“Bu yolculuk boyunca ilk kez, belki de yapılacak en iyi şeyin dönmek olduğunu düşünüyor. Çünkü bulmak istediğinden emin olmadığı bir şeyi aramamalı insan.” (sayfa 184)
Alex Schulman’ın 2022 yılı başında yayımlanan Hayatta Kalanlar kitabı, ardında kırık kalpleriyle baş başa kalan onlarca okur bırakmıştı. Beklenen haber sonunda Timaş Yayınları’ndan geldi ve yeniden Zeynep Tamer çevirisiyle ikinci kitabı Malma İstasyonu bu ay okurlarına kavuştu. Hayatta Kalanlar benim için tam da kendisinin anlattığı o göl kıyısında sessizce ve saatlerce ağlamışım gibi hissettiren oldukça etkileyici bir kitaptı. İkinci kitabının haberini alınca herkes gibi sevinmekten çok gerildim. “Ya ilki kadar etkilemezse beni?” diye düşünmekten geri duramıyordum. Eminim beni anlayanınız vardır. Bu his insanı içten yer. Her iki kitabın çevirmeni olan sevgili Zeynep Tamer ile konuşurken bu düşüncelerimi dile getirdim. “İkisi arasında bir seçim yapacak olsam ne yazık ki Hayatta Kalanlar’ı seçerim. Hayatta Kalanlar daha güzeldi bence. Aksini söylemek doğru olmaz. Bir kere çok farklı bir kurgusu vardı onun. Ama Malma İstasyonu da çok güzel.” Eyvah eyvah dedim, korktuğum o duyguya doğru yokuş aşağı koşa koşa gidiyorum sanırım. Fakat kitabı bitirdiğimde şunu söylemek istiyorum: Malma İstasyonu, yaratılırken benim bir uzvumu da hamuruna katmış gibi. Yirmi sekiz yıldır taşıdığım ve arada bir kaşıyarak uyandırdığım o yaranın üzerinde ateşini harlaya harlaya var etmiş kendisini. Sevgili Zeynep Tamer, beni affet. Ben bu taraftayım.
Anne ile babanın kavga esnasında boşanmaya karar verilmesinin ardından Amelia ve Harriet adlı iki kız kardeşin arasında seçim yapılmasıyla başlıyor Malma İstasyonu. Anne Amelia’yı istiyor yanında, çünkü ikisi de binicilikle ilgileniyorlar. Baba da Amelia’yı istiyor, çünkü iyi anlaşıyorlar. Harriet’ın duvarların arkasından kendilerini dinlediklerinden habersiz, seçime dahil edilmeyen Harriet soruluyor o sırada. Baba cevap veriyor: “Harriet zor. Pek uyuşmuyoruz.” Kitabın bende yarattığı ilk etki burasıydı. Cümlenin altını çizip şöyle yazmışım: İstenmeyen çocuk olmak… Kendi hayatımda buna benzer bir an ile eşleştirdim ister istemez. Ben henüz küçük bir çocukken bana kimsenin güvenmesine gerek olmadığını, yalnızca anne ve babamın bana güvenmesinin bütün hayatım boyunca bana yeteceğini düşünürdüm. Bir gün, babamın bana güvenmediğini söylediğini duymuştum. Bir sinirle söylediğini sonradan açıklamaya çalıştıysa da hiçbir şekilde o toprağı düzeltip üzerinde çiçek yetiştiremedik. O yara orada kaldı. Ben iki ayaklı bir masanın bir ayağını kaybetmiş gibi hissetmiş bundan sonra herkesten gelecek güvene her şeyden daha çok ihtiyaç duymuştum. Şimdilerde de insan ilişkilerinde, iş hayatımda, yakın ve uzak çevremde yani herkeste önemsediğim şeylerin listesi yapılsa ilk üçe girer güven. Bu sebeple Harriet’ın problemler içerisinde tek ayaklı bir masa gibi yaşamaya çalışan bir kadın olarak karşıma çıkacağını tahmin ediyordum.
