette ki olmalı hatta şu anda yazdığım çocuk kitaplarından biri de bunun üzerine ama kişisel yatırımımızı yalnızca başkasını anlama üzerine yapmamalıyız. Çünkü değişim denilen şey, içten dışa gerçekleşir. Başkalarından gelen mesajları da doğru yorumlayamıyoruz ne yazık ki. Her şeyden çabuk etkileniyor ve birçok şeyi kendimiz için tehdit olarak görüp, kişiselleştiriyoruz. Bir söz var çok seviyorum: “Kişiselleştirirsen ölürsün!” diye.
İnsan denen varlık kusurlu ve yolculuğu da olgunlaşmak üzerine iken yaşadığımız şeyleri ve karşılaştığımız kişileri doğru açıdan değerlendirdiğimizde oysa ki kötü olanda bile güzeli görebiliriz: “Bu olay benim gelişimime nasıl katkı sağlayacak ya da bana kendimi kötü hissettiren bu şey beni nerden alıp acaba nereye götürecek?” diye… Bir seramik çamuru bile belirli bir ısıya gelip pişmeden bir esere dönüşmüyorsa insan denen varlık da olumsuzluklar yaşamadan, zorluklarla karşılaşmadan istenilen olgunluğa nasıl erişebilir?
-Aynı zamanda kaybetmeye, hayal kurmaya, yeniden keşfetmeye, paylaşmaya, özgürlüğe dair pek çok duyguya ve duruma değindiğiniz metninizle biraz da okuyucuyla dertleşiyorsunuz diyebilir miyiz?
Kesinlikle öyle. Birçok sesten oluşan bir koro var çoğu zaman içimizde. Üçüncü kişi ağzından metni kaleme alırken, yani kişisel günlüğümü tutarken hem içimdeki zıt sesleri dile getirdim hem de bir bilirkişi olarak ikisinin arasını bulmaya gayret ettim.
-Kitabın şık ve hikâyesini yansıtan bir kapağı bulunuyor. Hem kapak hem de iç sayfa resimlerini Merve Uygan üstlenmiş. Çizim süreci nasıl ilerledi sizin için, finalde baktığınızda kafanızdaki kurgu ile oturdu mu her şey?
Evet, hikâyenin içindeki en temel metaforu yani kendini tanıma, keşfetme yolculuğunu kapak görseli çok iyi yansıtmış… Kitabın çizeri Merve Hanım ile daha önce bir tanışıklığımız yoktu, ta ki editörümüz bizi bu projede buluşturana kadar. Hikâyeyi çok iyi yansıtan bu kapak hikâyeyi de bir bakıma tamamladı diye düşünüyorum. Resimler bu kadar iyi olmasaydı sanırım hikâye yarım kalırdı.
-Kitabın çok fazla mesajı olduğu için merak ediyorum, yazarken öğreticilik mi yoksa hikâye mi ön planda duruyor sizin için? En çok hangisini önemsersiniz?
Aslında ikisi de… Birini diğerinden öncelikli bulmuyorum. Nasıl ki resim ile metin bir uyum yakaladığında hikâye tamamlanıyorsa, kurgu ve mesajlar da senkronize olduğunda yani biri birinin önüne geçmediğinde okurda gerçek karşılığını buluyor. Kabul edelim ki bizler mesajı olan kitapları ve filmleri seviyoruz. Klasikleşen birçok yapıta ya da edebi metne baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliyoruz.
-Okurken de yazarken de çocuk ve ilk gençlik edebiyatı konusunda en hassas olduğunuz noktalar neler?
Bence iyi bir metin tekrar tekrar okunabilen metindir. Bu hangi türde ve yaş grubunda olursa olsun böyledir. Yine Küçük Prens’ten örnek verecek olursam eğer onu her yaştan okur okuyabilir. Bir kişi farklı yaş dönemlerinde okuduğunda farklı duygular hissedebilir. Okurken de yazarken de bu hassasiyetlere göre hareket ediyor, sorgulayan, alt metni okuyabilen yaşsız bir okur kitlesine seslenmeye çalışıyorum. Resimli çocuk kitaplarında durum biraz daha farklı ve daha detaylı tabi ki… Bu konuya girersem çıkamayabilirim.
-İlerleyen zamanlar için heybenizde neler var biraz anlatmak ister misiniz?
Eski Dostum Kertenkele de kendini anlama ve tanıma yolculuğuna çıkmanın ne kadar kıymetli ve önemli olduğuna değindim. Devam kitabı olacak ama bu kitaptan bağımsız da okunabilecek yeni kitabımda kendini anlama ve tanıma becerisini nasıl gerçekleştireceğimizin üzerine duruyorum ki burada danışanlarımla kullandığım bazı yöntem ve tekniklerden de yararlanıyorum. Bir tanesini de yukarıda zikretmiş oldum. Diğerleri de zamanı geldiğinde süreçlerini tamamlayacaktır.