‘’Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı. Böyle bir güç olmasaydı dünya hâlâ bataklık ve balta girmemiş ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarda zafer kazanıldığı duyulmazdı… Çar ve Kayzer ne taç giyerler, ne de tahttan inerlerdi. Uygar toplumlarda hangi işe yararlarsa yarasınlar, bütün şiddet ya da kahramanlık eylemlerinde aynalar gereklidir. İşte bu yüzden Napoléon da Mussolini de kadınların erkeklerden aşağı olduğunda bu kadar ısrarcıdırlar, eğer onlar aşağıda olmasalardı kendileri büyüyemezlerdi.’’
Kendine Ait Bir Oda, geçmişten günümüze feminizm tartışmalarının kaynağı olmuştur. Eser, Virginia Woolf’un Cambridge Üniversitesi’ndeki kız öğrencilere hitaben yaptığı konuşma üzerine şekillenmiştir. Kadın ve kurmaca arasındaki ilişkiyi çözümlemeye, kadının edebiyattaki yerini sorgulamaya ve tespit etmeye çalışan Woolf; Jane Austen’den Shakespeare’a kadar dünyada sesini duyurmuş isimlerle muhatap ettirir bizi. 123 sayfalık kısa bir roman olmasına rağmen, yoğun kurgusuyla içine çeker ve her 10 sayfada bir altını çizdirtecek fikirler sunar zihinlerimize. İngiltere’de döneminin ve geçmiş tarihteki kadınların haklarını, kadının toplumdaki yerini sorgulayan ve kadınların edebiyatta daha özgür olabilmeleri için 500 bin pound ve kendine ait bir odası olmasını savunan Woolf, aynı şekilde hemcins eleştirisini de yapar:
‘’Eğer Mrs. Seton ve annesi ve onun da annesi para yapma sanatını öğrenmiş olsalardı, babaları ve onlardan önce gelen büyükbabaları gibi paralarını kendi cinslerine uygun öğretim üyelikleri, okutmanlıklar, ödüller ve burslar tesis edilmesi için bırakmış olsalardı, biz burada tek başımıza keklik eti ve bir şişe şarapla gayet ölçülü bir yemek yiyebilirdik; bize cömertçe bahşedilmiş mesleklerden birinin koruması altında olacağımıza güvenerek, zevkle geçireceğimiz onurlu bir hayatı dört gözle bekleyebilirdik. Araştırmalar yapabilir, yazı yazabilirdik; dünyanın kutsal mekânlarında gezinebilirdik; Partenon’un basamaklarında düşüncelere dalarak oturabilir ya da sabah onda bir büroya gider, eve rahatça saat dört buçukta dönüp birkaç şiir yazabilirdik.’’
Fakat erkek egemen toplum, baskılar ve gelenekler buna izin vermez. Kadının edebiyatta ‘’kadın’’ gibi, özgürce varolabilmesi için kadının, baskılardan sıyrılması ve kendine ait bir odası olması gerektiğini savunur. Kadın meselesinde kalmaz, yer yer dönemin toplumsal önyargı ve sistemsel eleştirisini de yapar.
Kadınların ne olduğunu, nerede olduğunu, neler yaptığını, nasıl yaşadığını cümleleriyle düşünen yazarımız, birkaç düşünürün fikirlerini ele alarak kendi izah etmek istediği fikre dayanak yapar:
‘’ … asıl talihsizlik akıllı erkeklerin kadınlar hakkında asla aynı şeyleri düşünmemeleri. Pope şöyle demiş:
Çoğu kadın kişiliksizdir.
La Bruyère de:
Les femmes sont extrêmes; elles sont meilleures ou pires que les hommes ( Kadınlar uçlardadır, erkeklerden daha iyi ya da daha kötüdürler.)
Birbirleriyle çağdaş olan iki keskin gözlemcinin tamı tamına zıt fikirleri. Eğitim alacak yetenekte mi kadınlar, değiller mi? Napoléon yetenekleri olmadığını düşünüyordu. Dr. Johnson ise tam tersini. Ruhları var mı, yoksa yok mu? Bazı vahşiler, olmadığını söylüyorlar. Bazıları da tam tersine, kadınların yarı-kutsal olduklarını söyleyip bu nedenle onlara tapıyorlar. Hikmet sahibi bazı kişiler kadınların beyinlerinin sığ olduğunu söylüyorlar; kimileriyse bilinçlerinin daha derin olduğunu. Goethe kadınları el üstünde tutardı; Mussolini ise nefret ederdi. Nereye baksanız erkeklerin kadınlar hakkında düşündüğünü görürsünüz, ve hepsi de farklı düşünürler.’’