Anne baba boşanıyor ve anne ablasını da yanına alarak Malma’ya taşınıyor. Baba ve kız ise bıraktıkları yerde, evlerindeler. Ev iki kişilik yeni aileye göre yeniden şekil alıyor.
Alex Schulman’ın artık imzası olarak kabul ettiğim yazım şekli burada da kendini gösteriyor. Zamanlar arası hızlı geçişleri, bir bölümde Harriet’ı çocuk olarak yakalarken bir sonraki bölümde anne olmuş bir Harriet olarak bırakıyor. Bir bölümde babasıyla iletişimi, bir bölümde kızının babasıyla iletişimi… Bir yerde yalnızca bir kız çocuğu iken anne ile babanın anlaşmazlığını anlamaya çalışıyor Harriet. Bir yerde anlaşmazlığın eksik bıraktığı bir kız çocuğu olarak büyümüşken öyle büyümemesi için çırpınırken tıpkı anne ve babası gibi kendisini tartışıp, yorulup, kaçıp giderek yalanlar söylediği bir anne baba ilişkisi içinde buluyor. Hem de bu defa kız çocuğu olarak değil anne olarak…
Kitaba adını veren Malma İstasyonu, Harriet’ın çocukken ablasını ve annesini görmek için uğradığı istasyon. Büyüyünce bu anısının üzerine bir yenisini ekliyor ve eşi Oskar’ı da getiriyor. Bir anıyı bölüşüyorlar. Kızları Yana ise onların anısını ve annesinin çocukluğunu taşıyan anısını yükleniyor. Mutsuz bir ailenin parçalanarak babasına doğru bölünmesiyle büyümeye çalışan Harriet’ın kızı Yana da mutsuz bir ailenin parçalanarak babasına doğru bölünüyor. Annesi Harriet kavga ile başlayan bir gecenin sabahında kızının babası Oskar ile çıkıp gittiği evden geri dönmeyerek yaşadığı kaderi kızına da yaşatmış oluyor. Kızlar annelerinin kaderini yaşarmış, diye bir söz vardı. İşte o cümle yaşıyor adeta.
Bunların yanı sıra Malma İstasyonu kız kardeşlik veya bir aileyi anlatan romanın çok ötesinde, kesinlikle babalığın değerini göz önüne çıkarmayı hedefleyen bir roman. Bir kitapta okumuştum, kadınlar bebek rahme düşünce anne olur; erkekler ise bebek doğduğunda baba olur diyordu. Malma İstasyonu’nda erkekler terk edildiklerinde baba oluyorlar. Düşünün ki Harriet bir kız çocuğu iken, Tanrı’ya mektup yazmak için oturdukları elma ağacı fidanının başında babasına “Seni seviyorum baba,” dediğinde babasından cevap alamıyor. Yıllar sonra Harriet’ın kızı Yana toprağı kazıp da bulduğu kâğıt parçasında buluyor cevabı: “ve ben seni, her şeyden çok.” Öyle bir şans ki, Harriet görmemiş bile kâğıdı. Kızına denk geliyor.
Yoğun bir ışığa maruz kalınca gözümüzde canlanan hareketli karartılar gibi Malma İstasyonu’nu okumayı bitirdiğimde baktığım her yerde Harriet’a dair ayrıntılara çarpıyorum, duyduğum müzikte onlara ithaf edecek cümleler buluyorum gibi hissetmeye başladım. Durmaksızın Harriet’ı düşünüyor ve Alex Schulman’ın şu cümlelerine takılıyorum. Durmaksızın takılmak nasıl bir şeydir bilirsiniz. Hep aynı yerden yara alıyorum.