Eseri okurken en çok karşılaşacağınız isimler ise Jane Austen, Emily Bronte ve Shakespeare. Austen ve Bronte’dan bahsetmesinin sebebi, dönemin baskılarına rağmen edebi alanda başarılı eserler vermiş olması. Shakespeare ise kurmacaları ve bu kurmacalardaki kadın karakterleri ile Woolf’un diline düşer. Bazen ‘’Kadınlar, neden bir Shakespeare olamadı?’’ diye alttan alttan mesaj verir ve yine birkaç sayfa sonra cevabını kendisi verir. İlginç olarak, eserde Shakespeare’ın bir kız kardeşi olduğunu varsayar ve onun öldüğünü, bir durağın altında gömülü olduğunu söyler ve bu varsaydığı şey aslında gerçektir. Ben, eseri okurken Woolf sayesinde öğrendim ve çok şaşırdım. Esrarengiz bir şekilde Shakespeare’ın bundan hiç bahsetmemesi de bir diğer şaşırma sebebim.
Değinmeden edemeyeceğim, Kırmızı Kedi Yayınevi’nden okuduğum kitabın tasarımı –yukarıda bizzat çektim- çok hoşuma gitti. Sıcak turuncu, tam da bu esere yakışacak bir renkti!
Kendine Ait Bir Oda’da, Virginia Woolf kadınlara edebiyat alanında ışık tutar, çıkış yolu gösterir. Kadının doğasını ve bu doğayı bozan faktörleri cesurca kaleme alan Woolf’u saygıyla anıyor ve okurken tüylerimin ürperdiği paragrafı sizlere sunmaktan onur duyuyorum..
‘’Hayatı nasıl ele alacağız hakkında sizi daha başka nasıl yüreklendirebilirim? Genç hanımlar, diyebilirim, ve dikkat edin kapanış konuşması başlıyor, benim nazarımda sizler utanç verecek derecede cahilsiniz. Önemli sayılacak hiçbir keşifte bulunmadınız. Hiçbir imparatorluğu sarsmadınız, ya da bir ordunun başında savaşa gitmediniz. Shakespeare’in oyunlarını siz yazmadınız, bir barbar kavimi asla uygarlıkla tanıştırmadınız. Mazeretiniz ne? Dünyadaki, hepsi de alışverişle, işletmelerle ve sevişmekle meşgul olan siyah, beyaz ve esmer tenli insanlar kaynayan sokakları ve meydanları ve ormanları işaret ederek başka işimiz vardı diyebilirsiniz, içiniz rahat olarak. (…) Biz, istatiklere göre şu anda yaşayan bir milyar altı yüz yirmi üç milyon insanı doğurduk, besledik, yıkadık ve eğittik, belki altı-yedi yaşına kadar, ve bu da, bir kısmının yardımla olduğunu göz ardı etmeyelim, epeyce zaman alır.
Sözlerinizde gerçeklik payı var- inkâr etmeyeceğim. Ama aynı zamanda 1866 yılından beri İngiltere’de kadınlar için iki yüksek okul bulunduğunu size hatırlatabilir miyim; 1880 yılından sonra evli bir kadının yasa gereği kendine ait bir mülke sahip olma hakkını kazandığını; 1919 yılında –ki aradan tam dokuz yıl geçmiştir- seçme hakkını kazandığını? Şunu da hatırlatabilir miyim ki, neredeyse on yıldır pek çok meslek sizlere kapılarını açmıştır. Bu geniş ayrıcalıkları ve onlardan ne kadar zamandır yararlanıldığını düşünürseniz, ve şu anda iki bin kadar kadının şu ya da bu şekilde yılda beş yüz puond’dan daha fazla kazandığını unutmazsanız, o zaman fırsat, eğitim, teşvik, boş zaman ve para yokluğunun artık geçerli olmadığı konusunda bana hak verirsiniz.’’
Kaynak: Woolf, Virginia. Kendine Ait Bir Oda. çev: İlknur Özdemir. İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, Mart, 2016
Fotoğraf: Yazara ait.
1 Yorum
[…] Kaynak: http://www.neokuyorum.org/virginia-woolf-kendine-ait-bir-oda/ […]