“Nefes alamıyordu, 112’yi aradı, zar zor şöyle dedi: “Sanırım ölüyorum.” Olduğu yerde yatıp yardımın gelmesini bekledi. Birkaç dakika sonra caddeden gelen ambulans sirenlerini duydu, kısa bir süre sonra iki sağlık görevlisi yanındaydı. Onu muayene ettiler, hastaneye gitmesinin gerekli olmadığını söylediler. Önerilen, doğruca bir psikiyatri kliniğine gitmesiydi. Ambulansa binebileceğini söylediler. Bir psikiyatriste göründü. Adam gençti, nazik bir gülümsemesi vardı. Yana’dan kendisine neden orada olduğunu söylemesini istedi ama kadın cevap veremedi. Adam, ona yaşadığı şeyin bir panik atak olduğunu açıkladı. Ölecekmiş gibi hissediyorsun ama ölmüyorsun.
“Bunun tekrarlanmaması için ne yapmalıyım?” diye sordu Yana.
“Tedaviler gün geçtikçe gelişiyor,” diye yanıtladı doktor. “Eskiden doktorlar hep ‘Neyin var’ diye sorardı. Ama artık şu soruyla daha fazla ilgileniyoruz: ‘Ne oldu?’” (sayfa 43-44)
Yaşadığım bu duygu yoğunluğunun içerisinde aslında bunca yıl yaşadığım bu hüznü sevebildiğimi fark ettim. Sevmeyi öğrenmişim yani. Ama bunu hüznü üzerimden attığımda yapabiliyorum. Yaşamak epey yorucu ve yıpratıcı geliyor. Ayrıca sinir bozucu. Yine de tutunacak bir dalı mutlaka buluyoruz. Harriet da buluyor, kızı Yana’yı.
Malma İstasyonu anlatmak için yanıp tutuştuğum birçok şeyi barındırıyor. Diyorum ya her şeyden önce bir erkeğin ilişkide, ailede, kız çocuklarının hayatındaki yerini göstermek konusunda epey başarılı. Anlatacaklarıma Malma İstasyonu’nda beni en çok etkileyen ve ağlatan, evet ağlatan, o ayrıntıyla son vermek istiyorum.
Harriet, ayrılık sonrası annesini ve ablasını görmeye gittiğinde ablasıyla kavga etmiş ve duyduklarının kendisinde yarattığı sinirle ablasının meme ucunu ısırarak kopartmıştır. Bu onları gördüğü son gün olacak ve uzun bir süre görüşemeyecektir. Ablasına yaptığı bu acı dolu eylem sinirler, cümleler ve olaylar unutulduktan sonra Harriet’a kalan tek şey olur. Vicdan azabı çeker ama ablasına bir türlü ulaşamaz. Daha doğrusu anne ve babası ona engel oluyordur. Harriet’a bir abla yerine tavşan verir babası, tesellinin de böylesi. Ama adam ne yapsın… O tavşan bir gün ölünce, gömmek için ablasının meme ucunu kopartmak suretiyle kavga ettikleri o göl kıyısına giderler. Yıllar sonra… Babası orada şöyle söyler Harriet’a: “Dünyanın yerinden oynadığını hissettiğin her an, korktuğunu ya da endişelendiğini hissettiğinde yapman gereken şey bu. Hadi tekrarla. Yalnız değilsin.” Yıllar sonra aynı istasyondan trene binen Harriet, Oskar ile karşılıp da aşık olduğunda bir gün kız çocuğu olursa adını Yana koyma hayalinden bahsetmiş bulunur. Hatta Oskar dalga geçer, Yana diye isim mi olur? Olur. Yana onu bir defa tuvalette “Yalnız değilsin, yalnız değilsin.” diyerek kendi kendine fısıldadığını işitir. Sonrasında daha çok denk gelir. Annesi çoğu zaman böyle fısıldıyordur kendi kendine. Oskar da başka zamanlarda bu anları anlatarak doğrular. Harriet babasının kendisine verdiği nasihate sığınıyordur. Kaç yaşında olursa olsun… Buraya kadar geldik. Bir şeyi fark etmedik. Kızının adı. Yana: You Are Not Alone.* (*Yalnız değilsin.)
Alex Schulman’a okurunu vurmak için tek kurşuna yeterli.

- Alex Schulman – Malma İstasyonu
- Timaş Yayınları – Dünya Edebiyatı / Roman
- Çeviri: Zeynep Tamer
- 256 sayfa